Kibir

Mehmet ARSLAN

Kibir gurur, hodfüruşluk ve zillet kötü ahlaktan sayılırlar. Kur’an-ı Kerim'de, Hadis-i Şeriflerde bilhassa kibrin, tekebbürün, kendini büyük görmenin çok kötü bir vasıf olduğu anlatılmaktadır.
 “(Allah) o büyüklük taslayanları sevmez” Nahl 23
“Yeryüzünde büyüklük taslayarak yürüme! Sen ne yeri yarabilir, ne de dağlarla boy ölçebilirsin. Bütün bunlar Rabbin katında çirkin sayılan günahlardır.” İsra 37-38
“İnsanları küçümseyip yüz çevirme. Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Allah kendini beğenip övünen hiçbir kimseyi şüphesiz ki sevmez. Lokman; 18

İmam Gazali, kibirlik yapanı, bir hizmetçinin padişahın tacını giyerek onun tahtına oturup hükmetmeye kalkmasına benzetir. “Bir uşak için bundan daha büyük bir cinayet, bundan daha büyük bir cür’et olur mu? Şüphesiz bu uşak padişahın en ağır cezasını hak eder.” der.

Kibirlenme, böbürlenme, enaniyeti izhar etme Allah’ın izzetine dokunur.
“Azamet benim gülmeğim, ululuk benim cübbemdir. Kim benimle bu hususta ortaklığa kalkışırsa, ben onun belini kırarım” (Hadis)

Hz. Ömer de: “Alçak gönüllü, mütevazı ol ki, Allah seni yüceltsin. Kul kibirlenip böbürlendiği zaman, Allah Teâlâ Hazretleri onu alçaltır ve bir melek; “Uzak ol, Allah seni uzaklaştırsın” der.
 Hz. Peygamber Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyuruyorlar:
“Üç şey helak edicidir, 1- İtaat edilen aşırı cimrilik, 2- Uyulan hevesat. 3-Kişinin kendisini beğenmesi (ucb)

İnsanın kendi gücüne güvenmesi, kendisini büyük görmesi onu küçültür. Alçak gönüllü olursa ve Allah’ın kuvvetine dayanırsa o büyür ve kuvvet kazanır. Bediüzzaman bu hususu şöyle ifade ediyor: “
“Mâdem hakikat böyledir; gel, ey hayata çok müştak ve ömre çok talip ve dünyaya çok âşık ve hadsiz emellerle ve elemlerle müptela bedbaht nefsim! Uyan, aklını başına al. Nasıl ki yıldız böceği, kendi ışıkçığına itimat eder, gecenin hadsiz zulümâtında kalır; bal arısı kendine güvenmediği için gündüzün güneşini bulur, bütün dostları olan çiçekleri, güneşin Ziyalıyla yaldızlanmış müşahede eder; öyle de, kendine, vücuduna ve enaniyetine dayansan, yıldızböceği gibi olursun. Eğer sen, fani vücudunu, o vücudu sana veren Hàlıkın yolunda feda etsen, bal arısı gibi olursun, hadsiz bir nur-u vücut bulursun. Hem, feda et; çünkü şu vücut sende Vedia ve emarettir.” Sözler, 194
  
Havas, abid, zahit ve âlimlerin çoğu kibir ve enaniyetten kurtulamazlar. Tehlikeli bir hastalık olan gurur ve kibir insanın çok amelini tehlikeye atabilir. Hadiste:
“Kalbinde zerre kadar kibir olan cennete giremez.” buyrulmuştur. Yani o onun cezasını cehennemde çekmeden cennete giremez demektir.

“Kibir, hakkı iptal, halkı tahkirdir.” 
Hakkın iptali, Allah’tan gelen nimeti kendinden bilerektir. Buna küfran-ı nimet de denir.
İnsanları hakir görme ise, mazhar olunan nimet sebebiyle, o nimete eremeyenleri küçük görmektir.

Bu manada Bediüzzaman şöyle buyuruyor.:
"Ey insan! Kur’ân’ın desâtirindendir ki, Cenâb-ı Hakkın mâsivâsından hiçbir şeyi, ona taabbüd edecek bir derecede kendinden büyük zannetme. Hem, sen kendini hiçbir şeyden tekebbür edecek derecede büyük tutma. Çünkü mahlûkat mâbûdiyetten uzaklık noktasında müsâvi oldukları gibi, mahlûkiyet nisbetinde de birdirler." Lemalar, 118

İslama hizmet dava edenler de dikkat etmeliler. Hizmetin selameti, aynı zamanda ihlâsın kazanması ve muhafaza edilmesi tevazu ile mümkündür. Bediüzzaman bu noktaya da dikkat çekmiş. Şöyle anlatıyor:
“Bu zamanın bir hastalığı daha var; o da benlik, enaniyet, hodfüruşluk, hayatını güzelce medeniyet fantaziyesiyle geçirmek iştahı, tiryakilik gibi hastalıklardır. Risale-i Nur’un Kur’ân’dan aldığı dersin en birinci esası benlik, enaniyet, hodfuruşluğu terk etmek lüzumudur. Ta ihlâs-ı hakikî ile imanın kurtarılmasına hizmet edilsin. Cenab-ı Hakka şükür, o azami ihlâsı kazananların pek çok efradı meydana çıkmış. Benliğini, şan ve şerefini en küçük bir mesele-i imaniyeye feda eden çoktur. Hatta Nurun biçare bir şakirdinin düşmanları dost olduğu vakit onunla sohbet etmek çoğaldığı için, rahmet-i İlâhiye cihetinde sesi kesilmiş. Hem de ona takdirle bakanlar isabet-i nazar hükmüne geçip onu incitiyor. Hatta musafaha etmek de tokat vurmak gibi sıkıntı veriyor.
"Senin bu vaziyetin nedir?" diye soruldu. "Madem milyonlar kadar arkadaşların var; neden bunların hatırlarını muhafaza etmiyorsun?"
Cevaben dedi: "Madem mesleğimiz azami ihlâstır; değil benlik, enaniyet, dünya saltanatı da verilse, baki bir mesele-i imaniyeyi o saltanata tercih etmek azami ihlâsın iktizasıdır. “
(Emirdağı Lahkası, 459)

Cenab-ı Hak bizleri, bir buz parçası hükmünde olan benlik ve enaniyetini şahs-ı manevi olan o büyük havuza atıp eritenlerden kılsın.

mehmetarslan@risalehaber.com

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.