Toplumsal krizler nasıl çözülür?

Kadir AYTAR

Hakka hizmet, büyük bir defineyi taşımak ve muhafaza etmek gibidir.

O defineyi taşımak için, kıskanmak şöyle dursun, gayet samimane bir muhabbetle ne kadar kuvvetli eller yardıma koşsalar, daha ziyade memnun olunmalı ve iftiharla kabullenilmelidir.

Maalesef birçoğumuz nefsin esareti, gurur ve enaniyetin toprağı altında olduğumuzdan bu pek mümkün olamıyor.

Halbuki bizim muhabbete, samimiyete, birlik ve beraberliğe, yardımcı kuvvetlere ne kadar da çok ihtiyacımız var.

Her insan hakkı sever, hakperest olmak ister. Fakat sadece istemek yetmiyor. Çünkü çoğumuz tasallutu altında olduğumuz nefislerimizi razı etmekte zorlanıyoruz. Hakkın hatırı için, nefsinin hatırını kırmak, razı ve memnun olmak büyük bir fazilettir.

Dünyadaki bütün krizler; “ben haklıyım, ben doğruyum, ben en iyisini bilirim, ben kazandım”, gibi devam eden nefsin gururundan ve enaniyetin dayatmalarından ortaya çıkıyor.

Kur’an, nefsin bu firavunluğunu kırmak, insanı güzel ahlakla süslemek ve kemale ulaştırmak için nazil olmuştur.

Gaflet perdesi çoğu zaman bu mükemmel hayat programına kulak vermemize engel olduğundan, krizlerin en büyükleriyle boğuşmak zorunda kalıyoruz.

Yalancılık, ümitsizlik, düşmanlık, kıskançlık, şahsi menfaatleri daima önde tutma gibi menfi duyguların esiri olduğumuzdan, manevi atmosferimiz zehirlenmekte ve ahlâkî çöküntüye maruz kalmamıza sebep olmaktadır.

Kur’an, “Akıl etmiyor musunuz?”, “Düşünmüyor musunuz?”, “İbret almıyor musunuz?” gibi şiddetle emirler/rahmetler yağdırdığı halde, hem şahıslar olarak, hem de İslam dairesindeki birçok dini hizmet, meşrep ve mesleklerde, sosyal ve siyasi hayata bakan sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerde, analitik düşünme ve sorgulama kabiliyetleri neredeyse yok denecek kadar azalmış durumdadır.

Doğru yolda mıyız? Sadece biz mi haklıyız, başkaları haksız mı? Müsbet hareket ediyor muyuz? Mesleğimizin muhabbeti yerine, daha çok başkalarını kötülemekle, küçümsemekle, düşmanlık etmekle mi meşgulüz? Hakperestliğin neresindeyiz? Nefis ve enaniyetimiz, hakperestliğimize engel oluyor mu? Haksız rekabet peşinde miyiz? İfrat ve tefrit (aşırılıklar) üzere miyiz? Toplumdaki zararlı ihtilafları körüklüyor muyuz? Himmetimizi ve hamiyetimizi nereye sarf ediyoruz? Başkalarının iyiliklerini takdir ediyor muyuz? Onlara destek oluyor muyuz ve muhabbetle bakabiliyor muyuz? Toplumsal bağlara önem veriyor muyuz? Ahlaklı ve edepli davranıyor muyuz? Toplumsal değerlere ne derece sahip çıkıyoruz? Gibi sorgulamalar ve iç muhasebeler yapmakta zorlanıyoruz, çoğu zaman da gerek bile duymuyoruz.

Bu sorulara doğru ve hakkaniyetli cevaplar veremiyorsak elbette istikameti bulabilmemiz mümkün olmayacaktır.

