Kardeşim de yapıyor olsa sadeleştirme bir cinayettir

Mustafa AKCA

Kardeşim de yapıyor olsa sadeleştirme bir cinayettir

 

Bana göre Risale-i Nur Külliyatı’nı -deyim yerindeyse- alt liglere mahkûm edebilecek bir sonuçtur  “sadeleştirme”. Son söyleyeceğimi en başta söylemem ve sormam gerekiyor: Bediüzzaman’ın Külliyatına mündemiç olan yüksek san’at, belagât, felsefe, müsbet bilim, kelam ve akaid meselelerini ele aldık da; Külliyata ilişkin meseleleri entelektüel dünyaya kazandıracak çalışmaları yaptık da sıra avamileştirme/sıradanlaştırma çabalarına yeni bir katkıda bulunmaya geldi? Risale-i Nurları evdeki babaanneye, sokaktaki simit satıcısına ulaştırmayı hedefleyen sadeleştirme çalışmasının, aynı zamanda bir ayıklama çalışması olduğunun farkında mıyız? Metinlerdeki ince manaların, yüksek hakikatlerin, ilmî ve bilimsel hususların, entelektüel zihinlere hitap eden bölümlerin, modernizasyon kasabına mağlup olmamaya direnen kudsi niteliklerin ve daha pek çok hususun uçup gittiğini gözden kaçırmamız safdillik değilse nedir?

 

Risale-i Nurları, insanların sadece inançlarını takviye etmeye ve imanlarını kurtarmaya yönelik tek katmanlı bir fonksiyona sahipmiş gibi görmeye devam ettikçe ilk aklımıza gelecek iş sadeleştirmek olabilirdi; oldu da… Madem artık olan olmuş, olmadan önce söylenecek uyarıların hiçbir anlamı kalmadı. Artık bir “durum” var ve bu, söyleneceklerin gıybet, iftira, su-i zan vesair şeyler olmalarını ıskat ediyor.

 

Lem’alar’ı bir ekip marifetiyle sadeleştirip basan kardeşlerim resmi internet sitelerinde “İnsanlığın geleceği için ömrünü sürgün, hapishane ve zindanlarda geçiren Üstad’ın, “dil”e takılıp da onu okuyamayanlara da diyeceği çok şey olduğu kanaatindeyiz” diyerek yaptıklarını savunuyorlar. Öncelikle, yayıncılık yapan kardeşlerimin DİL hususunda böylesi savruk ve mizansız sözler sarf etmeleri kendi mesleklerini küçük düşürmez mi? Eğer DİL meselesine böyle bakıyorlarsa, bu yaklaşımla sadeleştirmeden başka daha pek çok türde dil cinayetini işlemeye hazırdırlar denilebilir.

 

Risale-i Nur’un en az elli yerinde bırakın böylesi metin üzerinde yapılacak köklü değişikliklerin; nokta-virgül-inceltme-uzatma işaretleri gibi anlamda kaymalara yol açacak unsurların bile değiştirilmemesi gerektiğine dair Üstad’ın kendi beyanları, çalışmaları ve hatıraları ortada. Bunu bizimle kesinlikle daha açık bir şekilde paylaşmaları gerekiyor. Zira “Yaptım, oldu” tavrı ne Risale-i Nur’un meşveret ve şura anlayışına ne de Uhuvvet Risalesi’nin düsturlarıyla uyuşmamaktadır. Bediüzzaman’ın sadeleştirmeyle ilgili olarak görüşlerini içeren ve İttihad Yayın Gurubu’nun resmi internet sitesinde yayınlanan açıklamalar fazlasıyla yeterli olacaktır.

 

İnsanlar feveranlarında haklıdırlar, çünkü Merhum Elmalılı Hamdi Yazır’ın tefsirinin başına gelenlerin şimdi de Risalelerin başına gelmesi tehlikesine kapı aralanmış olması ciddi bir durum arz etmektedir. Sadeleştirilmiş Elmalılı Tefsirinin daha sonra kartel gazetelerinin çeşitli vesilelerle otuz kupona dağıttığı bir metin durumuna düşmesi, bizim için yeterli bir tecrübe değil midir? Risalelerin tiraj yükseltici bir promosyon haline sokulabilmesine imkân veren bir girişime kim destek verilmesini bekleyebilir ki!

 

Bu kardeşlerimiz bir yol açtılar. Bu yolun nereye gideceği belli değil gibi görünüyor. Sadeleştirmenin hangi seviyelerini düşündüklerini de izah etmelerini bekliyoruz. Mesela ilköğretim öğrencileri için İşarat’ül İcaz’ı ne zaman sadeleştirmeyi planladıklarını öğrenmeyi; lisede okuyanlar için Muhakemet’ın sadeleştirilmiş metnini yayınlamalarını hahişle bekliyoruz.

 

Yayınevinin açıklamasında bir metnin başka bir dile tercümesi ile metnin sadeleştirilmesini (kullanılan güncel dile dönüştürülmesini) aynı kefeye koyulduğunu hayretle okudum. Bu muvazenesiz fikirle Risalelere yaklaşılmayacağı pek açıktır. Herhalde artık tercüme faaliyetlerine bir son vermemiz gerekecek; zira bu yaklaşımla artık başka dilde konuşan insanların sadeleştirilmiş metinleri anlayabileceklerini, dolayısıyla tercüme faaliyetlerine ihtiyaç kalmadığını söyleyebileceğizdir (!)

 

Aynı açıklamada “Yapılan işe tepki gösteren bazı büyüklerimize saygımız sonsuz; bu tepkilerinin, Risaleler ve onun müellifine duydukları muhabbetten kaynaklandığının da farkındayız” denilmekte. Muhabbetten çok daha fazlasından kaynaklandığını bile bile; böylesine tartışmaya kapalı, insanların ağzına ot tıkarcasına, siz ne derseniz deyin biz kafamıza göre takılırız lakaytlığı ile davranılmasının bir sebebi olmalıdır. Ayrıca bu kardeşlerin beyanına göre Yayınevinin aldıkları tepkilerin çoğunluğunu “kendilerine hitap eden bir dille Risaleleri hazırladıkları için teşekkür edenler” oluşturuyormuş. Anlaşılan Risalelerin orijinal metinlerinin kime hitap ettiğini tespit işini halletmişler. Hitap edemediği kişilere ulaşmanın en kısa yolunun onu sadeleştirme olduğunu düşünmüşler.

 

İnşallah, bu iş bir krize dönüşmez; yeni kırgınlıklara, ayrışmalara sebep olmaz. Ufuk Yayınları, bastığı kitabı toplatmalı; hâlâ sadeleştirmeden yana iseler, ille de basacağız diyorlarsa ismini de değiştirmeli, mesela Lemalar yerine “Parıltılar” demeli; müellif olarak da sadeleştirmeyi yapan kuruldaki kişilerin isimlerini zikretmelidir. Bunu yapmamakta direniyorlarsa, Nur Talebelerine düşen konuyu adlî mahvillere taşımak ve yayını durdurmak olmalıdır. Bana göre, kardeşim de yapıyor olsa, sadeleştirme meselesi kültürel mirasa karşı işlenmiş önemli bir cinayettir.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.