Liyakat ve ehliyet konusunda Kur’an ve dinin bir mu’cizesi

Erdem AKÇA

Devlet görevinde liyakat ve ehliyetin önemi-4

Kur’an istihdam esasları olan liyakat ve ehliyet hakikatleri ve bunların dayanak noktalarına yönelik düsturları Peygamber kıssalarında şöyle işleyerek mucizeliğini gösterir:

Hz. Şuayb (AS), hizmetlerini gördürmek için “güçlü ve emin” birisi olarak Hz. Musa’yı görür ve bir ücret mukabilinde 10 yıl onu istihdam eder.[1]

Hz. Yusuf (AS) ise kendisini Kral’a takdim edip Azizlik (Mâliye Bakanlığı)[2] görevini talep ederken şahsını “kaynakları koruyucu ve alîm” olarak nitelendirir.[3]

Bu ifadeler istihdamda 4 temel kriterin olduğunu vurgular: Kuvvet, Güvenilirlik, Hıfz ve İlim… Bu 4 özellik, liyakat ve ehliyetin temelleridir. İlim ve kuvvet, ehliyeti; hıfz ve güvenilirlik ise, liyakati gösterir.

Ehliyet, kişide yapacağı işe karşı yabanilik olup olmadığını, işi ve gereklerini bilip bilmediğini ve iş konusunda meleke sahibi olup olmadığını gösterir. Ki meleke, işi yapma konusunda güçlü olmaktır. Arapça’da meleke, bir sahada kuvvet sahibi olmak, o işi duygularıyla sahiplenme anlamındadır. Meleke bir kişide, “tecrübe” ile oluşur. İlimde ustalığa, “dirayet”; tecrübede ustalığa ise “meleke” adı verilir.

Liyakat ise, işe ehil kişinin işin hakkını verip vermeyeceğini, bulunduğu konumu nefsi ve bencilliğine alet ederek hıyanet edip etmeyeceğini ifade eder. Bu açıdan hıfz ve güvenilirlik, liyakatin ana özellikleridir. Hıfz için, eli altındaki kaynakları bütün yönleriyle, gelir ve gideriyle bilmek ve onlara hâkimiyet zaruridir. Güvenilirlik noktasında ise vazifeler, bir makam olduğu; makamlar bâki, şahıslar fâni bulunduğu; şahıslar o makamın gereklerini kendi hayat aynalarında olduğu gibi sergilemekle mükellef oldukları fakat makamlar nefsani arzulara kurban edilebildiği için vazife ve makamlar, emin olanlara ancak teslim edilebilecek birer emanettir. Eminlik için, temel kriter ise dürüstlük ve yalansızlıktır.

Liyakat ve ehliyeti tanımlamada Kur’an bu manada mucize olduğu gibi bu özellikleri taşıyan kişilerle organize çalışma usulünü bildirmede de mucizedir. Kur’an 1, 2 ve 3 kişilik risalet hizmeti modelleri ile organize çalışmaya dair temelleri sunar. Ki kamu sektörü, bir hizmet sektörüdür.

Eğer bir resul, tek başına vazifeyi ifa edebilecek liyakat ve ehliyet donanımda ise onun tek başına resul gönderildiğini ifade eder. Nuh (AS) ve İbrahim (Aleyhimesselam) gibi...

Fakat fiziksel, duygusal veya sosyal çeşitli gerekçeler noktasında tek başına risalette problem çıkabilecek hususlar bulunduğu durumda iki kişilik bir risalet modeli sunar. Hz. Musa ve Hz. Harun (Aleyhimesselam) gibi… Bu modelde sır, resullerin karakter yapılarında saklıdır. Bu iki peygamberin karakter yapılarını incelediğimizde Hz. Musa’nın, Carl Jung’un tabiriyle extrovert (dışa dönük), Hz. Harun’un introvert (içe dönük) bir karakter sahibi olduğunu görüyoruz.[4] Dışa dönük karakterler aceleci, duygusal, fevri, görsel algı merkezli, mükemmeliyetçi, genişleme ve sonuç odaklıdır. İçe dönük karakterler ise erteleyici, düşünce odaklı, sâkin, duyma merkezli, birlikçi, mevcudu muhafaza ve süreç odaklıdır.[5] Bu manada bu iki zıt karakter, birbirlerinin eksiklerini mükemmel manada tamamlamakla ideal bir takımı oluşturur. Ayrıca 2 tane 1’den 11 oluşturan sinerjiyi ve fikir birliğini sağlayacak ekip ruhunu teşkil etmekle organize çalışma için ideal bir modeli bildirmektedir. İki kişilik risaletin gereklerini Hz. Musa şu duasıyla Allah’a bildirir ve kabul görür:

25. Mûsâ, dedi ki: "Rabbim! Gönlüme ferahlık ver."

26. "İşimi bana kolaylaştır."

