İmam Bediüzzaman ve Ermeni meselesi-1

Ramazan BALCI

Ermeni meselesi, son dönemde insanları en çok meşgul eden konulardan biri haline geldi.
Bir kısım aydınlar için adeta bir samimiyet ölçüsü haline getirilmek istenen bu konu, Üstadın hayatı etrafında ele alındığında daha doğru bir bakış açısı elde edilebilir mi? Bu değerlendirmeyi yapabilmek için öncelikli olarak konunun bir çerçevesini çizmek gerekecektir.

a)Batılı Sömürgecilerin İşgal Aracı Olarak Azınlıklar

Osmanlı İslam unsurları XIX. yy hemen başından itibaren büyük acılar yaşamaya başladı. Batılı devletler, teknolojide öne geçmelerine rağmen bu tarihe kadar cephede Osmanlı askerini yenemiyorlardı. Fransız ihtilali ile birlikte gelişen kavmiyetçi akımlar, sömürgecilerin imdadına yetişti. Yeni formül basitti. Özel olarak seçilecek bir unsur tahrik edilerek isyana sevk edilecek, esasen maddi olarak zayıf düşen imparatorluk, siyasi baskılar ya da silah zoruyla küçük parçalara ayrılacaktı.

İlk defa 1820’lerde başlayan Rum isyanı batılı devletlerin himayesinde gelişti.    İngiltere, Rusya ve Fransa, Yunanistan'a bağımsızlık verilmesini istediler. II. Mahmud bu isteğe direnince Navarin’de dostça yaklaştıkları Osmanlı donanmasını ateşe verdiler. 1829’da zorla koparılan Yunanistan bağımsızlığa kadar Eflak’ta, Girit’te, Mora yarım adası ve Ege adalarında Müslümanlar büyük katliamlar yaşadı.

Bu tarihten sonra aynı usulle Sırplar, Romenler, Karadağlar ve Bulgarlar, İngiliz ve Fransızların siyasi himayeleri ve Rusların bizzat ateş desteği sayesinde (1878 Rus harbi ve 1912 Balkan savaşları) imparatorluktan koparıldılar. Bu kopuşlar sırasında dökülen kanlar sadece asker kanı değildi. Tüm balkanlarda ele geçen İslam ahali kılıçtan geçirildi. Bu gözü dönmüş vahşetten kaçmak için yollara düşenlerin pek çoğu İstanbul’a kadar gelemedi. Dağ başlarında Bulgar ve Sırp çeteleri tarafından yok edildiler. İstanbul’a gelenler de açlıktan ve sefaletten kolayca kurtulamadı, salgın hastalıklar pek çoğunu yiyip bitirdi.(1) 

İngilizlerin Osmanlı medeniyetine karşı amansız bir kini vardı. Yüz yıllık-iki yüz yıllık planları vardı. Son iki darbeyi parçalamak için değil, Osmanlı’yı yer yüzünden silmek için saklamıştı. Bunlardan ilki Filistin’de bir Yahudi devleti kurmaktı. Diğeri Anadolu’da bir Hristiyan devlet kurmak için Ermeniler eliyle Türk milletini yok etmekti.(2) 

ERMENİ ÖRGÜTLER VE FAALİYETLERİ

Balkan unsurları birer birer imparatorluktan koparıldıkça Ermeniler  sabırsızlanıyordu. Ancak zaman boşa geçirilmiyordu. Ruslar kültürel ve silahlanma yönünden her türlü yardımı yapıyorlardı. Öte yandan Ermenilerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde yabancı okullar, hastaneler, yabancı posta merkezleri, şirketler ve elçilikler aracılığı ile düşmanlık tohumları ekiliyor, silah dağıtılıyor, ülke dışına çıkarılan gençler terör eğitimi alıyorlardı. (Sözgelimi Doğu Anadolu’da çeşitli ünvanlar altında 12 bin kadar Amerikalı görevli vardı.)

