Medenî bir ibadet: Meşveret

Caner KUTLU

Her insanın özel (riyazi) hesabı vardır. 

Allah'ın da hesabı vardır. Allah'ın hesabı dindir. Din günü, hesap günüdür. 

Allah'ın hesabı, kainatta Adetullah ve Sünnetullah olarak tecelli ederken (matematik ve fen bunun birer dilidir), insan ilişkilerinde bu şeriattir (Kur'an ve Sünnet dilidir). 

Şeriat mü'minlerin aralarındaki hesabı kardeşlik üzerinden yapmaktadır. Din kardeşliği ilişkisi, peder ile evlat ya da şeyh ile mürid arasındaki ilişkiden çok farklı, aynı rahimden gelen kardeşler arası bir ilişkiye benzer hatta daha da yüksektir. "Onların işleri kendi aralarında istişare iledir" (Şûra:38) hükmünün kapsamını oluşturur. 

Bu şu demektir: insan mü'min olmakla, kainatla dost ve enis olduğu gibi,  mü'minlerle de arasında kardeşlik bağı kurulur. Bu 'evrensel ortaklık' demektir. Her bir mü'min kardeş olmakla tarağın dişleri gibi eşitlenmiş olur. Tevhid inancının İslam'da temel olması,  rüçhaniyeti ve ruhbaniyeti engellemiştir. Dolayısıyla, kavmin emiri ile hizmetkârı şûra bağlamında eşitlenmiştir. 

Halil Cibran'ın bir sözünden yola çıkarsak, birisi size hizmet ediyorsa buradaki borcun karşılığı altın ya da gümüşle ödenemez. Ancak iki şekilde ödenebilir: ya kalbinizi ona verirsiniz, ya da siz de hizmetle karşılık verirsiniz. Burada tarif edilen birincisi eşler arasındaki münasebeti, ikincisi ise mü'min kardeşler arasındaki münasebeti ifade edebilir. 

Dolayısıyla, kardeşlerden yalnızca birinin sözüyle, kararıyla diğerinin hareket etmesi söz konusu değildir. Bediüzzaman'ın bir makinenin çarkları örneğini bu noktada kullanmak gerekir: 

Bir çarkın diğerinin üzerine çıkması, haddinden tecavüz etmesi durumunun bozulma ve yıkılmayı getireceği muhakkaktır. Çarklar makinenin çalışmasını, beraberce, mutlak uyuma borçludur. Burada büyük küçük demeden çarklar eşittir; kardeşler de öyledir. Eşit söz ve oy hakkına sahiptir. Rûyada bir Hitabe'de, bulunduğu meclis Bediüzzaman'a bunu hatırlatır: "...Senin de bir reyin var" der. 

Meşveret ve şûra Bediüzzaman zihnindeki konumu; bir kıtanın, ki Müslümanları temsil eder, bahtını açacak anahtardır. Ferdin dehasının yerini kardeşliğin bir makinenin çarkları olduğu büyük sistemin alacağı bir Asya'dır beklenen.. bir büyük gemide çalışan hademeler şuurudur. Bunlar kendi benliklerini büyük bir sermayeyi kazanmak için eritmişler ve böylece Allah'ın rahmet ve bereketine mazhar olarak mülkünde yol  almaktadırlar. Ve her biri omuzlarındaki yükün ihsan-ı İlahi olarak kendilerine verildiğini düşünmektedirler. Her biri, sırtlarındaki hizmet yükünü gemide tek başına yüklenip yorulmaktan da geri durmaları için gemi Sahibine güvenmeleri gerekmektedir. Çünkü geminin Sahibi geminin, senin ve yükünün de hakiki sahibidir. Herkes yükünü gemiye bırakıp başında nezaret edecektir. Bu şekilde emanetçi olduğunu (meşveret kürsüsünde) ilan etmiş olacaktır.

Her biri kardeşine hizmetin emanetçisidir. Kardeş kardeşe ancak  muavin olabilir, tamamlayıcısıdır; sahiplik sözkonusu değildir.Kardeşleriyle, "iman mukabilinde dünya kadar hususi bir cenneti kazandıracak" bir bütün hizmeti gerçekleştiriyorlardır. Kendine ait hizmetleri yapıp, neticeye karışmamalıdır. Boşuna zahmete gerek yoktur; kendini kendinin zannedip, gülünç duruma düşmeye de gerek yoktur. 