27,28. "Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar."

29. "Bana ailemden birini yardımcı yap,"

30. "Kardeşim Hârûn'u."

31. "Onunla gücümü artır."

32. "Onu işime ortak et."

33. "Seni çok tesbih edelim diye",

34. "Seni çok zikredelim diye."

35. "Çünkü sen bizi hakkıyla görmektesin."

36. Allah, şöyle dedi: "İstediğin sana verildi ey Mûsâ!"

Bu modele göre bir şirket sahibi eğer büyüme endeksli bir şirketi ve hedefi varsa, müdürünü, Hz. Musa gibi dışa dönük; müdür yardımcısını, Hz. Harun gibi içe dönük tercih ederse dengeli bir büyümeyi elde eder. Buna mukabil mevcudu koruma hedefli bir şirket sahibi müdürünü, Hz. Harun gibi içe dönük, müdür yardımcısını ise Hz. Musa gbi dışa dönük seçmeli ki, piyasanın durgunluk döneminde zarar etmediği gibi ele geçen fırsatları da kaçırmasın ve gelişebilsin.

Bu Musa-Harun modeliyle idareciliği İslam tarihinin başlangıcında Hz. Peygamber-Hz. Ali yardımlaşmasında; Hulefa-yı Râşidîn döneminde Hz. Ebu Bekir-Hz. Ömer organizasyonunda; Osmanlı Devleti’nin başlangıcında Orhan Gazi ile kardeşi Alaaddin Bey; Süleyman Paşa ile Murad Hüdavendigâr arasındaki uhuvvette ve organize idarecilikte görebiliyoruz. Bu kudsiyet ve dine kollektif hizmet algısı bozulduğu için kardeş katli gibi facialar ortaya çıkmış yüzlerce şehzade “saltanat idaresi” nin zaruri kurbanı olmuştur.

Kur’an eğer sorumluluk ya daha ağır veya risalet vazifesi görecek kişiler liyakat ve ehliyet noktasında desteklenmeye ihtiyaç daha çok duyuyorlarsa bu durumda Kur’an üç kişilik bir model sunar. Antakya’ya elçi giden üç Havari gibi… Onlar hakkında şöyle der:

13. (Ey Muhammed!) Onlara, o memleket halkını örnek ver. Hani oraya elçiler gelmişti.

14. Hani biz onlara iki elçi göndermiştik de onları yalancı saymışlardı. Biz de onlara üçüncü bir elçi ile destek vermiştik. Onlar, "Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz" dediler.

Mealcilerin “destek vermiştik” diye çevirdiği cümle “feazzeznâ bisâlisin” şeklindedir. Ki tam meali biz onları üçüncüleriyle izzetlendirdik, şekindedir. Hz. Peygamber’in Cevşen’de bildirdiği üzere izzet, kudretten kaynaklanan gâlibiyet ve üstünlüktür.[6] Bu noktada 3 Havari resulün 111 teşkil ettiğini âyetten anlıyoruz. Bediüzzaman Said Nursi bu ayette bildirilen sistematiği kendi Hakka hizmet organizasyonunda şöyle tefsir eder:

“Elbette, dört fertten bin yüz on bir kuvvet-i mâneviyeyi temin eden sırr-ı ihlâsı kazanmakla tesanüd ve ittihad-ı hakikîye (hakiki bir dayanışma ve birleşmeye) muhtacız ve mecburuz.”

4 adet 1’in nasıl 1111 haline getirileceğini Bediüzzaman şöyle izah eder:

“Evet, üç elif ittihad etmezse (birleşmezse), üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır.”

Sırr-ı adediyet, basamak değer sırrı demektir. Yani en soldaki 1, 100 vazife ile; ortadaki 1, 10 vazife ile; en sağdaki 1 ise, 1 vazife ile mükelleftir. Bu manada baş olmak, bu sistemde tam hizmetkârlık ve köleliktir. Üç adet 1’in bu basamak değer sırrı ile birleşebilmesinin şartı “ilim”dir. Bu konuda Bediüzzaman “İttihad, cehl ile olmaz. İttihad, imtizac-ı efkârdır (fikirlerin kaynaşması); imtizac-ı efkâr marifetin şuaıyla (teknik bilginin ışınıyla) olur” diyerek ehliyetin hayatî rolünü ifade eder.

