Köy Enstitüsü mezunu Mustafa Sungur’u Nurculuğa taşıyan olay

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebelerinden Mustafa Sungur ağabeyi vefat yıldönümünde rahmetle anıyoruz

Risale Haber-Haber Merkezi

Mustafa Sungur’u Risale-i Nur’la Tanıştıran Muallim (öğretmen) O Günleri Şöyle Anlatıyor:

Bugün Said Nursi hazretlerinin varis, vekil ve en yakın hizmetkârlarından Mustafa Sungur ağabeyimizin 6. vefat yıldönümüdü. Sungur ağabey 1 Aralık 2012 tarihinde vefat etmişti, rahmet dualarımızla anıyoruz.

Sungur ağa­be­yin Ri­sa­le-i Nur­’u ta­nı­ma­sı­na ve­si­le olan­ emek­li mu­al­lim Ah­met Fu­at; o günleri Ağabeyler Anlatıyor kitaplarının yazarı Ömer Özcan’a 1975 yılında Mülayim köyünde anlatmıştı.

İlgili hatıralar, Ağabeyler Anlatıyor-1 kitabında şöyle geçiyor:

SUNGUR AĞABEYİ NURLARI TANITAN AHMED FUAD AĞABEYİN MÜLAYİM KÖYÜNDEYİZ

Ahmed Fuad Güven ağabey, 1897 do­ğum­lu olup Ef­lâ­ni’nin Mü­lâ­yim (Karabük) köy­ün­den­dir. Be­di­üz­za­man haz­ret­le­ri­ni zi­ya­retleri vardır. Lâ­hi­ka mek­tup­la­rın­da çok yer­de is­mi geç­mek­te­dir. 13 Temmuz 1983 tarihinde vefat etmiştir.

Sungur ağabeyin Risale-i Nur’u tanımasına vesile olan muallim Ah­met Fu­at ağa­be­yi, 1975 yı­lının Ağus­tos ayın­da Bilal İslamoğlu ve Mahmut Günay ile beraber Eflani’den bir jip kiralayarak, ikamet ettiği Mülayim köyünde zi­ya­re­t ettik.

Ahmed Fuad ağabey bi­zi üzerinde be­yaz bir cüb­be, ba­şın­da beyaz bir tak­ke ile köy evinin bahçe kapısında kar­şı­la­dı.

Ken­di­si uzun­ca boy­lu ve aksakallı idi. Yet­miş se­kiz ya­şın­da ol­du­ğu­nu öğ­ren­dik. Ha­lim selim,  köy­ü­nün is­miy­le müsemma “mü­lâ­yim” bir fıt­ra­tı var­dı.

Bah­çe­­de otur­duk. Ön­ce uzun il­mî soh­bet­ler yap­tı. Son­ra Sungur ağabeyle alakalı su­al­leri­miz üze­ri­ne o günlere aid bazı ha­tı­ra­lar­ını an­lat­tı:

Mus­ta­fa Sun­gur ağa­be­yin Risale-i Nur’la tanışması

1945’li yıl­lar­dı... Ben bir köy­de mu­al­lim, Sun­gur baş­ka bir köy­de (Çalışlar) mu­al­lim... O za­manlar­da ben ba­zen köy köy do­la­şır, ca­mi­ler­de va­az ve­rir­dim. Sun­gur be­nim için, ‘Hal­kı ze­hir­liyor’ di­ye aley­him­de ko­nu­şur­muş. Sun­gur, Köy En­sti­tü­sü me­zu­nu­y­du.

Bir gün be­ni Sun­gur’un mu­al­lim­lik yap­tı­ğı köye der­se da­vet et­ti­ler. Fa­kat bir ha­di­se çık­ma­sın di­ye de Sun­gur’la be­ni kar­şı­laş­tır­mak is­temi­yor­lar­dı.

Ney­se… Onun mu­al­lim­lik yap­tı­ğı köy­de ca­mi­de ders ve­rir­ken Sun­gur da gel­miş, be­ni din­le­miş. Her­kes da­ğı­lıp git­tik­ten son­ra (akşam) biz de mi­sa­fir­li­ğe gi­di­yor­duk.

Ar­ka­dan Sun­gur bir lüks (gazyağlı lamba) ya­kıp ge­li­yor. Ev sa­hi­bi­ne ken­di­si­nin de gel­mek is­te­di­ği­ni söy­lü­yor­, ben de du­yu­yor­um.

