Kozadan kelebeğe

İbrahim KAYGUSUZ

Kıymetli dostlar hafta sonu üç gün Isparta’daydık.
“Isparta kahramanları”nı konuştuk.
Onlar tarih yaptılar, bizler ise onların yaptığı tarihi konuştuk.

Yakın tarihimizin acı sayfaları ve kör ideolojik zemini, bu büyük insanları cihad meydanına çıkarmıştı.
Büyük okyanusların dalgaları büyük olmuş ve yüksek dağların rüzgârları sert esmişti.
İman ve islama ait bu hassas dönem, hedefleri büyük olan bu taifeyi doğurmuştu.
Bediüzzaman, bu saff-ı evvel taifeye “Isparta kahramanları” demişti.

Bu kahramanlar bir sistem üzerine yürümüştü.
Sistemin geri planı ve ruhu çok güçlüydü.
Sistemin beyni ise olağanüstü çalışıyordu!
Bu sistem sembol şahsiyetler doğurmuş, hayat verici mekânlarla donanmış ve büyük başarılara imza atmıştı.

Aynı sistem, risaleler matbaalarda basılana kadar altı yüz bin nüshanın elle yazılarak çoğaltılmasına vesile olmuştu.

Hiçbir teknik imkânın olmadığı bir dönemde ve tek parti rejiminin tahammülü güç baskısı altında telif edilen risaleler, çok zor şartlar altında kâtiplere ulaştırılıp köy odalarında gizlice istinsah edilmişti.
Bu istinsah kolay olmamıştı.

Risale-i Nur şehitlerinin seyidi olan Hafız Ali ağabeyin evi ile Sav karyesinin kahramanı Mustafa Gül Ağabeyin evleri bu zorluğun en açık göstergeleridir.
Bu iki büyük kahramanın evlerinin gizli bölmeleri bir karanlık tarihe tanıklık etmiştir.
Bu nur kahramanlarının evlerinin gizli bölmelerinde ortaya çıkan el yazması metinler, bir dönemin utanç vesikaları, nurculuk destanının ise canlı numuneleridir.

Hakikaten Risale-i Nur’u yazma, çoğaltma ve neşretme serüveni dünya tarihinin kaydettiği eşsiz fedakârlık ve başarı örnekleri ile doludur.

Nur postacıları bu dönemin sembol şahsiyetleri olmuştur.
Barla, Sav, İslamköy, İnebolu, Atabey ve Kuleönü gibi yerler, risalelerin elle yazılarak çoğaltıldığı sembol mekânlar olarak tarihe geçmiştir.

Risale-i Nur’da çokca geçen ‘Nur Kâtibi, Nur Santralı, Nur Postacısı, Nur Fabrikası, Gül Fabrikası...’ gibi tabirler, bu dönemde kurulan bu orijinal sistemin alt kültürüne ait kavramlardır.

Bediüzzaman Said Nursi hazretleri, çağın akışını değiştirecek ve insanları ahir zamanın çöküntüsünden kurtaracak olan mücedditlik misyonunun temellerini bu dönemde Barla’da atmıştı.

Barla, o dönem, iman ve Kur’ân temelinde yeni bir harekete sahne olmuştu.
Manevi bir sistem olan bu oluşum, zamanla Barla merkezinden muhite doğru uzanarak genişlemiş; Isparta, Sav, Eğirdir, İslâmköy, Atabey, Kuleönü, İlema, Senirkent v.b. mekânları içine almıştı.

Bu halka, 1949 yılına kadar daha da genişleyerek Eskişehir, Kastamonu, Denizli, Afyon ve Emirdağ’ı da içine almıştı. Daha sonra İstanbul, İnebolu, Konya, Urfa, Van, Samsun ve diğer muhitler bu halkaya dâhil olmuşlardı.

Barla, “koza” dönemidir.
Sıkıntıların had safhada olduğu bu dönemde telif, metin ağırlıklı müzakereler ve istinsah yoğunluğu göze çarpar.

Kastamonu dönemi ise kelebeğin ilk “uçuş” denemeleridir.
Sistemin kurucu beyni, kozadan çıkışı fark ederek bu yeni cemaati oluşumun köşe taşlarını yerine oturtmuş; kişiler arası ilişkiler, şahıslar ve modeller bağlamında uçuşu sağlam temellere bağlamıştır.

Kastamonu lahika metinleri bu mana etrafında dolaşır.
Emirdağ dönemi ise kelebeğin semada “tayaran” ettiği devredir.
Üniversiteler, siyasetin kurumsal kimliği ve medyanın başat verileri bu dönemde devrededir.
Ve bu gün hedef tam on ikiden vurulmuştur!

Dünya çapında modernitenin, Anadolu düzeyinde ise resmi ideolojinin kıskaca aldığı mazlumlar, Bediüzzaman’ın öncülüğünde yeni bir dönemin kapısını aralamışlardır.
Aralanan bu kapıdan yüz binlerce risale metinleri bugünlere taşınmış ve böylece dine meydan okuyan bir dönem, baş aktörleri ile birlikte tarihe mahkûm edilmiştir.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.