Kum saati nereye akıyor?

Safa MÜRSEL

Kimse, 15 Temmuz’da siyasi boyutlu bir kriz yaşadığımızı düşünmesin. Tam bir devlet krizi yaşıyoruz.

Bundan önce genelde hükümet devirip, parlamento kapatmakla sınırlı siyasi krizler yaşadık.

Hükümet yıkmayı aklına koyan güçler, önce toplumu bunaltacak şartları hazırlar; ordu, emir-komuta içinde yönetime elkoyardı. “Ülkede kardeş kavgası vardı”, siyaset kurumu çözüm üretmiyordu” şeklindeki kurgulanmış bir–iki bahane, darbe için gerekçe yapılırdı. En kısa sürede demokrasiye dönüleceği vaadi, bir lutuf ve rüşvet gibi halkın önüne sürülür, böylece  darbeye toplumsal meşruluk aranırdı.

Teşebbüs halinde kalmasına rağmen 15 Temmuz kalkışması, geçmişin tamamlanmış darbelerine benzemeyen sıradan bir siyasi kriz kesinlikle değildir. Bütün toplum kesimlerine yönelik bir isyan kalkışmasıdır.

Bu gailenin gerektirdiği radikal tedbirler alınmakta olsa bile, oluşan güvenlik boşluğunun doldurulması kolay olmayacaktır.

Toplumun 15 Temmuz’dan bu yana, meydanlarda sabaha kadar süren gece nöbetleri, yaşadığımız güvenlik boşluğunu doldurmada, şüphesiz müstesna bir yere sahiptir.

İsyan kalkışmasının gelişme seyrine göre vaziyet almaya niyetlenmiş devlet içindeki odaklar, sayın Cumhurbaşkanı’nın davetiyle duruma el koyan halkın kararlı tutumu karşısında geri çekilmişler ve teşebbüs akim kalmıştır. İncirlik–Washington hatlı, NATO güdümlü ve cemaat aktörlü isyan, birkaç saat içinde hezimete uğramıştır.

Mağlup olan, sadece isyancı cemaat değildir. Cemaatin, bu işin öncü faili göründüğüne bakılmamalıdır. Yabancı partnerleri hata yaptığında, hepsi çil yavrusuna dönmüş, saklanacak yer aramışlardır. ABD, “darbenin arkasında yokuz” diyerek saklanmaya çalışıyor. Ama durumu deve kuşundan farklı değildir. Kafası kumda, fakat darbe örganizatörü gövdesi, bütün siyasi müstehcenliğiyle çırılçıplak ortadadır.

Aslında, 15 Temmuz’da mağlup olan, cemaaatten önce Amerika’dır, Avrupadır, NATO’dur.  Asker, sivil, medya ve NGO gibi akla gelebilecek Türkiye düşmanı, demokrasi kalpazanı bütün unsurlar, hayatlarında tatmadıkları bir hezimeti, ilk defa yaşamışlardır. Onun için, Türkiye hakkında, küstahça bir asabiyetle konuşabilmektedirler.

Türkiye’yi, Irak, Suriye, Yemen, Mısır, Libya gibi yapma hayalleri tutmamıştır. Darbe başarısızlığı Batılıların kimyasını bozmuştur. Müttefikimiz olduklarını bile unuttular. Uykusu kaçmış çocuk gibi öfkeleri tepelerinde, işbirlikçi elemanlarını, “onlarla iyi çalışıyorduk, tutuklamayın onları bize verin” diyecek kadar pervasızlar. Tutuklamalar “savunma zaafı olur” bahaneleriyle,  Türkiye aleyhine sayıklamya devam ediyorlar. Bu söz aynı azamnda, “savunma zaafınızı kullanırız, başınız sıkıntıya girer” anlamında bir tehdit içeriyor. İçeriden, dışarıdan gelebilecek her türlü namertliğe hazırlıklı olmalıyız.

Bölgenin geleceğini belirleme konusunda Türkiye’nin denklem dışına atılması, Batılı karar merkezlerinin birinci gündemidir. Bu amaçla cemaat eliyle gerçekleştirilen Batı merkezli ilk  atak püskürtülmüştür.  Fakat iş bitmiş değildir. Belki yeni bir sürece girilmektedir. Bu yeni süreçte en büyük gücümüz, toplum tabanında ve Parlemento çatısında, büyük bir ekseriyetle sağladığımız birlik ve dayanışma şuurudur. Bu dayanışmanın azami müştereklerde devam etmesi gerekiyor.

Bu değerlendirmeyle Batı düşmanlığını tahrik niyetinde değilim. Aksine beklentimiz, demokratlıkta samimi olmalarıdır. Bizden hep demokrasi isteyen Batı, kendi siyasi ve kültürel kimliğini, Türkiye’ye karşı red ve inkar eden iki yüzlü haliyle karşımızdadır. Sadece kendilerine demokrat, başkası için darbe sever tutumları sebebiyle onları, biraz utanmaya ve  ahlaklı olmaya davet yeterlidir.

Türkiye’de ne olduğunun farkında değilim” diyecek kadar takiyyeye soyunmuş Papa başta olmak üzere, kuvvetten beslenen Batının çirkin yüzü, muhteşem Makyevelizm gösterisi yapabilecek kadar düşkün bir ahlaka sahip olduğunu ifşa ediyor. Yüzlerindeki bu çirkinliği görmeye şiddetle ihtiyaçları var.

Türkiye’de demokrasiyi sabotede operasyonunda uğradığı fiyaskodan sonra, “güç”ün her şey olmadığını, Batının artık anlaması gerekiyor. Kum saati aleyhlerine işliyor. Antidemokratik operasyon konservesinden, güç zehirlenmesi yapacak pis kokular geliyor.

Refah, güvenlik, istikrar ve demokrasi Batıya tapulu değildir. İnsanlığın ortak ihtiyacıdır. Türkiye’de yaşananlar, bu ihtiyacın canlı tanığıdır. Kum saati, bundan sonra hep bu insani damara akacaktır. Görülmesi ve kabulü gereken gerçek budur. Aksi takdirde, güç odaklı Batıyı hiçbir şey kurtaramayacaktır.

 

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.