İstihdam, işçi, işveren ve çalışma hayatımız

Habip ARTAN

Şahsen 7 yaşından başlayarak 5 yıl babamın mesleği olan ayakkabı sektöründe, 3 yıl sac ve soba sektöründe, 3 yıl ahşap doğrama sektöründe, 3 yıl mobilya-dekorasyon sektöründe, 1 yıl kadar çaycılık sektöründe, 5 yıl bilgisayar yazılımı ve eğitimi sektöründe toplam 20 yıl özel sektör deneyimim var. Bu deneyimler bana en başta meslek sahibi olmayı, erdemli olmayı, doğru olmayı, dakik olmayı, adaletli olmayı, sabırlı olmayı, kanaat ve sebat etmenin yanında bilim insanı olmayı da beraberinde sağladı. Şu anda bu kadar bir birikimin üzerine tesis edilen bir kamu görevim var. Özel sektörün çıraklık, kalfalık, ustalık ve yöneticiliğe kadar varan her kademesinde görev aldım. Kamuda fiili olarak 30 yıldır idarecilik ve eğitimci olarak görev yapan birisi olarak kamu ile özel sektörü karşılaştıracak olursam şunları ifade edebilirim:

Her şeyden önce bir insanın küçük yaşlardan başlayarak meslek sahibi olması ailesi, akrabaları ve yakın çevresinde takdir edilen bir şeydir, çalışarak aile bütçenize katkıda bulunmanız ayrıca bir sevinç ve iftihar vesilesidir. Bir zamanlar özel sektör günümüzdeki gibi bu kadar gelişmiş değildi, küçük bir atölye 10-15 kişinin ekmek teknesi idi, ticari sicili olan şirket sayısı parmak ile gösterilecek kadar azdı. Günümüzde özelleştirme ve özel sektörün teşviki ile bu sahada birçok olumlu adımlar atılarak kamuda devletin üzerinde olan yükün bir kısmı hafifletilmiş oldu. Haberleşme, basın-yayın, sağlık, eğitim, inşaat, gıda, havayolu ve benzeri alanlarda özel sektörde kayda değer bir gelişme olduğunu görmek mümkündür.

Özel sektörde istihdam

Özel teşebbüs, özel sektör aslında bir ülkenin can damarlarıdır, dinamizmidir, üretim merkezleridir. Özel sektörün rekabeti artırıcı rolünün yanında, istihdama katkı da veren bir misyonu vardır. Her şeyi devletten beklemek yanlış olduğu gibi, özel sektöre imkân vermek, önünü açmak da bir o kadar doğru seçenektir. Günümüzde özel sektör en az personel ile en fazla verimi sağlamak için elinde gediğince mücadele vermektedir. Bazen tasarruf edeyim derken, bazen daha fazla kar edeyim diyerek istihdamın önünü kesmiş olabilmektedirler. Günümüzde herkesin bildiği gibi işsizlik problemi başlı başına önemli bir konu olarak önümüzde dururken özel sektörün bu soruna daha hoşgörülü yaklaşması ve fedakârlık göstermesi gerekmektedir. Bunun yanında devletin de elinden geldiğince özel sektör istihdamı konusunda fedakârlık yaparak bir takım sübvanse edici adımlar atması beklenmektedir.

Kayıt dışılar

Ülkemizin uzun zamandan beri bir problemi de, kayıt dışı ekonomi, kayıt dışı istihdam, kayıt dışı işsizlik… Bunu uzatıp gidebiliriz. Günümüzde her şeyi muntazam olarak kayıt altına almak çok kolaydır. Bazı özel işletmeler eskiden ve günümüzde de olduğu gibi maalesef 7 gün x 12 saat mesai, asgari ücretin yarısı kadar ücret, kayıt dışı çalışan elemanı tercih eder duruma gelmiştir. Çok yazık oluyor. İşçinin alın teri kurumadan hakkını vermemiz gerekirken maalesef işçimizi yanımızda çalışan bir köle gibi görme temayülümüz vardır. Gömlek değiştirir gibi işçi veya elaman değiştirmeyi kendisine kural olarak koyan bir anlayış ile bir yere varmak mümkün değildir. Bugün işverenler olarak sigorta priminden kaçmak için bu numarayı yaparsak yarın bizi ahirette kim kurtaracak bunu hiç düşündük mü? Vergi kaçırarak, prim kaçırarak, işçinin tam ve zamanında hakkını vermeyerek nereye varabiliriz ki?

