İyi tüccar

Metin KARABAŞOĞLU

Kıraç dağlar arasında bir vadiye kurulmuş bir şehirdi Mekke. Ama Kâbe vesilesiyle, Arabistan’ın her tarafından insanı kendisine cezbederdi.

Bu kıraç ama ziyaretçisi bol diyarda insanların bir numaralı maişet kaynağı, ticaretti. Medine gibi, Hayber gibi ziraat zengini diyarların aksine, Mekke’nin zenginleri ticaret zenginiydi. Bir bakıma, bir tüccarlar şehriydi Mekke.

Ebu Kuhâfe’nin oğlu Ebu Bekir o tüccarlardan biriydi. Henüz otuzsekiz yaşında iken biriktirdiği kırk bin dirhem nakit servetiyle, Mekke’nin sayılı zenginleri arasındaydı.

Ama o seneden itibaren, Ebu Bekir’in dillere destan serveti azalmaya yüz tuttu. O otuzsekiz yaşında iken, Mekke’deki en yakın arkadaşına, kendisinden iki yaş büyük Muhammed b. Abdullah’a vahiy gelmiş; Ebu Bekir b. Ebu Kuhâfe de, kirâmen kâtibîn tarafından gelen vahye iman eden ilk yetişkin erkek olarak kayıtlara geçmişti. İlk iman eden yetişkin erkek olmanın hakkını hep verdi Ebu Bekir. Vahyin haberini duyup iman eden aklı özgür bedeni köle mü’minleri kölelik zincirinden kurtarmak için servetinin epeyce bir kısmını tüketti. “Allahu Ehad” dedi diye kızgın güneş altında karnına kaya yatırılan Bilal b. Rebah, onun müşrik efendilerinden satın alıp özgürlüğüne kavuşturduğu kölelerin en çok bilineniydi.

Ebu Bekir’in serveti, Mekke’deki onüç imtihan senesinde azaldığı gibi, Medine’de tamamen tükendi. En nihayeti, Tebük gazvesi öncesinde elinde kalan son kuruşu da getirip Resûlullah’a teslim etmişti zira.

Sonrasında, pazarda günübirlik ticaret yaparak ailesini geçindirdi. Dün Yemen’den Şam’a bir büyük ticaret yürüten Ebu Bekir Allah ve Resûlullah için bu durumu bile isteye tercih ettiği gibi, ailesi de yüksünmedi.

En manidarı, başka hiç kimsenin ailesi için geride bırakmadan varını-yoğunu ortaya koymasına müsaade etmeyen Peygamber aleyhissalâtu vesselam, bir tek Ebu Bekir es-Sıddîk radıyallahu anhın böyle yapmasına müsaade etmesiydi.

Abbas b. Abdulmuttalib de tüccardı ve Mekke’nin zenginleri arasındaydı. Ebu Bekir radıyallahu anhın mal alıp mal satarak biriktirdiği servetin aksine, Abbas’ın servetinde ‘para alıp para satarak,’ yani faizle kazandığı bir kısım da vardı. Peygamber aleyhissalâtu vesselamın, ondan üçbuçuk yaş büyük amcası idi Abbas. Karısı Ümmü Fadl Lübâbe binti Haris ilk müslümanlardan olmakla birlikte, o ilk müslümanlar listesinde yer alamadı. Kendi beyanına göre yeğeni Muhammed aleyhissalâtu vesselama gelen vahyin hakkâniyetine daha baştan kâni olmuştu gerçi, ama kalbde olanı bütün sonuçlarını ve risklerini göze alarak dil ile de ikrar ve ilan için çok uzun zaman bekledi. En önemli sebebi, böylesi bir ilanın bir ‘ilişkiler yumağı’ anlamına da gelen ticaretinin zarar görmesi ihtimaliydi.

Bununla birlikte, kendisini Müslüman olarak ilan etmediği yıllarda dahi, ‘yeğeni’ olarak Peygamber aleyhissalâtu vesselamı hep korudu. Akabe Biatında onun da bir hissesi vardı. Bedir ve Uhud öncesi Mekke canibinden haberler, Resûlullah aleyhissalâtu vesselama onun vesilesiyle geldi. Müşrikler tarafından Peygamber aleyhissalâtu vesselama karşı yürütülmüş savaşların en büyüğü olan Ahzâb, yani Hendek savaşının haberini yine o verdi.