Öte yandan daha 1890 yılında Ermeni İhtilal Cemiyeti Birliği adıyla Tiflis’te   Taşnak Komitesi kurulmuştu. Kafkasyalı Ermeniler, İstanbul, Trabzon ve Van’da örgütün şubelerini faaliyete geçirmişti. Aynı şekilde 1887′de Cenevre’de Hıncak Komitesi kuruldu. Her iki örgüt çok sayıda terör eylemi gerçekleştirdi. Osmanlı Bankası’nın işgali (1896) ve meşhur Yıldız Bombası (II. Abdülhamid suikasti 1905) bunlardan sadece ikisiydi. Ayrıca Zeytun, Sason, Maraş, Erzurum gibi illerde zaman zaman bu örgütler aracılığı ile başkaldırmalar eksik değildi.

CİHAN HARBİ BAŞLARKEN ERMENİLER

Cihan harbi başlamıştı. Bu harp bütün Müslümanlar için felaket, yokluk ve kıyım demekti. Batılı sömürgeciler zaten imparatorluğun kanını son damlasına kadar emiyorlardı. Yabancı şirketler, kapitülasyonlar, tehditler ve himayeler sayesinde, bütün varlıklar Avrupalı hırsızlar tarafından kendi ülkelerine aşırılıyor Osmanlı vatandaşları aç açık geziyordu. Bununla yetinmediler. Cihan harbi ile Osmanlı namını yeryüzünden silmek için harekete geçtiler.

Harbin ilanı ile birlikte Doğu Anadolu’da III. Ordu’da bulunan bütün Ermenilerin silahları ile birlikte Rusya tarafına kaçtıkları görüldü. Öyleki Van’da kurulan XI. Kolordu birlikleri tamamen dağılmıştı.  Bu şartlarda yapılan Sarıkamış taarruzu III. Ordu’yu felakete sürükledi. (Ocak 1915)
Bu fırsatı değerlendiren Rus ve Ermeni birlikleri Mart 1915 tarihinde Van sınırında taarruza geçtiler. İlk olarak Saray kazası Mahmudiye köylerinde yaşayan Müslüman ahali katledildi. 16-17 Mayıs’ta Van düşmüş Ermeni çeteciler büyük katliama başlamışlardı.

 

 

Diyarbakır'ın Hacı İlyas karyesinde Temmuz 1915 yılında Ermenilerce imha edilen köy halkı

 

 

 

 

 

ANADOLU İÇLERİNDE GÖÇLER

Daha harbin başında Ruslar sınır bölgelerinde yaşayan Müslüman nüfusun erkeklerini Sibirya içlerine sürmüşler aç susuz dağlara düşen 30 kadın ve çocuğun toplanması ve doyurulması için Meclis-i Vükela 5000 lira ayrılması kararını almıştı. Gerek Kafkas muhacirleri, gerekse Rus- Ermeni kıyımından kaçan halk, kafileler halinde Anadolu içlerine doğru hareket halindeydi.
Öte taraftan İngilizler, Mart ayı boyunca boğazı zorlamışlar ve Çanakkale kara harekatını başlatmışlardı. İttihat ve Terakki yönetimi Ermeni vatandaşlara tehcir (zorunlu göç) kararını bu şartlar altında aldı. (Hemen belirtmeliyim ki tehcir kararı ayrı bir konu, tehcir sırasında yaşanan acılar ayrı bir konudur. İkincisi ile ilgili olarak gelecek hafta değerlendirmeler yapılacaktır.)

Van olayları bir şeyi açık olarak ortaya koymuştu. Artık Rus, İngiliz ya da Fransız güçlerinden herhangi biri, Anadolu’da Ermenilerin yaşadığı bir şehre girerse, onlar aracılığı ile İslam ahali topluca katliama uğrayacaktı. (Bu bir varsayım değildi. Van’dan sonra Adana ve Maraş’ta Fransız işgali döneminde aynı olaylar yaşandı. Ayrıca Ermeni oyunu bozulunca İzmir’i Yunan işgaline terk eden İngilizler, bütün Ege bölgesinde Rumlara da aynı şeyi yaptıracaklardı.)

