İktisat güzel ahlaktır

Afife ARTIK

İnsanların gelir seviyeleri yükseldikçe giderlerinin de arttığına şahit oluyoruz. Herkes ama herkes geçim derdinde, geliri çok olan da geliri az olan da aynı derde düşmüş. Bu nasıl bir derttir ki ondan nasibini almayan kalmamış. Acaba bu gerçekte var olan bir dert mi yoksa birileri tarafından üretilmiş ve beslenmeye devam eden bir hayalî dert mi? mesele gelir azlığı olsa sadece geliri az olanın mustarip olması gerek oysa çok zengin olanın derdi artarak devam ediyor. Kimse şükür halime diyemiyor.

Hayat standartları gerçek ihtiyaçlar üzerinden belirlenmiyor. Yaşanan çevreye veya akrabalara ya da daha lüks yaşayanlara nispet edilerek hep daha yüksek daha yüksek hedefler belirleniyor.

Hal böyle olunca toplumda genel bir memnuniyetsizlik havası ve şikayet kültürü yerleşiyor. Kimse memnun değil, kimse halini şükre değer bulmuyor. Televizyon ve dizileri hiç demiyorum zira onlar her zaman çok daha fazlasına ulaşmamız gerektiği ve hep yenisini ve daha iyisini almamız gerektiği yalanını pompalayıp duruyorlar. Adeta bir şırınga ile aşılıyorlar.

Peki biz evvela gerçek ihtiyaçlarımızı tespit etsek ve bu ihtiyaçların, gelir seviyemiz artmakla artmayacağı gerçeğini görsek ve ona göre hayatımızı dizayn etsek ne olur?

Cevap açık ve net ve güzel: “RAHAT EDERİZ”

Başkalarının benim için ve bana sormadan tespit ettiği kurallara göre yaşarsam kendim gibi olamayacağım açık. Neden hangi markayı kullanacağıma ya da hangi kaliteyi yakalamam gerektiğine başkaları karar versin ki? Sırf hava olsun diye pahalı olanı almak bir zorunluluk mudur? Komşuda olan bende de olunca mutlu oluyorsam mutluluğumu komşum ipotek altına almış demektir.

Benim özgürlüğüme ne olmuş ki birileri bana bir şeyi dayatıyor ve yapmazsam bir şekilde beni cezalandırıyor ve buna maruz kalmamak için kukla gibi hareket ediyorum.

Daha lüks yaşayanların daha mutlu olduğuna kimseyi inandıramazsınız bu saatten sonra. Fakir semtlerdeki insanlar mı daha insana benziyor zengin semtlerdekiler mi? yanlış anlaşılmasın elbette toptancılık iyi değil ama en yüksek intihar oranı neden en zengin ülkede acaba?

Kendini bilen, kendi ihtiyacını kendi hür iradesi ile tespit eden ve ihtiyacından fazlasına göz dikmeyen insandan daha mutlu kim olabilir?

Eğer ihtiyacınızı biliyorsanız ve bundan fazlası ile alakadar olmanın size faydası değil zararı olacağını fark ettiyseniz mutluluğa adım attınız demektir.

Çarşılarda bazı hanımlar görürsünüz, her mağazaya girer, her vitrine bakar. İhtiyacı belli olsa neden her mağazaya girsin ya da her vitrine baksın ki? Demek “acaba ne alsam” diye araştırıyor. En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir, ya da kötü plan bile plansızlıktan iyidir deriz ya. Eğer çarşıya çıkarken net ihtiyacımı belirlemişsem rahat ederim. Ama nereye para harcasam derinde isem hem zihnen hem bedenen yorulacağım demektir. Bir de eşine ceza vermek için onun parasını bol bol harcamayı isteme meselesi var ki oraya dokunmayalım şimdilik.

Bizim için oluşturulan yapay çekim alanlarından kopmayı başarıp gerçekliğimize bakabilirsek, gerçekten neyi istiyorum ve neye ihtiyacım var diye düşünmeyi başarabilirsek huzurumuzu bulabiliriz.

Babasından fazla harçlık koparabilmek için bir sürü bahane bulmaya çalışan bir çocuk ne kadar sıkıntıdadır, veya patrondan yüksek maaş istemek ne kadar da insanı sıkıştıran bir ruh halini getirir az çok numunelerini yaşamışızdır. Bununla beraber, gerçek ihtiyacımızı bilipfazlasına göz dikmemenin getireceği rahatlığı düşünün.

Bir de işin şu ciheti var ki karşılanmamış bazı manevi ihtiyaçlar kendilerini doymak bilmeyen nefisler olarak ifade ediyorlar. Kalp ve ruhuna hiç gıda vermeyen insan yese yese tok olmuyor ve alsa doymuyor. Her cihazın kendi hususi gıdası var. Hepsi de ayrı cinsten. Güzel bir manzaraya bakmak gözün ihtiyacı, hoş seda işitmek kulağın ihtiyacı ve saire. Şimdi karnı aç adama güzel bir çiçek koklatsanız ihtiyacı giderilmiş olmaz. Dünya ile tok olmayacak latifeleri dünya ile doyurmaya çalışıp onlara manevi gıdalarını vermezseniz asla tok olmazlar.

Dünya içinde ve dünyadakiler ile karşılanacak ihtiyaçlar gayet az ve gayet basittir. Bunları cafcaflı hale getirip de içinde boğulmak ise bir tercih veya bir körlük meselesidir. İnsanın dört temel ihtiyacı görenek ve adet belası ile yirmiye ve oradan belki yüzlere binlere çıkmış bulunuyor.

Eğer ihtiyacımı kendim tespit etmezsem önüme çarşaf çarşaf listeler çıkması kaçınılmaz. Hele ki ihtiyacımı birilerine veya reklamlara bakarak belirliyorsam dünyanın mutsuz kölesi olmaya namzedim demektir. Nerede kaldı dünya bana hizmet edecek. Ben kainatta bir sultan ve halife olacağım…

Önünde serili hazineler de olsa ihtiyacı kadarını almayı öğreten nebevî terbiyeye tabi olmadıkça, kainatta hüküm süren adalet ve iktisat kanunları ile tanışıp iç alemimizde yerleştirmedikçe rahatı beklemeyelim. Rahatımız gayret edip kainattaki uyum ve sükunet ve israfsızlık ahengini fark edip kendimi kainat ile uyumlu hale getirmekte. Kainattaki kanunlara iç alemimde de iş görmeleri için müsaade etmek ve fıtrî olmayan müdahaleleri engellemek zorundayım ki bir nehrin usulca akışı gibi ahenkli olsun yaşamım.

Huzur ve saadet için irademizi ortaya koyup gayret etmemiz ve bizi önüne katmış sürükleyen sellere karşı bir set oluşturmak ve güvenli yaşam alanları açmak zorundayız. Bunu da ancak aramızda teavün, tesanüt, teanuk ve tecavüb ile başarabiliriz. Nasıl ki bu kainat bunlar ile var; biz de güvenli ve huzurlu alanlarımızı beraber yardımlaşarak, dayanışarak, birbirimizi anlayıp cevaplaşarak ve kucaklaşarak oluşturabiliriz. Bunu başaramazsak her birimiz ayrı bir mağaraya çekilmek durumunda kalabiliriz, insan kalmaya devam edebilmek için…

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.