Halbuki dalalet bataklığına ve gaflete dalanların, dünyaya meftun olanların ve nifak peşinde koşanların, maksatlarına ulaşmak için; rekabetsiz ittifak ettiklerini, her türlü rezilliği kabul ettiklerini, menfaatlerinin birleştiği hususlarda, düşmanlarının ayaklarını bile öpecek kadar zillete düştüklerini, bütün mesailerini dünyaya sarf ettiklerini ve başarılı da olduklarını esefle görüyoruz.

Buna mukabil, “Elhamdülillah Müslümanım” diyenlerin, imanını ve insaniyetini kâmil noktalara taşımaya gayret edenlerin, hakkın, adaletin, kardeşliğin ve muhabbetin peşinde koşanların kahir ekseriyeti ise; asaletlerinden, meslek ve meşreplerinin üstünlüğünden zerre miskal taviz vermedikleri, insanların teveccüh ve kabullerini istemek gibi, gereksiz rekabetlere ve tartışmalara girerek dehşetli bir maraz olan ihtilafa düştükleri ve sürekli muvaffakiyetsizliğin tokadını yemekte oldukları gerçeği de gözümüzün önünde duruyor.

Bu dehşetli marazı daha ne zamana kadar bünyemizde taşıyacağız? Nefis ve enaniyetin verdiği zararlardan, ne zaman fark edip de döneceğiz?

Gözlerimizin önünde yüreklere dağlayan, çaresizliğimizi ve felçli halimizi gösteren Gazze soykırımı var.

Sıranın bize gelmesini mi bekliyoruz?

Elbette o yılan bir gün bize de musallat olacak, o yangının alevleri bizi de saracak.

Müslüman bu kadar nemelazımcı olmamalı. İmanından ve geçmişinden gelen şehametle ayağa kalkmalı, toparlanmalı ve birlik içinde harekete geçmeli, karşılığını yalnızca Allah’tan bekleyerek elinden geleni yapmalı, diğer kardeşlerinin imdadına koşmalı ve “Harici düşmana karşı, dahili münakaşalar terk edilir.” düsturuna sımsıkı sarılmalıdır.

Yok edilen ümmet bilincimizin yeniden tesis edilmesi, kalplerin samimi bir muhabbetle birbirine bağlanması ve hakta ittifakın sağlanması bir mecburiyettir.

Şayet, Allah’ın yardımını ve İslamiyetin izzetini muhafaza etmek, zalim, sömürgeci, düzenbaz, yalancı ve sahtekâr kitlelerin hücumlarından ve hakkı batılın boyunduruğundan kurtarmak istiyorsak; hak yolda olanlarla ittifak etmeye, rekabetkarane hissiyatı, toplumsal enaniyeti ve menfi ırkçılığı terk ederek, ifrat ve tefrite düşmeden din kardeşlerimizin yanında olmaya, gerekirse öncülük şerefini de onlara bırakmaya, Kur’an’ın edebiyle edeplenerek, birbirimizin ayıplarına karşı gözlerimizi kapamaya, düşmana karşı dahili münakaşaları terk etmeye, uhrevi bir vazife olan din kardeşlerimize sahip çıkmaya, onları bu çaresiz ve yakıcı hallerinden kurtarmaya mecburuz.

İhlas ve samimiyet ile yürütülen uhrevi hizmetlerin bereketi, toplumun maddi ve manevi hayatına, ahlakının güzelleşmesine, ferasetli, anlayışı yüksek, çalışkan bireylerin yetişmesine sağlam bir temel oluşturacaktır.

Sonuçta sağlam karakterli bireylerden oluşan toplumdan çıkacak olan siyasetçi ve idarecilerin de müstakim, uyanık, ferasetli ve ittifak halinde olmalarının zeminini oluşturacak; “Kafirlere karşı kararlı ve tavizsiz, kendi aralarında ise son derece merhametli, Allah'ın lütfunu ve rızasını kazanmayı arzulayan” (Fetih:29) kuvvetli bir ümmet bilincini yerleştirecek ve İslam kardeşliği yeryüzüne hâkim olacaktır. İnşaallah.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.