İhtiyarlar Risalesi, geriatri ve modern zamanlar...

Ahmet AY

“Modern hayat ile birlikte hayatın değişmeyen yönü önemini kaybetti. Bu kayıp en ağır yenilgiyi yaşlıların dünyasında gerçekleştirdi. Dünün bilgisi önemsenmediğinde, yaşlıların dünya üzerinde tuttukları alan işgal gibi algılanmaya başlandı.”

Böyle söylüyor Fatma Barbarosoğlu İmaj ve Takva isimli kitabında... Modern zamanlarda ihtiyar olmanın, diğer zamanlara nispeten daha zor olduğunu, çünkü ihtiyarlığı kıymetli kılan şeylerin artık “önemsenmeyen” haline geldiğini belirtiyor.

Ahirzamanı soluklayıp da Fatma Barbarosoğlu’nun bu sözlerine hak vermemek elde değil. Hakikaten her bilginin pek çabuk eskidiği ve yerlerine sürekli yenilerinin üretildiği bu devirde eskiye dair malumatı olanların ayakta kalabilmesi ve dahi kıymetli kalabilmesi çok güç. En nihayetinde gençlerden bulabildikleri tek karşılık (en iyi ihtimalle) “küçümseyici bir şefkat” oluyor.

Dikkat ediniz, mazide olduğu gibi saygı içeren bir şefkat değil bu... İçeriğinde küçümseyicilik var. Zira yaşla gelen bilgelik hayatın çarklarında ezilip kaybolan, kıymet bulmayan bir kavram haline gelmiş. Bildikleri herşey çoktan eskimiş. Bu yönüyle ihtiyarlar da ancak “acınmayı” alabiliyorlar gençlerden. Susup hayatın dışarısına çıkmaları bekleniyor onlardan. Konuşan, görüş bildiren ihtiyar makbul olmuyor. Ahirzaman bizi oraya doğru götürüyor. Belki sürüklüyor... 

Bu yönüyle “geriatri” isminde bir bilim dalının 20. yüzyılda ortaya çıkması da tesadüf değil. Geriatri, Prof. Dr. Servet Arıoğul’un ifadesiyle; “65 yaş ve üstü hastaların sağlık sorunları, hastalıkları, sosyal ve fonksiyonel yaşamları, yaşam kaliteleri, koruyucu hekimlik uygulamaları ve toplum yaşlanması ile ilgilenen bilim dalı olup iç hastalıklarının bir yan dalıdır.” Ortaya çıktığı ilk zamanlarda yaşlıların sadece bedensel rahatsızlıklarını incelerken, şimdilerde psikolojik ve sosyal sorunlarını da masaya yatırmakta, onlara da uzun mesailer ayırmaktadır.

Dünya üzerinde ortaya çıkışı 1930-1940’ları bulsa da (1) yaygınlaşması ve sistemleşmesi 1980’leri bulur. (2) Türkiye’de de ilk geriatri bilim dalı ve ünitesi Cerrahpaşa’da 1980’lerde kurulur ancak. (3) Geriatrinin ülkemizde iyice yerleşmesi ise daha da sonradır: “Türk Geriatri Vakfı, 16 Nisan 2001 tarih ve 24360 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan ilan ile kurulmuş ve aynı tarihte faaliyete geçmiştir.” (4) Yani ülkemizin geriatriye katılımı belki Avrupa ülkelerine kıyasla daha sonradan yaşanmıştır. Geriatrinin kurulmasındaki etkenlerden birisinin ülkelerdeki yaş ortalamasının yükselmesi olduğu düşünülürse, Türkiye’nin bu noktada neden Avrupa’dan daha yavaş davrandığı belki anlaşılabilir.

Ancak bütün bunların ötesinde bir yere götürmek istiyorum ben şimdi sizi: 1934 yılına... 1934 yılı Türkiye’de bir âlimin, tarassutlar içinde dünyayla haberleşmesi kesik bir âlimin ihtiyarlık üzerine ilk eserini telif ettiği tarihtir. Bediüzzaman Said Nursî, 1934 yılında İhtiyarlar Risalesi’ni yazdırmaya başlar. Daha sonra da bunu 1944 yılından sonra telif ettiği ilave metinlerle genişletir. Fakat acaba dünyanın başka başka meselelerle meşgul olduğu, II. Dünya Savaşı’nın “Geliyorum!” seslerinin işitildiği bir devirde Bediüzzaman böyle bir eseri neden telif eder? Neden siyasete dair değil de böyle bir konuya yoğunlaşır?

Ben bu noktada Bediüzzaman’ın yine harika bir öngörüyle geleceğin sorunlarına (yahut gelecekte iyice ortaya çıkacak olan sorunlara) Kur’an’ın reçetelerini sunduğunu kanaatindeyim. Daha o zamanlar Avrupa’da yeni yeni teşekkül etmeye başlamış bir bilim dalının psikolojik anlamda büyük yararlar sağlayacak ilk çalışmasını, belki ilk metnini, Anadolu toprakları üzerinde telif etmiştir. Belki ahirzamanın böylesi sıkıntılara gebe olduğunu, (Fatma Barbarosoğlu’nun dillendirdiği şekilde;) yaşlılığın dışlanacak bir hale geleceğini hissetmiştir.

Bir yandan ihtiyarlara nasihatler ederken, diğer taraftan gençlere de onların birer bereket vesilesi olduğunu, hayattan dışlanmalarının yanlış olduğunu aktaran böylesi bir eserin kıymeti, sanıyorum Fatma Barbarosoğlu’nun tespitleri ışığında okunursa daha iyi anlaşılır.

Geriatri üzerine çalışmalar yürütenlerin de, onlardan yıllar önce bu konunun psikolojik ve sosyolojik taraflarına dair bir eser telif etmiş Bediüzzaman’ın metinlerini incelemeleri, ondan destek almaları gerekmez midir? Fakat ne ilginçtir ki, belki bu insanların İhtiyarlar Risalesi’nden bile haberleri yoktur. Evet, Risaleler bu topraklarda yazılmış eserler olmalarına rağmen, hâlâ bu toprakların evlatları tarafından açtıkları çığırların fark edilmesini beklemektedirler...

DİPNOT:
1-http://www.akadgeriatri.org/managete/fu_folder/2009-03/html/2009-1-3-125-131.htm
2-http://www1.gantep.edu.tr/~hastane/?page_id=210
3-http://www.anadolusaglik.org/haber-detay/1465/1/geriatri-ile-saglikli-bir-yaslilik-gecirmek-mumkun.aspx
4-http://www.turkgeriatrivakfi.org.tr/

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.