Ev sa­hi­bi bir ha­di­se çık­ma­sın­dan çe­kin­di­ğin­den, Sungur’un gel­me­si­ni iste­mi­yor­du.

Ama ben ‘gel­sin’ de­dim. Sa­baha ka­dar otur­duk, ders­ler yap­tık. Ar­tık her ne­re­ye git­sem kar­şım­da Sun­gur’u gör­me­ye baş­la­dım. Daha son­ra ona Ri­sa­le-i Nur­lar­dan ver­me­ye baş­la­dım. O çok te­rak­ki et­miş­ti. Üs­tad’ı zi­ya­re­te git­me­ye ka­rar ver­di. Ben ‘hiz­met bu­ra­da’ diye kar­şı çık­tım­sa da o git­ti. (Sungur ağabey, Hz. Üstad’ı ilk ziyaretini 1947’de Emirdağ’ında yaptı. Ö.Özcan)

Son­ra ba­ba­sı, ‘Oğ­lu­mu ze­hir­le­din!’ di­ye ba­na çat­ma­ya baş­la­dı. Bir ge­ce de onun­la ko­nuş­tuk, o da ha­ta­sı­nı an­la­yıp mem­nun ol­du.

Sen bi­ze Sun­gur’u he­di­ye et­tin

Üs­tad haz­ret­le­ri­ni bir zi­ya­re­tim şöy­le ol­du:

Üs­tad’ın eli­ni öp­tüm. Ba­na: “Se­ni ge­ri dönmüş di­ye du­y­muş ve üzül­müş­tüm, hat­ta mek­tup ya­zın de­miş­tim” de­di.

Sonra Üstad: “Bu za­man­da, ce­reyan­la­ra ka­pıl­ma­dan ima­nı­nı kur­ta­ra­rak mu­ha­fa­za eden bi­ri­si, es­ki za­man­da­ki ye­di ev­li­ya­nın Ce­nab-ı Hak in­din­de­ki mak­bu­li­ye­ti ka­dar kıy­me­ti var­dır. Sen bi­ze Sun­gur’u he­di­ye et­tin, Sun­gur en az bin ki­şi­nin ima­nı­nı kur­tar­dı. Şim­di Sun­gur’un ma­ka­mı­nı an­la ve hep­sin­den aynı mi­sil se­vap sa­na da ve­ri­li­yor. Bu­nun için se­ni dön­müş di­ye du­yun­ca çok üzül­müş­tüm.” dedi.

Sun­gur Ağa­be­yi­n kendi âle­min­de geçirdiği in­kı­lâ­bı daha iyi an­la­mış­tık

Ah­met Fu­at ağa­be­yi din­le­dik­ten son­ra, Ri­sa­le-i Nur’un, Sun­gur ağa­be­yi­n ken­di âle­min­de yap­tı­ğı in­kı­lâ­bı ve Şu­â­lar kitabındaki Afyon müdafaasında hâkimlere karşı haykırdığı canhıraş ifa­de­le­rini­ daha iyi an­la­mış­tık.

Mus­ta­fa Sun­gur mahkemede, Köy En­sti­tü­sü’nde okur­ken ba­zı mu­al­lim­le­rin din­siz­lik ders­le­ri ver­di­ği­ni anlattıktan sonra, azgın dalgaların içinde boğulmak üzereyken uzatılan o nurlu eli şöyle ifade ediyor:

...o mu­zır fi­kir­le­re ka­pı­la­rak ve hâ­şâ ina­na­rak et­ra­fı­na neş­ret­me­ye baş­la­mış bir bî­ça­re in­san…” ola­rak bu­lun­du­ğu sı­ra­da; “…bir­den­bi­re Ri­sa­le-i Nur gi­bi Kur’an’ın fey­zin­den fış­kı­ran, iman ve İs­lâ­mi­yet ha­ki­kat­le­ri­ni ga­yet par­lak bür­han­lar ve ha­ri­ka de­lil­ler ile is­pat eden...” Risale-i Nur’a işaret ediyor…

Ken­di ifadeleriyle maruz kaldığı dinsizlik dersleri ve…

“Ben şa­hi­dim ki: Ben Kas­ta­mo­nu Göl­köy En­sti­tü­sü’nde okur­ken ba­zı mu­al­lim­ler ta­rafın­dan bi­ze din­siz­lik der­si ve­ril­miş­ti.

