İhtiyarlar Risalesi’nin telifi bitmiş mi, yoksa yarım mı kalmış?

Ahmet AY

İhtiyarlar Risalesi’nin telifi bitmiş mi, yoksa yarım mı kalmış?

(İhtiyarlar Risalesi Notları, 7. yazı)

İhtiyarlar Risalesi, hemen şu cümleyle okurlarını karşılar ilk nefeste: “Yir¬mi altı rica, ziya ve teselliye camidir.” Yani yirmi altı ümit, ışık ve “avunma sebebi” (!) içerir bu eser… Ve hemen onun kenarında bir “haşiye” ifadesi göz kırpar size. Bunun anlamı da açıktır: Eserin müellifi veyahut yayına hazırlayanları, bir önemli noktaya dikkatinizi çekebilmek için, sayfanın en alt kısımlarına bakmanızı istemektedirler. Orada, ana metinden ayrı, ama bağımsız olmayan bir ilave bilgi karşılayacaktır sizi büyük ihtimal… Şimdilerde buna “dipnot” diyorlar kitap dilinde; ama eskilerde bunun adı şerh, haşiye veya haşiyeciktir. Böyle tanınır. Ve haşiye, iyi bir kitabın ayrılmaz arkadaşlarından birisidir. Zira dolu kitapların okunmasında, bize farklı bakış açıları sağlayacak bilgiler sunar. Mesela İhtiyarlar Risalesi’nde de sizi hemen karşılayan bu haşiye; müellifin, henüz okuduğunuz cümlede vaa¬dettiği şeyi neden gerçekleşemediğini izah eder satırları arasında. Hemen okuyalım:

“Müellif-i muhtereminin tashihinden geçen yazma bir nüshada (Ilgazlı İsmail Merhumun defte¬rin¬de), bu Lem’a hakkında, ‘Mütebâki kalan on dörtten ta yirmi altıya kadar olan Ricalar, malûm musibet [Eskişehir Hapsi] yüzünden yazılmadı; onun mevsimi geçtiği için noksan kaldı’ denilmek¬tedir.”

Yani Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, başta “yirmi altı rica, ziya ve teselli” olacağını planladığı bu eseri, Eskişehir Hapsi nedeniyle tamamlayamamış, yarım bırakmıştır. “On dörtten ta yirmi altıya kadar olan ricalar” bu nedenle İhtiyarlar Risalesi’nde yer almamaktadır, okurların da bu noktaya dikkat etmeleri gerekmektedir. Yoksa basılan kısımda bir eksik yoktur. Atlanmış bir şey yoktur. Yayınevlerinin veya matbaacıların o kısmı hata ile basmamaları, aslında var olan bir metni kaybetmeleri ihtimali yoktur. O bölümler, sadece, müellifin o dönemde haksız yere hapse atılması nedeniyle telif edilememiştir. Temel problem sadece (!) budur. Aslında bu, Türkiye’de, artık alışık olduğumuz bir problemdir. Çünkü Türkiye hapishaneleri, özellikle bazı dönemler, yazar kervansarayları gibi çalışmıştır, vesselam.

Fakat bu haşiyeyi okuduktan sonra metne baktığınızda İhtiyarlar Risalesi’nin on dört ricadan değil, on altı ricadan oluştuğunu görürsünüz. Bu sefer aklınıza başka bir soru takılır: “Peki, bu iki rica nereden gelmiştir de, İhtiyarlar Risalesi’ne eklenmiştir?” Bu konuda yapılan çalışmalara baktığınızda, Bediüzzaman Hazretleri’nin, bu son iki ricayı, daha sonra, 1952 yılında, eseri tamamlama gayreti içinde yazdığını okursunuz. Demek ki, müellif-i muhterem, eseri öyle bırakmamış, hitama erdirmeye gayret etmiştir. Fakat bu esnada bir bilgiye daha rastlar gözleriniz. Yeri; Emirdağ Lahikası’dır. Bu Lahika’nın (Söz Basım Külliyatı’na göre) ellinci sayfasında geçen bir mektupta “Ve saniyen” diye başlayan kısımda Bediüzzaman şöyle der: “Fihristede Âyet-i Hasbiye olan Dördüncü Şuânın fihristesi, İhtiyar Lem’asının On Dördüncü Ricası yerinde yazılsın. Hakikaten münasip görünü¬yor, tam bir ricadır…”

O halde bu demektir ki; On Dördüncü Rica bahsi de, İhtiyarlar Risalesi’ne daha sonra eklenmiştir. Belki de bizim başta okuduğumuz haşiye, bu ekli kısım üzerine yazılmıştır. Emirdağ Lahikası’ndaki mektupların 1944 yılından sonra yazıldığı düşünülürse, bu mektupla eserin ilk telif tarihi olan 1934’ün arasında epey bir mesafe kaldığı görünmektedir. Demek ki, mertebe-i nuriye-yi hasbiyelerin sıralandığı On Dördüncü Rica, ancak 1944’ten sonra İhtiyarlar Risalesi’ne dahil olmuştur. O zaman bu not da, büyük ihtimal, o yıllardan sonra yazılmıştır.