Diğer bir boyut ise Bediüzzaman’ın seçtiği sayıların özdeş olmasındadır. Yani bu sistemde baş ve son aynıdır. Her biri ihtiyaç anında yer değiştirebilecek donanımdadır. Bu noktada her basamağın vazifesine dair teknik bilgi, ehliyeti gösterir. Her basamağın hakkını verecek, 1’likten 3-7-9 gibi rakamlara dönüşme davası gütmeyecek şekilde organize vazife görmek ise, liyakati gösterir. Bediüzzaman bu liyakati sağlayan sırrın, sırr-ı ihlas olduğunu; sırr-ı ihlasın ise îsar denilen başkasının menfaatini kendi menfaatine tercih etmekle kudsiyete mahzariyete dayandığını ifade eder.[7]

Bu noktadan bakıldığında Havariler, aralarındaki sırr-ı ihlas ile tesanüdü (dayanışma ve güç birliğini) yaşayıp 111 kişilik bir vazifeyi Antakya’da ifa etmişlerdir. Habib-i Neccar’ın şu sözleri onlardaki ihlas sırrını ve tesirini bildirir:

20. Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! Bu elçilere uyun."

21. "Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir."

(Devam edecek)

[1] Kasas suresi, 26. Utbe bin Husayn (RA) rivayet ediyor: Resulullah (ASM) şöyle buyurdu:

-“Musa, sırf namusunu koruyabilmek ve karnını doyurabilmek için kendisini kiraladı, işçi oldu. Kayınpederi ona değişik renklerde üreyen koyunlardan verdi.” ( Sahabe-i Kiram Ansiklopedisi el-İsabe, Buhari’nin Tarih’inden naklen, c.3, s.383)

[2] Hz. Yusuf (AS) döneminde, Mısır’da Firavun hanedanı değil, Arap kökenli Hiksos’lar hâkimdi. Bu cihetten onlar Mâliye Bakanlığı makamını Arapça bir kelime olan “Aziz” olarak isimlendirmişlerdi. Aziz, izzet sahibi demektir. İzzet ise, Hz. Peygamber’in (ASM) bir marifet hazinesi olan Cevşen duasında vurguladığı üzere, kudret sahibinde olan üstünlük demektir. (81. Bab) Bu manada devletin bütün güç kaynakları hazine ve mâliyeye dayandığı için Maliye Bakanlığı, o devir Mısır toplumunda “Aziz” olarak ve ülke yöneticisi ise “Melik” (Kral) olarak isimlendirilir. Kıptilerin iktidarı ise “Firavun” olarak Kur’anda isimlendirilmektedir. Ki Firavun kelimesi, Kıptice’de, “Beyaz Saray” demektir. Hiksosların (M.Ö. 1680-1580) işgali dolayısıyla Aşağı Mısır’da Teb şehrinde yaptıkları beyaz saraydan ülkesini idareye başlayan Kıptî İktidarı zamanla, saraylarıyla özdeşleşecek şekilde isimlendirilmişlerdir. (Bakınız, Yusuf, Nâziat, Kasas ve diğer sureler.)

[3] Yusuf suresi, 55.

[4] Carl Jung, hayranı olduğu ve takdir ettiği Sigmund Freud ile ilk görüşmesinde hakkında şu kararı verir: “Extrovert ve nevrotik biri.” Sonrasında onun görüşlerinden uzaklaşır ve araya mesafe koyar. (Gerhard Wehr, Carl Gustav Jung, s. 29-39)

[5] Bu karakter özelliklerini Kur’anın tamamında yapılan bir okuma bize gösteriyor. Özellikle dışa dönük karakterli Hz. Musa, Hz. Yakub ve Hz. Nuh ile içe dönük karakterli Hz. İbrahim, Hz. Yusuf, Hz. İsa ve Hz. Peygamber (Aleyhimüsselam) ile ilgili kıssalarda…

[6] Cevşenü’l-Kebir, 81. Bab, 4. Ukde.

[7] Lem’alar, 20. Lem’a, 1. Nokta ve 21. Lem’a, 3. Düstur. Bediüzzaman organize hizmette, 11, 111, 1111 şeklinde 2,3,4 kişinin kaynaşması olabildiğini, fakat 16 kişilik bir topluluğun 1.111.111.111.111.111 teşkil edemeyeceğini; 1111 şeklinde 4 grub teşkil ederek kollektif bir hedefe kilitlenip üniversitelerin fakülteleri gibi ihtisas sahasına odaklanarak umumi akıma ayak uydurarak 16 kişiden 4444 kişilik bir mahsul elde edilebileceğini ifade eder. Rekabet, faziletfuruşluk, hased, itibar elde etme, makam sevdası gibi sosyal ve duygusal doğal problemlerden dolayı…

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.