El işi dev işi mi?

Bazen bu atasözümüze ben de hak vermiyorum değil. Bazı patronlar elamanının suyunu çıkarana kadar çalıştırmaya, “daha da yok mu” diyerek adeta canını çıkartmaya başlar. Halbuki kendini personelinin yerine koyarak empati yapabilse o da; “bazen hasta olabilirim, ani bir işim veya çözmem gereken şahsi bir problemimim olabilir, bu nedenle kısa süreli izin almam gerekebilir” demelidir. Eğer bunu diyemiyorsa gitsin kendisine bir robot işçi bulsun daha iyi olur diyeceğim. Yukarıda da ifade ettiğim gibi şahsen keyifli de olsa yaşıma göre ağır ve yorucu işlerde çalıştım. Ustamızın bir dediğini iki etmeden, saygı ve sevgi ölçülerinde görevimizi yerine getirirken para kazanmanın zor olduğunu anladım. Para kazanmak zor olduğu gibi patrona göre para vermenin de zor olduğu günleri gördüm.

İşin hakkını ve işçinin hakkını verenler

Yine yukarıda ifade ettiğim gibi baba mesleğini de sayarsam 5-6 meslek ile uğraştıktan sonra en sonunda birinde ve sonuncusunda karar kıldım ve onun üzerinde uzmanlaştım. Önceki mesleklerde uğraşmamın bana sadece pratikte insani davranışlar, ticari ve yönetimsel deneyimler kazandırdığını söylemem mümkündür. Her çalıştığım yerde işimin hakkını vermeye çalıştım, hiçbir işverenimden azar işitmedim. Mecburi istikamet açısından iş değiştirmek zorunda kaldığımda ustalarımın olurunu ve dualarını alarak iş terkimi verdim. Bunun yanında yeni iş akitlerimde hiçbir zaman para hesabı veya pazarlık yapmadım, patronlarım hangi işi ve hangi maaşı bana uygun görmüş ise hiçbir zaman itiraz etmedim. Hatta bir işimde ilk etapta uzman olmadan evvel aldığım cüzi maaşa itiraz etmedim. Patronum daha sonra aradan 3 ay, 6 ay, 1 yıl geçtikten sonra uzmanlığıma da bakarak maaşlarıma otomatik olarak artışlar yapıp işim sevmemi sağlıyordu. Hatta ilk yılım dolduğunda askerlik kararımı alıp kısa dönem askere giderken muhasebeden ek bir maaş da ikramiye/yolluk verildiğini ve çok sevindiğimi ifade etmem gerekir. Tabi bu insanı işine bağlayan unsurlardır, biz böyle patronlar ve işveren gördük, Allah onlardan ebeden razı olsun. Hala dua ederim, her zeminde yeri geldiğinde bunu iftihar ve minnet duygularımla ifade ederim.

İş hayatında hak ve hukuktan ayrılmayanlar

Geçenlerde ülkemizde üretim yapan yabancı bir araba firması (Honda) 24 yıllık bir aradan sonra kapanma kararı alarak üretimini durdurduğunu açıkladı. Dikkatimi çekti 1000 civarında çalışanı olan bu firma tüm işçilerine 48 maaş ikramiye, ayrıca kanuni tazminatlarını ve dahası da teberrüken bir cumhuriyet altını hediye etmeyi ve helalleşmeyi de ihmal etmeyerek toplamda ayrılırken çalışanlarına 700 milyon TL gibi bir rakamı gönül rahatlığı ile dağıtmış. İşte bu, hak ve hukuk nasıl dağıtılır diyorsak bunlara bakmak gerekiyor. Yine bu konuda yaşadığım bir örneği de burada söylemeden geçemeyeceğim: Çalıştığım işyerinde işverenimiz/patronumuz şirket içerisinde zarar eden bir birimi kapatma kararı alınca orada çalışan 20’ye yakın öğretmenden bir kısmı başka dershanelere geçerek hemen iş bulmuşlar, bir kısım hocalarımızda hemen iş bulamadıkları için boşta kalmışlardı. Ancak patron daha önce vermiş olduğu karar gereği iş akdi sona erdiğinde mağdur olanlara işe girene kadar geçen süre içerisinde her ay muntazaman maaşlarını vermeye devam etmiş ve onları yarı yolda bırakmayarak mağdur etmemişti. İşte size yerli ve ulvi bir seciye örneği.

