Bismillahirrahmanirrahim
Ey bu sözlerimi dinleyen bu Cami-i Emevî'deki kardeşler ve kırk-elli sene sonra alem-i İslam camiindeki ihvan-ı müslimîn!
"Biz zarar vermiyoruz, fakat menfaat vermeye iktidarımız yok, onun için mazuruz" diye özür beyan etmeyiniz. Bu özrünüz makbul değil. Tenbelliğiniz ve "Neme lazım" deyipçalışmamanız ve ittihad-ı İslam ile, milliyet-i hakîkiye-i İslamiye ile gayrete gelmediğiniz, sizlere gayet büyük bir zarar ve bir haksızlıktır.
İşte, seyyie böyle binlere çıktığı gibi, bu zamanda hasene, yani İslamiyetin kudsiyetine temas eden iyilik yalnız işleyene münhasır kalmaz; belki o hasene, milyonlar ehl-i îmana manen faide verebilir, hayat-ı maneviye ve maddiyesinin rabıtasına kuvvet verebilir.
Onun için, "Neme lazım" deyip kendini tenbellik döşeğine atmak zamanı değil.
Ey bu camideki kardeşlerim ve kırk-elli sene sonraki alem-i İslam mescid-i kebîrindeki ihvanlarım! Zannetmeyiniz ki, ben bu ders makamına size nasihat etmek için çıktım. Belki, buraya çıktım; sizden olan hakkımızı dava ediyorum.
Yani, küçük taifelerin menfaati ve saadet-i dünyeviyeleri ve uhreviyeleri sizin gibi büyük ve muazzam taife olan Arap ve Türk gibi hakim üstadlarla bağlıdır. Sizin tenbelliğiniz ve fütûrunuz ile, biz bîçare küçük kardeşleriniz olan İslam taifeleri zarar görüyoruz.
Husûsan ey muazzam ve büyük ve tam intibaha gelmiş veya gelecek olan Araplar! En evvel bu sözler ile sizinle konuşuyorum. Çünkü, bizim ve bütün İslam taifelerinin üstadları ve imamları ve İslamiyetin mücahidleri sizlerdiniz. Sonra muazzam Türk milleti o kudsî vazifenize tam yardım ettiler.
Onun için, tenbellikle günahınız büyüktür. Ve iyiliğiniz ve haseneniz de gayet büyük ve ulvîdir. Husûsan kırk-elli sene sonra, Arap taifeleri, Cemahir-i Müttefika-i Amerika gibi, en ulvî bir vaziyete girmeye, esarette kalan hakimiyet-i İslamiyeyi eski zaman gibi küre-i arzın nısfında, belki ekserîsinde tesisine muvaffak olmanızı rahmet-i İlahiyeden kuvvetle bekliyoruz.
Bir kıyamet çabuk kopmazsa, inşaallah nesl-i atî görecek.
Sakın kardeşlerim, tevehhüm, tahayyül etmeyiniz ki, ben bu sözlerimle siyasetle iştigal için himmetinizi tahrik ediyorum. Haşa! Hakîkat-i İslamiye bütün siyasatın fevkındedir. Bütün siyasetler ona hizmetkar olabilir; hiçbir siyasetin haddi değil ki, İslamiyeti kendine alet etsin.
Ben kusurlu fehmimle şu zamanda, hey'et-i içtimaiye-i İslamiyeyi, çok çark ve dolapları bulunan bir fabrika sûretinde tasavvur ediyorum. O fabrikanın bir çarkı geri kalsa, yahut bir arkadaşı olan başka çarka tecavüz etse, makinenin mihanikiyeti bozulur. Onun için, ittihad-ı İslamın tam zamanı gelmeye başlıyor. Birbirinizin şahsî kusurlarına bakmamak gerektir.(Tarihçe-i Hayatı- Hutbe-i Şamiye)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
CEMÂHİR-İ MÜTTEFİKA-İ AMERİKA : Amerika Birleşik Devletleri.
ESÂRET : Esirlik,kölelik.
FÜTUR : Yeis. Ümidsizlik. Usanç. * Zaaf. * Keder, gam. * Gevşeklik.
HASENE : İyilik, güzellik, hayırlı amel; Allah rızâsına uygun iş.
HÂŞÂ : Aslâ, katiyen, öyle değil, Allah korusun.
HİMMET : Ciddî gayret, kalb ile gösterilen samîmi gayret.
HUSUSAN : Bilhassa, özellikle.
İHVAN : Kardeş
İHVÂN-I MÜSLİMÎN : Müslüman Kardeşler
İNTİBÂH : Uyanıklık, hassasiyet.
İŞTİGAL : Bir iş işleme, uğraşma, çalışma.
İTTİHAD-I İSLÂM : İslâm Birliği.
KUDSİYET : Yücelik ve pâklık. Kusursuzluk ve noksansızlık.
KÜRE-İ ARZ : Yerküre; dünya.
MAKBUL : Kabul edilmiş olan, geçerli.
MÂZUR : Özürlü olma, mâzeretli
MESCİD-İ KEBÎR : Büyük mescid, âlem mescidi.
MİLLİYET-İ HAKİKİYE-İ İSLÂMİYE : İslâmın gerçek milliyeti; ruhu İslâmiyet, aklı Kur'ân ve îmân olan milliyet.
MUAZZAM : Büyük, iri, kos koca.
MÜCÂHİD : Cihad eden, din için çalışan, din için düşmanla mücadele edern
MÜNHASIR : Yalnız birşeye veya kimseye âit olan, mahsus olan.
NASİHAT : Öğüt.
NESL-İ ÂTİ : Gelecek nesil.
NISF : Yarı.
RÂBITA : Bağ, bağlayan, rabteden, bitiştiren.
SAADET-İ DÜNYEVÎ : Dünya saadeti.
SEYYİE : Kötülük, günah, suç, fenalık.
TAHAYYÜL : Hayâle getirme, fikir kurma, hayalde canlandırma.
TAHRİK : Harekete geçirme; kışkırtma.
TÂİFE : Kavim, kabîle, takım, hususî bir sınıf meydana getiren insanlar.
TEVEHHÜM : Zannetme, evhamlanma, yok olanı var zannetmekle ümitsizliğe ve korkuya düşme.
UHREVİYE : Ahirete âit.
ULVÎ : Yüce, yüksek.