Kabrin ve kalbin kefeni ihramla Hac: Arafat

İsmail BERK

Hac Düşünceleri-7

Arafat yolcuları artık hareket, bereket ve feyz içinde Arafat’ta vakfeye hazırlanıyorlar. Bu güne kadar nefislerini terbiye eden Harem-i Şerif ikliminde hazırlandılar bu rahmet dağının seslenişine.

Arafat’a giderken, tarihin vicdanında saklı hüzünle sabrı ve hidayeti iç içe dokuyan sahneler geliyor aklımıza. Hayalen asr-ı saadete gidiyoruz. İzini ve yüzünü hep cemal tecellileri ile idrak ettiğimiz Peygamberimiz’in (asm) huzurunda mahcubiyetli bir dönemi görüyoruz.

Taif, Mekke'den Arafat'a giden yolda sizi selamlayan dağları ile bilinir.

Taif, İslamiyet öncesi övündüğü Mekke'nin üç büyük putu olan Lat, Uzza ve Menat'tan, Menat'la üstünlügünü iddia eden bir mirasla, Efendimizi (asm) taşlamıştı. Mübarek dişleri kırılmıştı. Peygamberimizin o gün maruz kaldığı saldırı ve zulüm karşısında gösterdiği sabırla Taifliler için hidayet dilemeyi tercih etmişti.

Rabbimizin bedduasına anında mukabele edeceği bir hal ve irade ile talebini beklediği bir vasatta, O rahmet peygamberi olarak istikbalin Taif’ini inşa edecek şefkatle muamele etmişti. Taif’in o günkü Şeytanı ve adamlarının kendisine karşı kışkırttıkları Taiflilere hidayet diliyordu. "Ataları ile putları"nı miras bilen inkara karşı merhameti tercih ediyordu Hz. Muhammed (asm). Günümüzün atalarına ve putlarına güvenen, referanslarını hep mümin imanı ile bağdaşmayan bu “Taif menfiliği”nden alan yer yüzü fesat dağları ve saldırıları karşısında, iman kalesinin sabır bekçileri şefkat ve hidayet duasıyla, müspet hareketle hidayete dönecek Taifliler için şefkat yükleniyorlardı. Güç kavgalarının Emevi dayatmaları ve Kerbala hicranı ile Kabile övgülerinin kurumsal devlet çatısı ile yeryüzünü mazluma zehir eden haksızlıkları karşısında, yeni Taif’i inşa edecek muhlesunlar gerekiyor. Nurani, kalbi, irfani bir tearüf ve teavün cazibesiyle birbirine sarılan, musafaha eden, birbirine muhabbetle arş-ı alanın rahmet bulutlarına taşıyan ve şefkat yağmurlarıyla ödüllendirilen bir Arafat vicdanı ile fıtratlar inkişafın inşirahına ererler.

Nihayetinde Mekke'nin fethi ile birlikte, öncesi Peygamberimize (asm) zulmeden ve hicrete zorlayanlara bile "Bugün affetme günüdür" demiş ve hem Mekke'yi hem de Mekkelileri fethetmişti.

Taif de bundan nasibini almıştı.

Taif’e yağan hidayet yağmuru ile birlikte Taif'ten Arafat'a akan Taifliler, Hac yolunda Müzdelife'den biriktirdikleri taşlarını Mina'da şeytana ve taraftarlarını temsil eden sıfatlarına atıyorlar.

Efendimizi (asm) inciten taşlara gösterilen sabır ve şefkat, ihlas ve irade ile verilen cihad meyve vermişti.

Taifliler, Arafat-Müzdeliife-Mina-Mekke hattından hacı olarak Taif'e dönüp artık her yerde şeytanı ve temsillerini taşlıyorlar.

Rabbim eski Taiflilerden yeni Taif’e dönüşen hidayet temsillerini ve hakiki imanın ihlas tezahürlerini bu tearüf günlerinde yeryüzüne hakim kılsın inşallah.

