İsrail'in muvaffakiyeti, Müslümanların muvaffakiyetsizliği

Sabri ALTUN

Kudüs Notları-3

Her asır farklı bir karakter taşıyor.
Hemen hemen her asırda dünya yeniden şekilleniyor.
Ve her asırda dünyanın aktörleri değişiyor.
En azında son dört yüzyıla baktığımızda bu durumu net görebiliyoruz.

Rönesans ve keşiflerle başlayan Avrupa  üstünlüğü zirveye tırmanırken İngilizlerin dünya hâkimiyetiyle devam etti.
Güneş batmayan bir imparatorluk kurmuşlardı.
Bunu kurarken dünyayı ajanlar ile yönettiler.

Bu ajanların neler yaptığını ajanların hatıra notlarına okuyabiliyoruz.
Tabi böylece nasıl dünyayı idare ettiklerini de öğrenebiliyoruz.
Asıl mesele bu olmadığı için sadece hatırlatmakla geçiştiriyoruz.

İngilizler, yirminci asra kadar işi getirince 20. asrın başlarında topyekûn bir dünya düzeni inşa edilmişti.
Helaket ve felaket devri yaşanıyordu.
İngilizler dünyaya öyle bir fesat şırınga etmişlerdi ki insanlık tarihinin en büyük savaşlarıyla ancak temizlenebildi.

İnsanlık iki cihan savaşı yaşadı.
Bu andan sonra yönetimi Amerika ele aldı.
Amerika bir manada batının hayırlı evladı gibiydi.
Atalarının bütün yanlışlarını öğrenmiş, kendi iç birliğini sağlamış güçlü bir şekilde dünyaya müdahale etmeye başlamıştı.

İnsanlık fikir olarak, teknolojik olarak büyük inkılâplar yaşamıştı.
Beşer tarihinin belki de en büyük bir yol ayrımına gelmişti.
Modern düşünce kapitalizmi, kapitalizm Bolşevizm’i doğurmuştu.
İbrahim’i değerler ve semavi kriterler göz ardı ediliyordu.
İnsanlık adeta peygamberleri öldürmüş, peygamberlerin mezarı başında kavgaya tutuşmuştu.

Bu gün oturup o zamana baktığımızda ilginç bir nokta dikkat çekiyor.
Zira o andan itibaren dünyayı iki aktör idare etmeye başlamıştır.
Biri Amerika diğeri Yahudiler…

Bu ikisini mercek altına aldığımızda ikisinin de ortak bir noktası olduğunu göreceksiniz.
İkisi de kendi iç âlemlerinde o çağa inat dinlerine son derece bağlılar.
Modern filozoflar modern düşünürler “tanrı öldü”,”din afyondur” diyerek insanlığı dinsizliğe sürüklerken bunlar aile yapılarıyla fazla dikkat çekmeyen devlet yasalarıyla dinlerini yaşıyorlardı.

Evet, bugün İsrail’de herhangi bir anayasa yok.
Onlar sadece Tevrat’ın kanunlarıyla yönetiliyorlar.
Bugün dünya konjöktörüne baktığımızda, öyle bir aldatmaca var ki dersiniz dünyada asla herhangi bir devlet dini şeriatla yönetilmiyor.
İslam âleminin bazı devletleri şeriatı vurguladıklarında bütün dünya ayaklanırken İsrail ve Amerika kendi dinlerinin şeriatlarıyla yönetiliyorlar.
 
Kudüs’ün sokaklarında gezerken hele Yahudi mahallesini gezerken bu hakikati daha net bir şekilde görebiliyoruz.
Yahudi mahallesini gezdiğimiz gün cumartesiydi.
Onların bayramıydı.

Öyle bir zevk öyle bir coşkuyla bayramlaşıyordular ki bana ancak çocukluğumun bayramlarını hatırlatıyorlardı.
Ki biz ancak yılda iki defa bu duyguları yaşıyorduk, bunlar ise her cumartesi aynı şevk ve heyecanla yaşıyorlardı.

