Kusur ve zıtları birleştiren kuvvet

Caner KUTLU

İnsanlar yetişemedikleri yamaçları kendi seviyelerine indirmeye çalışırlar..." Fichte

İşte buna kusur deniyor. 

Eşyayı biricik yapan da kusurdur. Kusur bir yerde kusursuzluktur. 

Kusur gölgenin varlığının hamurudur. Topraktır. 

Yeni bir boyut katmak için gölgelerle ugraşmak gerekebilir. 

Gölgeler derinlik kazandırır, yükseklik verir, incelik ve kalınlığın mertebelerini belirler. Gölge varlığın içindeki hayata dair aklı ikna eder.  

Kusurla mükemmelliğin birleşmesi ve birarada olması mutlak güzelliği ve kudreti gösterir; aksi mümkün değildir. 

Bediüzzaman, eşyadaki kusurları Halîk'ın en önemli delilleri olarak görüyor. Bu durumda insanın fonksiyonu da kusurlarının çokluğu ile ortaya çıkıyor. Acz ve fakrıyla, benliğin ve nefsin keyfiyetiyle kusurların büyük hakikatlere açabilmesi gösteriliyor. 

***

Makine desteğinin gelişmesiyle artık eşyanın varlığını gösteren büyük resmi ya da kaderi olan hareketle bağlanan hayatını daha kolay tahmin edebilmek, doğrusu, hesaplayabilmek mümkün olabiliyor. Burada kusur görünenin tam da bir hesabın parçaları olduğu ancak hareketli resmin içine girmesi ile ortaya çıktığı belirlenebilmektedir. 

Bunun determinist yapıyı bozduğu ve kaderin ince işçiliğini nazarlara verdiği muhakkaktır. 

Kusur zannedilen her bir noktada yeni bir kök ya da dalın varlığı, hareketin getirdiği taşıyıcı unsurlarla tespit edilebilmektedir. Bu tespit meçhule isim vererek  bozmak sıkıntısından kurtarıp sınırları veya resmi çizebilmektedir. 

Her kulun hesabı, neticesini, Allah'ın hesabıyla bulur.

Bu aşamada kusurun bir gözlemci için vereceği heyecanı tahmin etmek mümkündür. 

***
... her şeyin tek bir Sâni'in sun'u ve san'atı olduğuna delalet eden başka bir âyet daha vardır. Evet sehavet ile kuvve-i iktisadiye arasında ve sür'at ile mizanlı olmak arasında ve ucuzlukla kıymetli olmak arasında ve karışık olmakla mümtaz bulunmak arasında tezad vardır. Bu zıdları bir fiilinde cem' etmek, ancak kudreti hadsiz bir Sâni'-i Kadîr'e mahsustur. (Mesnevi-i Nuriye)

Sonsuz ve sınırsız olmanın yaptığını geçici ve sınırlı olanın yapamadığı nokta burasıdır. Zıtları birleştirebilmek... 

Bunun için gerekli kuvvet sonsuz ve mutlak olmalıdır, ki bu kainatta hiç bir şeyde ve yerde hatta kainatın tamamında da yoktur.

İki elementin birleştirilmesi ya da iki parçacığın tek yapılması için gerekli kuvveti ya da iki parçacığın ayrılması için yapılan faaliyeti ve harcanan gücü kıyas ettiğimizde (bunun için en azından yıldızlar yaratmak gerekecektir); imkansızlığı ve yalnızca rububiyet dairesinde çalışabildiğini mecburen kabul edeceğiz.

Hatta kainattaki dört zıt kuvveti birleştirmek?!...

Hz. Konevi'ye göre Allah'ın "El Kaviyy" ismi 'Kâdir' demektir. Bu da şu demektir ki:"El-Kaviyy, sahip olduğu izzet ve zıtları birleştirmek kuvvetiyle kuvvetli olandır".

***

Bediüzzaman kusurunu bilmenin zıtları birleştirecek kuvvetin tecelli kanallarına ulaştıracak sırrını da şöyle aktarıyor:

"İbadetin manası şudur ki: Dergâh-ı İlahîde abd, kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp kemal-i rububiyetin ve kudret-i Samedaniyenin ve rahmet-i İlahiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir. 

Yani rububiyetin saltanatı, nasılki ubudiyeti ve itaati ister; rububiyetin kudsiyeti, paklığı dahi ister ki: Abd, kendi kusurunu görüp istiğfar ile ve Rabbını bütün nekaisten pâk ve müberra ve ehl-i dalaletin efkâr-ı bâtılasından münezzeh ve muallâ ve kâinatın bütün kusuratından mukaddes ve muarrâ olduğunu; tesbih ile Sübhanallah ile ilân etsin.

Hem de rububiyetin kemal-i kudreti dahi ister ki: Abd, kendi za'fını ve mahlukatın aczini görmekle kudret-i Samedaniyenin azamet-i âsârına karşı istihsan ve hayret içinde Allahü Ekber deyip huzû ile rükûa gidip ona iltica ve tevekkül etsin.

Hem rububiyetin nihayetsiz hazine-i rahmeti de ister ki: Abd, kendi ihtiyacını ve bütün mahlukatın fakr u ihtiyacatını sual ve dua lisanıyla izhar ve Rabbının ihsan ve in'amatını, şükür ve sena ile ve Elhamdülillah ile ilân etsin. 

Demek, namazın ef'al ve akvali, bu manaları tazammun ediyor ve bunlar için taraf-ı İlahîden vaz'edilmişler."

Bediüzzaman pek çok risalelerinde, dimağdaki fizik ile Allah'ı namazın ufkunda, böylece, birleştiriyor.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.