Kağıt parçaları

Faruk ÇAKIR

Hemen her gün ‘şok’ dalgalarla sarsılan kamuoyu, alışkanlık peyda etmiş olacak ki ‘şok’lar eskisi kadar tesirli olmuyor. Son aylarda Türkiye’nin gündemini meşgul eden ve uğrunda generallerin bir araya gelip ortak açıklama yaptığı ‘ıslak imza’ konusu yine gündem konusu. Haberler doğru ise, düne kadar ‘kâğıt parçası’ olduğu söylenen ‘belge’deki ıslak imza gerçekmiş...

Polis ve Adlî Tıp’ın aynı yöndeki kararından sonra Jandarma Kriminal Laboratuvarı da ‘İrticayla Mücadele Planı’ndaki imzanın gerçek ‘ıslak imza’ olduğunu açıklamış. (Milliyet, 2 Mart 2010) Aynı haberlere göre askerî savcılığın ‘Islak imza sahibi tutuklansın’ talebi, askerî mahkemece uygun görülmemiş.

Bundan sonra hadiselerin nasıl gelişeceğini tahmin etmek zor, ama “hiçbir şey olmamış” gibi davrananlar hem Türkiye’ye hem de millete karşı iyi bir imtihan vermiyorlar. Düne kadar ‘imza sahte’ diyerek “hiçbir şey olmamış gibi” davranmak belki izah edilebilirdi. Ama imzanın gerçek olduğu anlaşıldıktan sonra da “hiçbir şey olmamış gibi” davranmayı izah etmek mümkün değil.

Herkesin bildiği bir gerçek var: Demokrasi, hesap sorma ve hesap verme rejiminin adıdır. Hiç kimse yaptığı işin, attığı imzanın hesabını vermekten uzak kalamaz. O halde, ‘darbe planı’ olduğu askerî savcılıkça da doğrulanan planları yapanlar nasıl bu kural dışında tutulur?

Hiç kimse milletin bu yanlışlara razı olduğunu düşünmesin. Millet, kurulan tuzakların ve dönen dolapların farkında. Tepkisini de hür iradesiyle, seçim sandıklarında ortaya koyar.

Gerçekleri araştırmadan inkâra yeltenenlerin düştükleri duruma gerçekten acıyoruz. Allah hiç kimseyi, hiçbirimizi böyle sıkıntılı durumlara düşürmesin. (Âmin.) En güvendiğiniz kişilerin sizi yanılttığını düşünün. Kim böyle bir durumda olmak ister? Topraktan çıkan silâhlara ‘boru’, ortaya saçılan ‘belge’lere ‘kâğıt parçası’ diyenler acaba şimdi ne diyecek? İnadla ve ısrarla “hiçbir şey olmamış gibi” davranmayı mı tercih edecekler? İyi de nereye kadar?

Yapılması gereken şu: Prensip olarak her kurumda ‘çürük elmalar’ın olduğu kabul ediliyorsa, bunların ayıklanmasından da gocunmamak lâzım. Çünkü ‘çürük elmalar’ muhafaza ve müdafaa edildikçe, en büyük zararı o kurum ve kuruluşlar görüyor. Son hadiselerde de bu yaşandı. İnkâr ile bir yere varılamadığı ortaya çıktığına göre, milletten de özür dilenmeli. Bu da yetmez, yanlış bilgi vererek ‘üst’lerini yanıltanlara da hesap sorulmalı.

Bu noktada yargıya da büyük görevler düşüyor. Âdil davranıp, kılı kırk yararak gerçeklerin ortaya çıkarılması lâzım. Bu yapılabilirse belki ‘çürük elma’lar zarar görür, ama uzun dönemde kurumların kârlı çıktığı anlaşılır.

Bu tartışmaların “dördüncü devre” olduğu akla geliyor. Keyfî olarak insanlara haksızlık yapanlar, “dediğim dedik”çiler ve milleti “cahil oy çoğunluğu” olarak görenler gerçeklerle yüzleşmek durumunda. Gerçeklerin daha uzun süre gizlenemeyeceği bir defa daha görüldü.

Türkiye’yi idare edenlere düşen görev, gerçek olduğu anlaşılan ‘belge’lerin gereğini yapmaktır. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz, olmamalı. Ülkemiz, “(yanlış) yapanın yanında kâr kaldığı” bir ülke olmak mecburiyetinde değil. Bu hararetli tartışmaların neticesinin hayırlı olması için duâ edelim...

Yeni Asya

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.