Maceralarla dolu bir yolculuk…

Raif ÖZTÜRK

Çeçenistan’da; şaşkınlıklarla, hayretlerle, ibretlerle ve güzelliklerle yaşadığımız üç günün ardından, dördüncü gün öğle namazı sonrası, Kafkas otelinde hazırlıklarımızı yaptık ve bize tahsis edilen otobüsümüze bindik.
O gün Grozni’den Türkiye’ye uçak olmadığı için, iki ülke aşırı olan Kabardina Balkar’ın başşehri, Nalçik hava alanından uçağa binecektik.
Uzun ve maceralı bir yolculuk olduğundan ve Türk heyetine çok önem verildiğinden, otobüsümüzün önüne eskort polis ekibi tahsis edildi.
Çeçenistan sınırları içindeki Budermes, Argun ve Grozni şehirlerinden geçerek, İnguşetiya sınırına geldik. Buraya kadar karşılaştığımız her trafik yoğunluğunu, her kavşağı, her arama-tarama ve kontrol noktalarını, eskort polis otomuzun siren sesleri arasında hep transit geçmiştik. İnguşetiya sınırından da aynı şekilde transit geçtik...

Türk heyetinin içinde 8 kişilik Tür tasavvuf musikisi heyeti (sanatçılar), güzel kuran okumada dereceler almış 7 kişilik hafızlar gurubu ve semazenler de vardı. Kafile başkanımız Sn. Mustafa Çalışan’nın teşvikiyle, Grozni’den çıkışta başlayarak, bu ülkenin sınırına kadar, bu güzide kabiliyetlerle birlikte ve sürekli koro halinde ilâhiler söyledik. Derece alanlardan Kur’ânlar ve kasideler dinledik...
Öylesine kendimizden geçtik ki, ilk ülke sınırına nasıl geldiğimizi ve bu 100 dakikanın nasıl geçtiğini fark edemedik. Yüce Rabbim tüm yol arkadaşlarımdan ve bizlere bu imkânları sunanlardan razı olsun. Âmin.
Bir sonraki ülke olan Vladi Kavkas’ı da aynı maceralarla geçtikten sonra, Kabardina Balkar’a ve Nalçik havaalanına geldik.

•Burada, bizleri düşündüren ve üzen bir problemle karşı karşıyaydık.
Arkadaşlarımızın % 90’ı oruçluydu, bir kısmı ise sefere dayanamadığından, sahura kalkmamıştı. İftar saati de 19:58’di. Uçak ise 20:00’de kalkacaktı.
Biz bu çelişkiyi ve ne yapacağımızı kara-kara düşünürken, ev sahibinin temsilcileri bizlere hitaben; “..haydi arkadaşlar, şuradaki restoranta iftara gidiyoruz” dediler.
Biz şaşırmıştık, sadece: “..Biz iftarımızı yaparken uçak kalkacak!” diyebildik.
Cevap çok şaşırtıcı olduğu gibi, bir o kadar da çok rahatlatıcıydı.
-“Arkadaşlar, bu uçak bize tahsis edildi. Bizleri bekleyecek, iftardan sonra rahat-rahat akşam namazlarımızı da cemaatle kılacağız, uçağa öyle bineceğiz” denildi.
..Ve aynen söylendiği gibi uygulandı.
İftar öncesi güzel sesli hafızlarımız tarafından okunan Kur’ânlar ve ezan, restoran sahibini ve çalışanlarını çok şaşırtmıştı. Tekrar-tekrar memnuniyetlerini bildirdiler.
Akşam namazlarımızı da hava alanının yeşil bahçesinde, ceketlerimizi çimenlerin üzerine sererek cemaatle kıldık...

Rüyalarımda bile görmeyi ummadığım güzel bir yolculuktan sonra uçağımıza bindik. Unutulmayacak maceralarımızın bittiğini ve her zamanki gibi sakin-sakin bir uçak yolculuğu yapacağımızı zannediyordum.
Bizim genç müzisyenler ve genç hafızlar, bize refakat eden ev sahibimizin teşvikiyle, aynen otobüsteki gibi bir konsere başlamazlar mı?
Bir müddet sonra hostesler ve daha sonra da kaptan pilot, anonsla bir uyarı yaptı.
Uçağı bizlere tahsis eden patronun azerî temsilcisi pilot kabinine giderek, pilotla Rusça bir müddet konuştu. Dönüşünde ise bize:
-“…Haydi arkadaşlar, hosteslerden de pilottan da izin aldım. Sigara ve benzeri şeyler asla içmemek şartıyla her şey yapabiliriz.” Demez mi?...
Müzisyenler bendirleri çıkarttılar.
Uçağın orta bölümünün koltuklarını tamamen yatırarak bir sahne oluşturdular. Hostesler de giriş-çıkış kapılarını kapatarak perdelediler.
Yani; bizleri, biz-bize bıraktılar.
Bundan sonrasını, sizlerin de dinlemenizi ve izlemenizi çok isterdim.
Tabi ki tahmin ediyorsunuzdur.
Bol-bol ilâhiler, kasideler, marşlar, Kur’ân-ı kerimler, heyecana kapılan izleyicilerden “ALLAH-ALLÂAAH” nâraları ve daha neler neler…
Otobüsteki o festivalimiz bile, adeta gölgede kalmıştı.
İnişe geçiş anonslarına kadar, bu çok keyifli heyecan devam etti.
Uçaktan iniş sırasında hosteslerimiz ve kaptan pilotlarımız bizleri, eğilerek selamlıyorlar ve memnuniyetlerini izhar ederek uğurluyorlardı.
Seyahatimizin en zor ânına, yani iyice kaynaştığımız bu müstesnâ arkadaşlarımızdan ayrılmaya sıra gelmişti…
***
Şu düşüncelerimi de ifade etmeden geçemeyeceğim:
1.Dünya hayatımız da işte böyle maceralı yolculuğa benziyor. Nasıl ve ne zaman geçtiği fark edilmiyor. Bu nedenle de her hareketimizin, “MEŞRÛ ve yaratılış gâyemize uygun” olmasına mutlaka çok dikkat etmek zorundayız…
2.Asrımızın Bedîsi Said Nursi Hz.’nin belirttiği; “MEŞRÛ ZEVKLER KEYFE KÂFİDİR. HARAMA GİRMEYE HİÇ GEREK YOKTUR” sözünün sağlaması, bir kez daha yapılmıştır.
3.Bu yolculuğu asla unutamayacağım. Tüm seyahat arkadaşlarıma, bu güzel fırsatları bizlere hazırlayanlara ve kafile başkanımız Sn. Mustafa Çalışan’a şükranlarımızı arz ediyorum. Yüce Rabbimize de sonsuz hamd ve şükürler ediyorum. Allah c.c. inşâallah tekrarında buluşturur…
Tekrarı dünyada nasip olmasa bile; Kur’ân-ı Kerimin Cennet ehlinden bahseden 100’den fazla Âyetlerle ve Hadîs-i Şeriflerle; “Mü’minler, Cennet koltuklarında otururlarken, dünyada yaşadığı maceraları birbirilerine anlatarak keyif alacaklar” müjdesine can-ı gönülden inanıyorum ve Yüce Rabbimin Rahmetinden, her birimizi için ümit ve niyaz ediyorum... Vesselâm.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.