Ebu Süfyan b. Harb de Mekke’nin en önde gelen tüccarları arasındaydı. Nasıl Abbas’ın serveti Ebu Bekir’den bir miktar fazlaysa, Ebu Süfyan’ınki de Abbas’ın servetinden fazlaydı. Başından itibaren Hz. Peygamber’in karşısında yer aldı, Bedir’de Mekke’nin ondan da etkili isimleri öldürülünce Mekke’nin fiilî reisi konumuna yükseldi ve İslâm’a düşmanlığı daha da arttı. Bununla birlikte, ‘tüccar’ tarafının getirdiği bir ‘hesaplılık’la gözü dönmüşçesine düşmanlıktan da sakındı. Zihni, artıların da, eksilerin de olduğu bir hesap yönünde işliyordu. İslâm’a en ziyade düşman olduğu günlerde dahi, bu dinde, Peygamberde, mü’minlerde gördüğü ‘artı’ları yok saymadı. Bu sayede, geç de olsa, zoraki de olsa, Mekke’nin fethine ramak kala Müslüman oldu.

Ebu Leheb b. Abdülmuttalib, küçük kardeşi Abbas gibi, Peygamber aleyhissalâtu vesselamın amcasıydı ve kardeşleri arasında en zengini oydu. “La ilâhe illallah deyiniz, kurtulunuz” çağrısında bulunan yeğeniyle gelen vahyin, Mekke’nin kurulu düzenini, statükoyu mahvedeceğini; Kâbe’deki putlara tapınmaya gelen Araplar vesilesiyle gerçekleşen ticarî hareketlilik ve zenginliğin yitip gideceği konusunda Velid b. Muğire, Ümeyye b. Halef, Hişam b. Amr, Utbe b. Rebia gibi Mekke önderleriyle hemfikirdi. İslâm’a karşı mücadelede genelde o akıl hocası oldu, Peygamber aleyhissalâtu vesselama muhalefette hiç kimse onun üstüne çıkamadı. Servetini yeğeni için değil, yeğenine karşı harcadı. Yaşlı olduğu için gidemediği ama finansmanına katkıda bulunduğu Bedir seferinin müşrikler için hezimetle sonuçlandığı haberi ona ulaştığında, küçük kardeşi Abbas’ın kölesi Ebu Râfi’ yakınındaydı. İslâm’ı seçmiş bir köleydi Ebu Râfi’. Ama Mekke’nin müşrikleri onun İslâm’ı seçtiğini bilmiyorlardı. Haberi duyar duymaz, kendisini tutamamış, sevincini açığa vurmuştu hemen. Ebu Leheb hışımla üzerine yürüdü, Ebu Râfi’yi dövdü, yaraladı. Abbas’ın İslâm’ı ilk seçenler arasında yer alan hanımı Ümmü Fadl da, “Sen benim köleme ne hakla el uzatırsın?” diyerek bir kemik parçasıyla Ebu Leheb’e vurdu. Kemik darbesi bir çizik yapmıştı Ebu Leheb’in ensesinde, bakılsa yara çok küçüktü. Ama iltihap kaptı ve Ebu Leheb günlerce çirkin bir iltihab kokusu içinde yaşadıktan sonra öldü.

Ebu Leheb’in yoldaşı ve fikirdaşı Ümeyye b. Halef, Ebu Cehil Hişam b. Amr, Utbe b. Rebia, Ukbe b. Ebi Muayt ve niceleri ise Bedir’de ölümü tatmışlardı zaten. Bu dünyada üç kuruşluk bir menfaat ve beş günlük bir saltanat uğruna İslâm’ın karşısına dikilirken, ebedî bir kayba topluca imza atmışlardı.

Bir tüccarlar şehriydi Mekke. Bu tüccarlar içinde, duyar duymaz tereddütsüz kelime-i tevhide şehadet eden Ebu Bekir de, ondan haber alır almaz aynı davete icabet eden Osman b. Affan, Talha b. Ubeydullah, Abdurrahman b. Avf da vardı; şartları ve riskleri tartıp biçerek Abbas b. Abdulmuttalib gibi beklemeyi tercih eden de, bu tevhid mesajının Mekke’nin kurulu ticaret düzenine çomak sokacağını daha ilk anda hesap edip hiç beklemeden tereddütsüz düşman olmayı seçen de...

Hepsi de bir ticarî akılla hareket etmişlerdi.

Ama o ‘ticarî akıl’ hepsini farklı bir yöne yöneltmişti.

İçlerinde ‘ticaret’i en iyi bilen kimdi peki? En iyi tüccar, hangisiydi?

Mekke tüccarlarının en iyisi ve en akıllısı, bindört yüz yıl öteden bakıldığında apaçık görüldüğü üzere, Ebu Bekir b. Ebu Kuhâfe’ydi.

İlk bakışta, herşeyini kaybetmiş gözükse bile...

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.