İstanbul’da başlayacak bir İngiliz işgalinde Ermeni çetecilerin yapacakları katliamı hesaplayabilmek mümkün değildi.
Osmanlı ordusunun kendisini güvende hissedeceği bir ikmal hattına ihtiyacı vardı. Ve bu ihtiyacı hiç kimse görmezden gelemezdi. Uygulamadaki yöntem tartışılır olmakla birlikte Ermenilerin daha güvenli bölgelere taşınması itiraz konusu olamazdı.
Tehcirin haklı gerekçeleri olsa da yeterli vasıtaları yoktu. Üstelik Suriye’ye doğru yola çıkan kafileleri yeni bir sürpriz bekliyordu. Bunlar karşı taraftan yola çıkmış ve her şeyini kaybetmiş olan sürgünlerdi.

ENVER PAŞA TEHCİRİ ANLATIYOR

Şehid Enver Paşa, Talat Paşa’nın Berlin’de bir Ermeni çeteci tarafından vurulması üzerine yazdığı bir mektupta bu iki kafile arasında yaşanan acı olayları şöyle anlattır:

“Harb-i Umumiye yine ancak dünyayı yutmakla doymak bilmeyen ve harbden evvel Anadolu’nun şarkındaki altı vilâyete muhtariyet verdirmeye çalışarak kendi mülküne zamm [ilave] etmek isteyen ve İstanbul’u zabt içün 1870'ten beri adeta bütün Avrupa’nın muvafakatini istihsâl [elde] etmiş ve yalnız bir fırsat bekleyen Çarlık Rusyası’na ve keza harbden evvel Irak’ı, Suriye‘yi ve Adana’yı birer suretle koparmak istemiş olan İngiltere ve Fransa’ya karşı Alman ve Avusturya ile birlikte, yine ancak bu hürriyeti ve gözünden ziyade kıskandığı vatanını kurtarmak içün, harbe girmek tarafdarlarının birincilerinden oldu.
Memleket Kafkas, Irak, Suriye, Çanakkale taraflarından dört köşeden düşmanların ta'arruzuna uğradığı zaman idare etmekte olduğu Dahiliye Nezareti makamında bir buçuk sene elden geleni yaparak, kimsenin lüzumsuz yere bir yerinin kanamamasına çalıştı. Hatta Kafkasya cebhesinin gerilerinde isyana başlayan ve bir taraftan da gönüllü olarak Nubar Paşa’nın Paris’te bağıra bağıra aleme anlattığı gibi on binlerce, başlarında yine Osmanlı Meclis-i Mebusan a'zasından Pastırmacıyanlar ve saire bulunduğu halde, Rus zulüm ordusuyla beraber vatana saldıran Ermenilere karşı yine i'tidali muhafazadan geri durmayan bütün kabine a'zasının önünde bulundu.

“Nitekim artık Ermeni asilerinin Rusya ve İngiltere meva'idi-ne [vaadlerine] kapılarak daha Balkan muharebesindeki kabinede Hariciye Nezareti’ni kendilerine tevdi' edecek kadar emniyet ve muhabbet gösteren Osmanlılara daha büyük mikyasta ihanet ile, Kafkas Ordusunun sağ cenahının mağlubiyetine sebebiyet verip, Van’da Amerikan mektebine iltica eden Türk acezeyi [acizleri] diri diri yakacak kadar eser-i vahşetle saldırdıkları ve bu sırada ordunun menzil hattı üzerindeki Şebinkarahisar isyanını tevsi' [genişletme] ile Şark Osmanlı Ordusunu mahva kadar yaklaştıkları bir zamanda, ordunun gerisinde bu asilere yiyecek veren ve melce [sığınak] olan Ermenilerin, daha emin mıntıkalara nakli karargir olduğu zaman, bunun icrasını belki askerler "icabat-ı askeriye dolayısıyla şiddetle tatbik ederler" diye nakil keyfiyetini, Dahiliye Nezareti emrine almış idi.

