Kuvvet ve terbiye

Caner KUTLU

Kuvvet eşyayı birbirine ve evrene bağlar, konumunu belirler, tabiattaki kanunların taşıyıcı kolonlarıdır; buna karşın sabit değil, kökü gaybdadır.

Ancak O’nun yaratmasıyla vardır; nasıl ‘vücudu harici giydirilmiş bir kanun-u İlahi’ olan insan ruhu mutlak değil terbiyeye muhtaçsa,  kuvvet de böyledir. Allah’ın ‘rububiyeti’nin gereği bu şekilde tezahür edecektir.

Nasıl insan ruhu bir süreçte gelişirse,  kuvvet de gelişir.

İnsanların ‘her şeyin içindeki kuvvet’ olarak kabul ettikleri, bunun üzerine bilim yaptıkları aslında ‘sabit’ bir şey değildir.

Üzerine kitaplar yazılan, formüller çizilen kuvvetler, Allah’ın bir tasarrufudur, her an yenilenen ve değişen ama bizim ‘sabit’ gördüğümüz âdetidir.

'Kaderin kalemi' benzetmesi bunu açıklayan latif bir örnektir. ‘Kün fe yekûn’ şeklindeki bir ritmin her vuruşuyla yeniden tabiat üzerinde bir iz bırakmasına şahit oluyoruz.

Modern düşünce için bu durumu kabul etmek, bilimin iflası demektir.

Bu nedenle sürekli değişen yeni kanunlar koymak zorunda kalırlar, çoğu şeyi görmezden gelip birçoğunu da yuvarlamak durumundadırlar.

Bilim için her yerde geçerli bir kuvvet bulamamışlardır, bu nedenle de kuvvetleri ayırırlar.

Nobel ödüllü, Müslüman fizikçi Abdüsselam’ın yıllar önce yaptığı çalışmalarda asıl hedef bilinen temel kuvvetlerin gerçekte tek kuvvet olduğu fikridir ve bu da ‘tevhid’ inancından mülhemdir.

Aslında bulunacak bir ‘tek kuvvet’ de mutlak kuvvet olmayacaktır; bugün artık, Cern’deki çalışmalarla, atom altı dünyadaki değişken fikirler, yıkılan duvarlar ve kırılan yargılar gösteriyor ki kuvvet de emir tahtında hareket ediyor ve her an yeniden bir ‘emre âmâde’ durumunu koruyor.

Tabiiyyunun en çok güvendiği kuvvet onları her keresinde yalnız bırakıyor; tam tutacakken kayboluyor, farklı yerde tekrar başını kaldırıyor, sonra yeni bir iş üzerinde tekrar yenileniyor.

Kuvvete dayanan ve böylece sürüp gidecek denilen hadiseler gitmiyor, hep yeni bir oluşla bir yaratılışa kavuşuyor.

Bir kulun kalbinden girip uzak bir gezegenin atmosferinde parlayabiliyor.

İbrahimvarî kaybolup gidenlere bağlanmamak tabiatta hükmünü eksiksiz gösteriyor.

Bir parçası burada, diğeri en uzak bir siyahlıkta, aynı anda, aynı tepkiyi veriyor.

Bir parlıyor sonra birden zıddına inkılap ediyor; sonra tekrar başka bir şekilde tezahür ediyor.

Âdetullah olan tabiat kanunlarının her an yenisi yazılıyor, Sünnetullah her bir harekette yeni bir zamanı farklı bir güçle farklı bir mekânla gözlere gösteriyor.
Ancak gafil gözü görmüyor, İlahî ışıkları gösteren yıldızları yok (yere) sayıyor.

Küfür perdesi gibi ülfet perdesi de gerçeği örtebiliyor.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.