Günübirlik, aylık, yıllık açılıp kapanan işyerleri

Günümüzde ve özellikle son yıllarda sebebi nedir ben de tam kestiremedim ama birçok işyeri gerek gıda, gerek basın yayın, gerek sağlık sektörü ve gerekse inşaat olsun bir hayli masraflar yapılarak açılan işyerlerinin birçoğu bazen bir ay gibi kısa sürede bazen bir yılda kapanmış oluyor. Aslında burada kısa sürede başarısızlığın sebeplerinden birisi de işverenin sabır ve sebat katsayısının düşük olmasından, kısa sürede köşe dönmeyi hedeflemesinden kaynaklandığını söylemek mümkündür. Şunu da ifade etmem gerekir ki, bazen bir işte mütehassıs olmayanlar işin başına geçerek bir hayli masraf ile bir işletme kuruyor. Bunun kısa sürede başarısızlıkla sonuçlandığını üzülerek görüyoruz. Adeta önüne gelen rastgele, biraz da parası varsa, işten anlasa da anlamasa da gazete, dergi, TV, radyo ve sair işletmeleri kurarak kısa sürede iflas ettiğini görmek mümkündür.

Vergiden kaçış

Her dönemde toplumda bu problem daima dile getirilir, ülkemizde herkes vergisini layıkıyla ve kazandığı kadarıyla verse aslında memleketin beli yere gelmez asla. Devletin de alacağı vergileri toplumun tüm kesimlerine adil olarak tevzi etmesi gerekir. Vergi vermek bir görev olduğu gibi vergisini vermeyeni de arayıp bulmak ve vergisini vermesini sağlamak da devletimizin bir görevidir. Ayrıca vergileri kazanca göre almak en adil olanıdır. Günümüzde her yerde ve alanda bilgisayar ve internet, dijital veri sistemleri var bunlara ulaşmak ve kullanmak çok kolaydır, bu bir mazeret değildir, bir tuş kadar kolay, ama eğitim ve istemek şart tabii.

Kamu sektörü

Kamu sektörünü insanların bu kadar ısrar ile istemesinin bir nedeni de sosyal hakların doğru düzgün verilmesidir. Gerçekten her iki sektörde çalışan birisi olarak sosyal hak ve hukuk yönünden kamunun her zaman özel sektörden daha avantajlı olduğunu ifade edebilirim. Yeri geldiğinde özel sektörden ayrıldığınızda iş akdiniz sona erdiğinde tazminatınızı bile alamadığınız durumlar olabiliyor, maaşınızı zamanında alamadığınız olabiliyor. Performansınıza göre maaş miktarınız az olabiliyor. Sizden habersiz sigortanızın yatırılmadığını görebilmek mümkün olabiliyor. Bu ve buna benzer birçok olumsuzluklar özel sektörün düzeltilmesi gereken eksik taraflarıdır.

Z kuşağı

Z kuşağı olarak adlandırdığımız 21. yüzyılın gençleri gerçekten gözü açık, bilinçli, hakkını arayan, ne, nerede, kim, neden, nasıl, ne zaman, ne kadar gibi sorulara kritik ve analitik düşünme becerilerini sergileyerek sorgulayıcı yaklaşım göstermektedirler. Buna karşı bizler de elimizdeki birikim ve imkânları tutan işverenler olarak gençlerimize sahip çıkalım, onlara güvenelim, hakkını verelim, robot gibi görerek çalıştırmayalım, sosyal haklarına saygı gösterelim, onlarla kazancımızı adilane paylaşmasını bilelim, gerekirse işimize ve aşımıza ortak edelim, sorumluluk verelim, şefkat ve merhamet ile yaklaşalım derim. Bu duygu ve düşünceler içerisinde siz değerli okuyucularımı Allah’a emanet ederim.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (7)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.