***

Bir hac yolculuğunda tanışmıştı Arif'le. Arafat'ta, tearüf üzerine sohbet etmişlerdi. Ayetin "litearefu…" beyanındaki farklılıklarla bilişmek ve farklılıkların "Ey insanlar!" hitabı ile nasıl bir ortak değer ve muhataplığa dönüştüğüne dair birbirleriyle müzakerede bulunmuşlardı. Arafat’ın ruhuna uygun aynı form ve ihram renginde ölümün elbisesi olan beyazlıkları ile Haccın provasındaydılar.

Veda Hutbesinin yankısı vardı asr-ı saadetten. İnsanları birbirinden ayıran elbiseler, aynı zamanda birer statü nişanıyken, Arafat’ta herkes beyazdı, sadece mümindi ve hacıydı. Bunu gölgeleyen hiçbir sembol, işaret ve üstünlük belirtisine yer yoktu. Farklılıklar bir farkta bütünleşmişti.

İnsanlığın Arafat ruhundan alacağı dersler, günümüzün zalim, yıkıcı ve tahakküm unsuru silah, iktidar, şehvet ve ötekileştiren üstenci ifade, tutum, hakaret ve istibdat kokan sıkıcı dünyadan ayıran bir ilahi terbiye atmosferi.

Ruhları saran bir nuraniyet, kalbleri ısıtan bir muhabbet, akılları düşündüren bir tefekkür otağı Arafat.

Bu yılın Arafat sahnesini hayal etmek, merakla oraya zihnen gitmek, Arafat şuuru ile ümmetin mazlum coğrafyasına en müzdarip hissiyatla dua etmek, ağlamak ve dilhun olmak ayrı bir iltica ve tövbe kapısıdır her mümin ve hacı için.

Yeryüzü bir Arafat olmalı ki, tearüf ile hakiki bir tanışma ve dayanışma ahlakı karşısında şeytan fitne ve cehalet kaynaklı ihtilafları körükleyemesin.

İslam dünyasında müminlerin kalbini ve zihnini bölen bölgesel ayrılıklar, kavmi üstünlük yaklaşımları, kendini ayrıcalıklı görme hastalığı, ameline güvenme zaafı, ümmette insafa sığmayan ötekileştirme üslup ve zehirli fikirleri, birer kanser hücresi gibi uhuvveti tahrip ediyor, zayıflatıyor. Bu çağın fitnelerinden ancak Arafat ruhu, şuuru ve ortak dili ile kurtulabiliriz.

Dünyaya değil ahirete baktıran, dünyalıktan soyunup ahiret kefenini giymiş ve asla geriye dönüşü olmayan bir Hac akdi ile Vakfeye durmuş bir siret ahdi, şefkat ve tefekkürü büyütüyor Arafat’ta.

Ya Rabbi, yükselen bu tazarru ve niyaz yüklü insanlık vadisinin son karargahında, bu huzur nebisinin minberinde iştiyakla ve itminanla ümmete ve insanlığa huzur ve saadet vesilesi yap. Kardeşlik tadında, ahiret yolculuğuna bizi hazırlayacak irade ve ubudiyet bilinci istiyoruz.

***

Arafat Müzdelife’ye kalbiyle akarken, beden uçarcasına bu şuur durağına varmak lütfuna dahil olmanın cehdindeydi. Cihadın manevi boyutunu tamamlayan sembolik taşlarla Mina’ya hücum emri ile varılacak gecenin şuurunda, sabahın feyziyle taçlanıp şeytanı taşlayacaktı.

Mina'da hacılardan Said, Şeytana taş atarken o kadar mesud ve mutluydu ki, bahtiyarlığın şükrü ile şeytanın şüphe ve şikayetlerine kararlı bir mücadele sergiliyordu.

Sefer, şedd-i rahl iradesi ile kavuşmanın hacca kavuşmanın seferindeydi. Seferle zafere koşmuştu ve şeytanın desiselerine ve tuzaklarına karşı zihnen ve amelen hazırlıklı idi, büyük bir şevkle şeytanı taşlıyordu.

