Kumandan, Nurcu’yu bu kitapla dövdü

Beni aldılar Karapınar Köy Karakolu’na götürdüler. Oradan da Bucak Karakoluna teslim ettiler. Karakol kumandanı şu Mektûbat kitabını alarak...

Risale Haber-Haber Merkezi

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin bazıları için, “Dinde Hassas muhakeme-i akliyede noksan” diye muazzam bir tespit ve teşhisi vardır. Hizmet hayatımızda çoğumuzun az ya da çok ham sofuluk yaptığımız dönemler olmuştur. Muhtemelen şimdi bu muhakemesizliklerimize gülüp geçiyoruz…

Antalyalı Süleyman Özbilek Ağabey de böyle dönemler geçirmiş birisi; ama o da mazide yaptıklarına şimdi gülüp geçenlerden olmuş… Hatta Besmelesiz yapılmış diye otomobile binmeyişini öyle müstehzi bir eda anlatıyor ki, açık açık eski haliyle dalga geçiyor, istihza ediyor...

Çilekeş ağabeylerimizden Süleyman Özbilek, ilki 1957’de olmak üzere kar-kış, gece-gündüz demeden Antalya-Isparta arasını tam üç kere, bazılarının yanlış telkini ile -otomobile binmeden- yürüyerek aşıp, Üstad’ı Bediüzzaman hazretlerini ziyaret etmiştir.

Anlattıklarından anlaşılıyor ki yollarda bazı hallere de mazhar olmuş. Yolda yaşadığı bir hatırası var ki dinlerken onun ve bizim duygularımız iyice depreşti; Karakol Kumandanın, Süleyman ağabeyin bohçasından Mektubat kitabını eline alarak, kimseye zararı olmayan bu safi kalp, masum insanı bu kitapla dövmesi…

Ömer Özcan

(Süleyman Özbilek ve Karakol Kumandanının eline alarak, Süleyman Özbilek’i dövdüğü Mektûbat kitabı)

Antalyalı Süleyman Özbilek Ağabey Anlatıyor:

ISPARTA’DAN ANTALYA’YA YAYAN OLARAK DÖNERKEN...

Bir seferinde Isparta’dan Antalya’ya yayan olarak dönerken Uğurlu köyünde yoruldum, bir kenara çekildim. Dağın kıble tarafındayım. Yanımda bir abdest ibriği ile sırtımda taşıdığım bohçamda Risale-i Nur kitapları var. Isparta’ya o şekilde gidip gelirdim.

Yoldan bisikletli birisi yanıma geldi, “sen ne yapıyorsun?” dedi. Sonra ormancı biri geldi; bunlar namaz kılmaz diye selam vermedim, almadım. Sonra ben yola çıkınca bunlar bir tatar arabasına (öküz arabası) binip, arkamdan beni takip etmişler.

“Sen nereye gidiyorsun?” dedi ormancı.
“Antalya’ya gidiyorum. Siz kimsiniz?” dedim.
“Biz öğretmeniz” dedi.
“Yalan söyleyen şöyle olsun” dedim. Ben yüksek sesle konuşunca yalancı olduğunu itiraf etti.

KARAKOL KUMANDANI MEKTÛBAT KİTABI İLE SAĞIMI SOLUMU VURMAYA BAŞLADI

Beni aldılar Karapınar Köy Karakolu’na götürdüler. Oradan da Bucak Karakoluna teslim ettiler. Karakol kumandanı şu Mektûbat kitabını alarak onunla benim sağımı solumu vurmaya başladı. Bu gördüğünüz kitap ilk baskı Mektûbat’tır… Ben de çok kitap vardı, hepsini kardeşlere hediye ettim, dağıttım; ama bu kitabı kimseye veremedim, saklıyorum onu. Yarın mahşer gününde bu kitapla şahid olarak huzura çıkacağız. (Süleyman ağabey ricamı kırmayarak 60 senedir sakladığı bu Mektûbat kitabını arşivime hediye olarak vermiştir. Ö.Özcan)

Sonra beni mahkeme sevk ettiler.

Savcı dedi ki: “Sen ne iş yapıyorsun?”
“Allah bilir” dedim.
“Nerden geliyorsun?”
“Allah bilir” dedim.
“Nereye gidiyorsun?”
“Allah bilir” dedim.
“Sen deli misin, akıllı mısın?” dedi.
“Akıllı olduğumu ispat edeceğim size” dedim.
“Siz bakkal dükkânına gittiğinizde evinize eşyayı tartısız mı alırsınız?”
“Tartılı alırız” dedi.

“O zaman bir terazi getirelim akılsızlığı bir tarafa, akıllığı bir tarafa koyalım, size cevap vereyim, başka türlü cevap vermem” dedim. Beni doktora havale ettiler. Doktorlar akli dengesi yerindedir diye rapor verdi.

(Ömer Özcan, Ağabeyler Anlatıyor-4)

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Nur Talebeleri Haberleri