“Hakikaten bu hususta en büyük i'tidal ve mülâyemetle [yumuşaklıkla] hareketi esas edinmiş ve emretmiş olduğu, Bab-ı Ali evrakının ufak bir tedkikiyle ta'ayyün eder. Fakat yolsuz ve vesait-i nakliyesiz, ordunun bile ihtiyacını temine kâfi olmayan bir arazide nakil keyfiyeti, epey müşkilâta tesadüf etti. Buna hiç umulmadık büyük bir müşkül de katıldı. O da aynı zamanda Rus Ordusunun ve bunların yardakçısı olan Ermeni usatın [asilerin] bin türlü fecai'i önünde şarktan garba doğru akan sivil muhaceratı idi. Ermeniler şimalden cenuba yürürken işte bu iki sel, bazı yerlerde birbirine karıştı.

“Daha evvelce Ermenilerin mezalimine uğramış, gözleri önünde çoluğu çocuğu kesilmiş, evi barkı dağılmış, köyleri yanmış şark İslâm muhacirleriyle, şimal muhacirleri birbirine girdiler.  Bu sırada bir iki yerde muhafız jandarmalar da öldürülmek suretiyle karışıklıklar oldu. Fakat bunda asıl sebep Ermeniler olduğu gibi, her iki tarafın da zayi'atı vardı. Ma'amafih bu zayi'atın ziyadeliği mevsimin, arazinin fenalığından ve i'aşenin munazzım [düzenli] olamamasından ve hastalıktan ileri gelmiştir. Nitekim general Gouraud [Guru] Adana'da, Ermenileri teslih [silahlandırma] ile Fransız askerleriyle beraber Maraş’a sevk ederek duçar olduğu mağlubiyet üzerine çekilirken, beraber hicret edenlerin yine arazi, mevsim ve i'aşenin tesiriyle pek çok zayi'at verdiklerini, Fransız gazeteleri yazmıştı.”(3)  

Enver Paşa bütün açık yürekliliği ile meseleyi özetlemektedir.
Cihan harbi ile birlikte 1820-1920 tarihleri arasında 100 yıl boyunca dökülen milyonlarca Müslüman kanının sorumluluğu, İngiltere,  Fransa ve Rusya’nın üzerindedir. (Amerika’nın rolüne ayrıca değinilecektir.) 1912 tarihine kadar kendilerine her türlü güven gösterilmesine rağmen Ermenilerin batılı sömürgecilerin planlarına alet olmaları, kendileri açısından bir talihsizliktir.

III. Ordu’nun Ruslar önünde aldığı yenilgide Ermenilerin ağır bir sorumluluğu vardır. Van’da başlattıkları kıyım tehcirin en birinci sebebidir.
Doğu cephesinden kaçıp gelen İslam ahali ile Suriye’ye gönderilen Ermeniler aynı acıları yaşamış, birbirlerine zarar vermiştir.
Yolsuzluk, açlık, hastalık cihan harbi yıllarında iki milyona yakın Osmanlı vatandaşının hayatına mal olmuştur. Bunlar içinde acılarını paylaşmak adına Ermenileri diğerlerinden ayırmak tek taraflı bir yaklaşım sergilemektir. Osmanlı ülkesindeki kıyımların gerçek suçluları olan sömürgeci batılı güçleri yargılamak yerine, Türkiye üzerinde sürdürdükleri çıkar yarışına ya da taviz koparma ahlaksızlığına -soykırım iddiası ile- yardımcı olmak onurlu bir duruş değildir.  
Kendi acıları üzerinden uluslararası ihaleler alan ahlaksız siyasetçilerin, soykırım vardır demesiyle var olmak, yoktur demesiyle yok olmak nasıl bir duygudur?

Konu ile ilgili değerlendirmelere gelecek hafta devam edilecektir.

DİPNOTLAR:
1-Ayrıntılı bilgi ve belgeler için BKY yayınları arasında çıkan Sarıkamış Yolun Sonu isimli eserime bakabilirler (biraz da reklam olsun! R.B)
2-Bu değerlendirmeyi kendisine aktardığım, çok değerli bir Nur  talebesi ve adaletin savunulması için üstün gayretleri ile tanınan İbrahim Töre Bey kendisinde İngiltere Dışişleri bakanlarından birine ait benzer bir beyanatın bulunduğunu söyledi ve getirme sözü verdi.
3-Enver Paşa,  Liva’ül İslam, (nşr.  Selçuk Gürsoy, Toplumsal Tarih İst. 1980)

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.