Mina, Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’le sınandığı ve İlahi emre uyup bıçağı cesaretlendiren kurban İsmail’in beldesidir.

Kurban ki, ilahi emrin tahtında babasına cesaret verir. Bu çocuk İsmail’dir.

Hakikat tacında, kullukla özgür esaret altında Rabbine esir bir peygamberin evladını feda etme ihlası vardır. Bu baba İbrahimdir (as).

Sınanmıştı ikisi de, verdiler teslimiyetle sınavlarını. Müstakbel nebinin, ata silsilesi bunu iktiza eder. Can ve canan bağışlanıp, yerine bir canlı ile mükafat geldi. Böylece kurban olduktan sonra kurban kesmenin sırrına erdi nebilerin ordusu. Ve Efendimiz (asm) ile tamamlanan son halka

Tevhid Kabe'sinde. Arafat vakfesi arif ve tariften marifet burcuna çevirince sevk ve yürüyüşü teslimiyetin yeni bir sekineti vardı. Müzdelife'de tevhid fikrinin bir olana aitlikle tazelenen cihad coşkusu, şeytana karşı yapacağı harekatın mühimmatını depolayarak irtifa kazanmıştı.

Mina’ya İbrahimvari bir tatmin ve Halilullah tacıyla donanmış İsmaili bir teslimiyetle ram olmuştu.

Şeytanı lanetleyen ve lanetleten sembol kent Mina.

Varlığında kahrın tecellisi bir Celalle şeytana buğz etmek, lanetlemek, def etmek ve kalbin şahikaları ile taşlamak.

Mina, hacılar için teslimiyetin temsili ve bu temsille şeytanın tenzilidir...

Mina’dan Kabe’ye dönen hacılar için Hicr-i İsmail, Hacer validemizin masum, mağdur ve müşfik halinin teslimiyetle İsmailine kaynak su bulduğu zemzem safiyeti ve bereketidir. Kabe’yle komşuluk lütfuna mazhariyettir.

O anne rahminin rahmında büyüyen İsmail'le bıçağın altında teslimdi annesi gibi.

Kurbandı, zihnen ve ruhen bütün zerreleriyle kurban olmuştu ki, Rabbimiz O'nun bedenini mükafatlandırdı, ödül olarak bağışladı.

Kurban olmak, "Kurbanım" demek, "Kurban olurum" iradesiyle babasının beşeri özelliklerini aşan bir emir altında çocuğuna bıçak tuttuğu andaki nebevi şuur ve irade, ihatamızı aşan bir sınanma ve nübüvvet azametidir.

İşte bu duyguların Hz. İbrahim'de İsmail'i, Hz. İsmail'de Hz. İbrahim’i yaşatan bütünlük ve tamamlayıcılık ve emredilen görevine, rolüne sadık olmaktır. Cennet'ten gönderilenin iradesi, tekrar cennet yurduna gidecek şiarın en belirgin sahnesidir yeryüzü provasında.

Arafat’ta kardeşliğin irfani muhabbeti ile birbirine karşı rahmanileşen müminlerdeki Cemal tecellisi, Müzdelife’den itibaren Mina'da Celal tecellisi bir şiddetle küffarın üstüne giden şeytan taşlaması ile saflaşıyor.

Arafat’ta Cemal, Mina'da Celal, ardından Kabe'ye varınca Kemal esmaları ile zaman ve mekanın ruhunda en müstesna tasaffi ile incizap haleleri yerleşir kalbe ve dönüşü olmayan ahiret seferine.

Hac, bir seferdir ve ölüme giden berzah yolculuğuna hazırlık ve davetiyedir.

Bizi evine davet eden Rabbimiz, oradan ebedi yurdumuza hazırlamak için sonrasına bir sevkiyat hazırlığıdır Haccımız. Dönüş yolu, ahirete dönen bir güzergah olmalı. Hac bir seferin yeni aşamasıdır. Kabrinin ve kalbinin kefenine prova olan ihramla, yalnızlıkla ve tevhidle.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.