Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Şuara Suresi 192-201. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
192 . Hem muhakkak ki o (Kur’ân), gerçekten âlemlerin Rabbinin tenzîli (peyderpey indirmesi)dir.
193,194,195 . Onu Rûhu’l-Emîn (Cebrâîl), korkutuculardan olman için, apaçık Arapça bir lisân ile senin kalbine indirmiştir.
196 . Ve şübhesiz ki o(nun zikri) daha öncekilerin kitablarında da elbet vardır. (1)
197 . İsrâiloğulları âlimlerinin (2) bunu (kitablarında görerek) bilmesi, onlar için bir delil değil midir?
198,199 . Eğer onu Arapça bilmeyen kimselerden birine indirseydik de, (o kimse) onu onlara (Mekkeli müşriklere) okusaydı, (yine de) ona îmân eden kimseler olmazlardı!
200 . İşte onu (o küfrü) günahkârların kalblerine (yalanlamalarındaki inadları sebebiyle) böyle sokmuşuzdur.
201 . Elemli bir azâbı görmedikçe ona îmân etmezler.
1- “Evet mâdem o kitablar semâvîdirler ve mâdem o kitab sâhibleri enbiyâdırlar (peygamberdirler); elbette ve herhâlde onların dinlerini nesheden (kaldıran) ve kâinâtın şeklini değiştiren ve yerin yarısını getirdiği bir nûr ile ışıklandıran bir zâttan bahsetmeleri, zarûrî ve kat‘îdir. Evet küçük hâdiseleri haber veren o kitablar, nev‘-i beşerin (insanlığın) en büyük hâdisesi olan hâdise-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm’ı haber vermemek kābil midir?” (Zülfikār, 19. Mektûb, 66)
2- Burada geçen İsrâiloğulları âlimlerinden murad, Abdullah bin Selâm radıyallâhü anh ve emsâli zâtlardır. (Nesefî, c. 3, 287)