Hâ­şâ! Hz. Kur’an’ı Hz. Pey­gam­ber’in yaz­dı­ğı­nı ve İs­lâmi­yet’in ar­tık mül­ga olu­na­ca­ğı­nı, me­de­ni­ye­tin iler­le­di­ği­ni, bu asır­da Kur’an’a it­ti­ba et­me büyük bir ha­ta ve ge­ri­lik ol­du­ğu­nu;

“Hat­ta bir gün bir mu­al­li­min yap­tı­ğı gi­bi, İs­lâm­lar na­maz kıldık­la­rı ve ahi­re­ti dü­şün­dük­le­ri için dai­ma mus­ta­rip bir hal­de, ömür­le­ri­nin elem için­de geç­tiği­ni ve İs­lâm ca­mi­le­rin­de dai­ma bir öl­gün­lük ha­va­sı es­ti­ği­ni;

“Hı­ris­ti­yan­la­rın ki­li­se­le­rin­de ise dai­ma ne­şe ve can­lı ha­yat bu­lun­du­ğu­nu ve Hı­ris­ti­yan­lar çal­gı ve sai­re gi­bi eğ­len­ce­ler­le ha­yatın ta­dı­nı alıp ömür­le­ri­ni ne­şe için­de ge­çir­dik­le­ri­ni söy­lü­yor­lar, kalp­le­ri­miz­de­ki iman ve İslâ­mi­yet bağ­la­rı­nı ko­par­ma­ya ve onun ye­rin­de in­kâr ve kü­für yer­leş­tir­me­ye ça­lı­şı­yor­lar­dı.

“İş­te böy­le ze­hir­li fi­kir­ler­le aşı­lan­mış ve böy­le teh­li­ke­li mu­zır din­siz­le­rin ders­le­riy­le ma­ne­vi­ya­tı öl­dü­rül­mek is­ten­miş ve hat­ta o mu­zır fi­kir­le­re ka­pı­la­rak ve hâ­şâ ina­na­rak et­ra­fı­na neş­ret­me­ye baş­la­mış bir bî­ça­re in­sa­nın;

“Bir­den­bi­re Ri­sa­le-i Nur gi­bi Kur’an’ın fey­zin­den fışkı­ran, iman ve İs­lâ­mi­yet ha­ki­kat­le­ri­ni ga­yet par­lak bur­han­lar ve ha­ri­ka de­lil­ler ile is­pat eden…

“Ve din-i İs­lâm’ın dai­ma in­san­la­rın sa­a­det ve se­lâ­me­ti­ne ve­si­le, sön­mez ve sön­dü­rül­mez bir ma­ne­vî gü­neş ol­du­ğu­nu izah eden eş­siz bir nur-u Kur’an’ın bir­kaç ri­sa­le­si­ni oku­mak­la bü­tün o ze­hir­li fi­kir­le­ri­ni atıp ima­nı el­de ede­rek du­y­du­ğu son­suz se­vinç ve bah­ti­yar­lı­ğı;

“Te­lif et­ti­ği mü­ba­rek Nur Ri­sa­le­le­riy­le ona ka­zan­dı­ran müş­fik ve ve­fa­kâr ve ha­ki­kî kah­ra­man Üs­tad Be­di­üz­za­man Haz­ret­le­ri­ne arz et­me­si, es­ki gaf­let ve da­lâ­let ha­ya­tın­dan kur­tu­lup iman ve nura ka­vuş­tu­ğu­nu…

“Ve ha­ki­kî ima­nı ka­zan­dı­ran Ri­sa­le-i Nur’un bu as­rın bü­tün in­san­la­rı için bir şems-i hi­da­yet ve ve­si­le-i sa­a­det ve onun mü­el­lif­li­ğiy­le tav­zif edi­len Üs­tad-ı Muh­te­rem’in bu pek bü­yük ve yü­ce ima­nî hiz­me­tiy­le onun bu be­şe­ri­ye­te, hu­su­san ehl-i ima­na bir lütf-u İla­hî ol­du­ğu­nu hay­ran­lık­la arz et­me­si…” (Mus­ta­fa Sun­gur, Afyon Müdafaasından, Şu­a­lar, 557)

Ahmet Fuat ve Mustafa Sungur ağabeyler. 1962, Mülayim köyü.

 

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Nur Talebeleri Haberleri