Bilimin keşfine göre, insan beyninde ikiyüz trilyon adet nöron vardır, bunlar insan sistemini birbirlerine ve dış alemlere bağlar. "Bir mü'min için her şey dost ve enistir" denildiğinde, bu şekilde, Rahimiyet cihetinden de bütün alemlerle kardeştir, münasebettardır, demektir. Bediüzzaman mü'minlerin bağlantı noktalarını sayarken: 
"Halbuki, imanın verdiği nur ve şuurla ve sana gösterdiği ve bildirdiği esmâ-i İlâhiye adedince vahdet alâkaları ve ittifak rabıtaları ve uhuvvet münasebetleri var." diyor ve de örnekliyor:
"Meselâ, her ikinizin Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mâbudunuz bir, Râzıkınız bir—bir, bir, bine kadar bir, bir.

Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir—bir, bir, yüze kadar bir, bir.

Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir—ona kadar bir, bir..." 

Kardeşler adedince mü'minlerin de beyinlerinde (kalp ve ruhlarında) kodlanmış, aralarında böyle bağlantıları vardır. Meşveret bu bağlantılarla iletişim kanallarını açacaktır. 

Bu nedenle meşverette isabet muhakkaktır, zahirde görünmese de hakikatte muhakkaktır. Mü'minler batılda ittifak etmezler. Meşveretin neticeleri kardeşlerin her şekilde sarılacağı Allah'ın metin ipleridir. 

Meşveret riyazi bir hesap işidir.  Kubbeyi oluşturan taşlarınki gibi bir geometrisi vardır. Şöyle ki:
Kainatta Allah'ın tekliği mutlaktır, bu hem iktidarında hem de icraatında mutlak tekliği ifade eder. Bu demektir ki, ibadında teklik yoktur, çokluk vardır. Allah dışında her şeyin en az bir ortağı vardır: "Biz herşeyi çiftler halinde yarattık" (Zariyât:49) denmektedir. Burada ortaklık, ancak (şart olarak) birleşerek birlik oluşturacaktır. Buradaki sırrı anlamayanlar (ya da doğru hesap edemeyenler) muvaffakiyetsizlikle cezalandırılmaktadırlar. 

Örneğin, Müslümanların yüzyıllık ayrılıkları ya da başarısızlıkları hakikatsizlikten, ehli küfrün birlikteliği ve görünür başarısı da hakikatlerinden gelmemektedir. Kainattaki birlikte çokluk, çoklukta birlik hesaplamalarının doğru yapılamamasından kaynaklanmaktadır. 

Meşveret bu hesaplamaların periyodik olarak yapılacağı meşru vasattır. Peygamber Efendimizin (asm) : " Üç kişi birarada olduğunuzda biriniz imam olsun" (el Hudrî) buyurması tekil bir iktidar anlayışını değil, meşveret sistemini ortaya koyması açısındandır. Burada imamet, takdim vazifesinin yerine getirilmesi içindir, yani hizmette birincillik anlamındadır. (Bu dahi istenmez, belki verilir; verilse de gururlanılmaz.) Üstünlük anlamında değildir.  

İmametin tesbitinden hemen sonra: "..ve şâvirhum fi'l emr" (Âli İmran:159) yani, işler konusunda onlarla müşavere et buyruğu gelir. Çark buradan işlemeye başlar... Bir kişi üç olduğunda meşveret sistemini kurmak zorunlu hale gelmiştir. 

Meşveret şeriatın, hem kainatta hem de insanda tecellisi ve emri olan medenî bir ibadettir.

Bediüzzaman bu mehazdan gelen üç elif örneğini kullanır. Üç elif ayrı ayrı 'bir'leri ifade eder, yani varlık statik durumdadır.. bu statik halde birey birdir; eğer bir çizgi üzerinde ittihad ederlerse dinamik duruma geçerler ve dinamik üç birey yüzonbir gücünde ve değerinde bir varlık olabilirler.

Buradaki mekanizmayı oluşturan manevî ortaklık (şirket-i maneviye) yani kardeşlik müesesesi,  iletişim sistemi ise meşverettir. 

Bu mekanizmanın kuvveti ihlas, motoru ise şevktir. 

Neticesi ise, isabettir. Tam isabet etmeseler de, Allah katında muhakkaktır, makbûldür. Çünkü hataları sevaba çevirmek ancak O'na mahsustur. 

Bunun için de şart, baştaki niyettir; niyet eşyanın mahiyetini değiştiren simyadır, hatayı sevaba kalbeden duaya kapı açar.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.