Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Mü’minûn Suresi 52-61. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
52 . İşte gerçekten bu (ümmet-i İslâmiye) tek bir ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim; öyle ise benden sakının!
53 . Fakat (insanlar din husûsunda) işlerini kendi aralarında parça parça böldüler. Her kısım kendi yanında bulunan (din) ile memnundurlar.
54 . Artık onları bir zamâna kadar dalâletleriyle (baş başa) bırak!
55,56 . (Onlar,) kendilerine vermekte olduğumuz mal ve oğullar ile, onların hayırlarına mı koşuyoruz sanıyorlar? Hayır! (Onlar işin) farkına varmıyorlar! (1)
57 . Şübhesiz (bir de hayırda gayret gösteren) o kimseler (de var) ki, onlar Rablerinin azâbından korkarak titreyenlerdir.
58 . Hem o kimseler ki, onlar Rablerinin âyetlerine îmân ederler.
59 . Yine o kimseler ki, onlar Rablerine ortak koşmazlar.
60 . Ve o kimseler ki, şübhesiz onlar Rablerine dönecek kimseler oldukları(nı bildikleri) için, verdikleri şeyleri kalbleri ürpererek verirler.
61 . İşte bunlar, hayırlı işlerde koşuşurlar ve onlar bunlarda (o hizmetlerde) sâbikūn (önde gidenler)dir.
1- “ ‘Dünyanın, Cenâb-ı Hakk’ın yanında bir sinek kanadı kadar kıymeti olsa idi, kâfirler bir yudum suyu ondan içmeyecek idiler’ hakîkati şudur ki: عِنْدَاللّٰهِ ta‘bîri ‘âlem-i bekādan’ (ebedî âhiret âleminden) demektir. Evet, âlem-i bekādan bir sinek kanadı kadar bir nûr; mâdem ebedîdir, yeryüzünü dolduracak muvakkat (geçici) bir nûrdan daha çoktur. Demek koca dünyayı bir sinek kanadı ile muvâzene (karşılaştırmak) değil belki herkesin kısacık ömrüne yerleşen husûsî dünyasını âlem-i bekādan bir sinek kanadı kadar dâimî bir feyz-i ilâhîye ve bir ihsân-ı İlâhîye muvâzeneye gelmediği demektir.” (Sözler, 24. Söz, 134)