Şimdi, bütün bu ayrıntıların ardından asıl söylemek istediğimiz noktaya gelelim ve İhtiyarlar Risalesi’nin başlangıç cümlesine geri dönelim. Burada Bediüzzaman Hazretleri eserinin “yirmi altı rica, ziya ve teselliye cami” olduğunu belirtiyordu hatırlarsak. Biz, Bediüzzaman Hazretleri’nin, bazı eserlerini ilerki baskılarına hazırlarken cümlelerini değiştirdiğini, ifadelerini kimi yerlerde yumuşattığını ve bazılarını da değişen konjontürde yanlış anlaşılabileceği için benzerleriyle becayişe uğrattığını biliyoruz. (Örneğin müellif-i muhterem, bazı eserlerinin eski nüshalarında kullandığı ve kastedilen coğrafyayı tarif için Osmanlı belgelerinde dahi kullanılan “Kürdistan” ifadesini, sonradan bu kelimeye yüklenen ideolojik anlamlar nedeniyle kimi yerlerde değiştirmiştir.) Ve yine lahikalarında, hassaten ebcedle alakadar eserlerinde yapılan hesap hatalarını, mektuplar aracılığıyla tashih ettiğini, yine bu tashih mektuplarını dahi eserlerine koymasından anlıyoruz.

Bu zikredilen noktalardan hareketle, bana öyle geliyor ki; eğer İhtiyarlar Risalesi, bahsi geçen yirmi altı ricaya sahip olmasa idi, müellif-i muhterem, herhalde bu cümlesini tashih eder veyahut kendi eliyle bütün nüshalara yazılacak bir haşiyeyi not alarak mektup halinde talebelerine gönderirdi. Bana öyle geliyor, yani elbette bu sadece şahsî kanaatim. Başkalarını zorlayamam… Fakat İhtiyarlar Risalesi okumalarım esnasında yaptığım bir hesap da bu konuda bana cesaret verdi, ümitlendirdi. Ben, farklı bir şekilde İhtiyarlar Risalesi’ne bakıldığında bu yirmi altı rakamına ulaşılabildiğini fark ettim. Bunu nasıl mı yaptım? Elbette alt başlıkları da hesaba katarak… İsterseniz bunu formüle edelim:

Eserimizin şu anki halinde on altı rica var.

Bunlardan On Dördüncü Rica aslında bir rica değil. Daha sonradan dahil olmuş, Dördüncü Şua’dan bir bölüm. Bunu yukarıda, Emirdağ Lahikası’ndan alıntıladığımız kısımda okumuştuk. Altı mertebe-i nuriye-yi hasbiyeden oluşuyor. Yani esasında üzerine rica başlığı sonradan konulan altı ayrı bölüm. Buraya kadar olanı 13+6 diye toplarsak sonuç 19 ediyor. Bu kenarda dursun. Peki, On Beşinci Rica’ya geçelim. Burada bir haşiye daha var. Üstad Hazretleri, bu ricayı daha sonra yazdığını belirtmek için bir haşiye eklemiş. Şöyle söylüyor: “Nurun telif zamanı üç sene evvel bitmiş olmasından, bu On Beşinci Rica, ileride bir Nurcu ta¬rafından İhtiyarlar Lem’asının tekmiline, telifine mehaz olmak üzere yazıldı.”

Elbette Bediüzzaman Hazretleri’nin burada kastettiği Nurcu, kendisi… Demek ki, bu sonradan eklemenin sebebi de tekmile mehaz olmak. Bu rica, uzun bir bölümün ardından iki alt başlık açıyor. Birinci Hakikat ve İkinci Hakikat. Yani toplam üç başlığı var. Bunu da önceki rakamımıza ekliyoruz. 19+3=22 ediyor bu sefer başlık sayımız. Bu rakamı da bir kenara not alıp bir sonraki ricaya, yani son ricamıza, On Altıncı Rica’ya geçiyoruz. Orada da uzun bir metnin ardından üç alt başlık daha var. Üç hikmetli faideler… Son kısımda da onlar sıralanıyorlar. Ana başlık ile beraber sayarsak rakam tamı tamına dört ediyor. Yani hesaba katılması gereken dört başlık daha… Bunu da hemen kenardaki rakama ilave ediyoruz. Çıkan sonuç: 22+4=26.

Görüldüğü gibi, neticede Yirmi Altıncı Lem’a olan İhtiyarlar Risalesi yine “Yirmi altı rica, ziya ve teselliye cami…” bir şekilde önümüzde duruyor.

Bu arada, bu ilk cümlenin rica, ziya ve teselli sayısını ifade edişine de dikkat çekmek istiyorum. “Yirmi altı rica, yirmi altı ziya, yirmi altı teselliye cami” denmiyor. Yirmi altı rakamı, bütün bu rica, ziya ve tesellilerin toplamı gibi söyleniyor. Tıpkı şunun gibi; “Yirmi altı tane yeşil, kırmızı, sarı elma var.” Bu cümleyi şu cümleyle tamamen bir tutamayız: “Yirmi altışar tane yeşil, kırmızı, sarı elma var.” Birisinde rakam toplamdaki rakamı ifade ederken; diğerinde her türün sayısı ayrı ifade ediliyor. Benim buradan varmak istediğim sonuç şu: Belki de bu “yirmi altı” sayısı; on beş ricanın, altı mertebe-i nuriye-yi hasbiye ziyasının ve üç hikmetli faide ile iki hakikatten oluşan beş tesellinin toplamıdır? Böyle bir sanatsal renklilik olamaz mı? Bana olabilir gibi geliyor… Müellifin eserinde daha sonra bu yollu bir tashihte bulunmaması, aksine tekmil için ricalar ilave etmesi aklıma bunu getiriyor. Bu tabii sadece benim ulaştığım bir kanaat… Kim bilir, İhtiyarlar Risalesi’nde ve sair Risalelerde daha bunun gibi ne ilginç ayrıntılar var. Allah kalp aynamızda hepsinin yansımalarını görmeyi nasip eylesin, amin. (Bunları ararken kardeşlerimin dualarını beklerim, fakiri de unutmayın lütfen…)

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.