Bir yanda bunları görürken diğer yanda Amerika’nın filmleri hayalimde canlanıyordu.
Amerikalıların her filmlerinde ön plana çıkardıkları dini motifleri ve ailelerindeki dini yaşayışları, her sabah ve akşam “tanrılarına” hamd etmeleri hayalimde cirit atıp bütün benliğimi sararken, ağlama duvarına doğru gidiyorduk.

Yukarda ağlama duvarını seyredince o manzara ister istemez içimde burukluğa sebep oluyordu.
İçimi tarifi imkânsız bir hüzün yavaş yavaş sarıyordu.
Zaten mahalle boyunca Yahudilerin yaşam alanlarıyla Filistinlilerin mahallelerini kıyaslayıp aradaki farkı düşündükçe içim burkulmuştu.
Onların dinlerine olan hürmeti ve bütün İslam âleminin lakaytlığı hayal dünyamı allak bulak etmişti.

Ve işte şimdi ağlama duvarına doğru gidilen büyük alanın içindeydim.
Kubbet-ül sahra ve Mescidi Aksa gözlerimin önünde yavaş yavaş silinmeye başlıyordu.
İçine girdiğim hüzün girdabı ağlama duvarına doğru attığım her adım gözlerimde yaşa inkılap etmeye hazırlanıyordu.
Öyle sanıyorum ki o duvara vardığım anda istemsiz olarak gözlerimde yaşlar fışkıracaktı.

Hayatımda nadir yaşadığım bir kasavet içindeydim.
Az bir mesafe kamıştı ki Allah'tan bir görevli başımıza Yahudi takkesi “kippa”yı almadan gidemeyeceğimizi söylemişti de gurup liderimiz Davut hoca madem öyle biz de oraya gitmek zorunda değiliz deyip geri çekilmişti.

Geri dönünce sanki büyü bozulmuştu.
“Oh be, beni büyük bir kâbustan uyandırdın“ dedim.

Aslında kâbus devam ediyordu.
Buralara gelmemdeki maksadım daha önce de belirttiğim gibi madem İsrail’e geliyorsak, Mescid-i Aksa’yı ziyaretle birlikte, İsraillilerin bu başarısının arkasındaki sırrı keşfetmeye çalışmaktı.
Ve işte o sırrın anahtarını bugün ele geçirmiştim.

İsrail’in dinine ve mukaddesatına aşk ve şevkle bağlılığıydı.
Bunlar dinlerine bu kadar bağlı iken bizler de birbirimize bu kadar düşman iken asla bunları yenemezdik.

Bunlar kendi inançları doğrultusunda kendi soylarında ki peygamberlere bu kadar hürmetkârken bizler nerdeyse Resulullah’ı (asm) devre dışı bırakmaya çalışmışken tabii ki bunları yenemeyiz.

Resulullah’ı devre dışı bırakmaya çalıştığımızı söylerken abartmadığımı anlamak isterseniz, önce Vahabi’lere ve Mekke Medine’yi idare ederken nasıl davrandıklarını incelemek ve ülkemizde cumhuriyetin ilk yıllarında Resulullah ve İslamiyet için takınılan tavra göz gezdirmek yeterli olacaktır.

Daha önce Yahudilerle ilgili okuduğum bir kitapta şöyle bir tanımlama getirilmişti: her bir Yahudi bütün dünyayı kendisine düşman bilir, eğer hayatta kalmak istiyorsa yaptığı işi en güzel şekilde yapmak zorundadır. Yani her ne konu olursa olsun bir Yahudi kendi mesleğinde mutlaka birinci olmazsa ölecek diye bir korku ve mecburiyetle yaşıyor.
Hakikaten bu manayı da buradaki İsraillilerin gözlerinden okumak mümkündür.

İstisnasız hangi Yahudi ile göz göze geldiysek derin ürkeklik dikkat çekmiştir.
Hâlbuki onların ülkesinde bir turist olarak gezdiğimiz halde bizden korktuklarını hissedebiliyorduk.
Tabi bu durumu bu şekilde görünce aslında İsrail’in saldırganlığının arkasında bir pervasızlık değil bir ürkekliğin ve derin bir korkaklığın olduğunu da görebiliyorsunuz.
Eh bu hali böyle tespit edince Kur’an ile hakikatin zıtlaşmadığını da görüyorsunuz.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (7)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.