Van'daki İlk Amerikan Düğünü

Hüseyin YILMAZ

Elizabeth Freeman Barrows, Douglas'tan sadece üç yaş küçüktü. Onun gibi Amerika'da değil Kayseri'de doğmuş fakat tahsil için gittiği Amerika'da uzun yıllar kalmış, Amerikan Misyonerliğine orada dahil olmuş; doğduğu topraklara da bir misyoner olarak dönmüştü. Müzik muallimliği misyonerliğini örten peçe idi. Bu peçenin arkasında Elizabeth'in hırslı misyoner yüzü saklanıyordu.

Van'da tanıştığı Dr. Clarence Douglas'a vurulmuş, karşılığını da görmüştü. Doktor Ussher'e ikinci ismiyle hitab etmeyi seviyordu. Baş başa kaldıklarında küçük bir kız çocuğu gibi sırnaşıp "My Dog" demeye bayılıyordu. Bu kısaltma ikili için derin bir mahremiyetten haber verdiği için Doktor kızmak yerine, gülüyordu. Ussher ise kendisine ön ismiyle hitab ediyordu: Elizabeth. Elizabeth'in küçük çılgınlıklar yaptığı vakitlerde hür oluşunu ima ederek "My Freeman" diyordu.

26 Haziran 1900 günü sabahı mutadından çok daha erken uyanmıştı Elizabeth, gece de uyku tutmamıştı. Bugün Douglas ile evlenecek, onun evine taşınacaktı. İki yılda birbirlerine çok alışmış olsalar bile heyecanlıydı. Evleniyordu. Artık herkes tarafından Dr. Clarence Douglas'ın karısı olarak selâmlanacak, hürmet ve alâka görecekti.

Düğün günü yaklaştıkça bir misyoner olduğunu âdeta unutmuştu. Ayakları yerden kesilmiş, uçuyordu. Güzel kızdı, bütün gözler üzerinde idi. Ermeni delikanlıları onu görmek için kırk türlü bahane uydurup Misyonerliğe sızıyor, mektebin etrafını mesken ediniyorlardı. Buna rağmen ne zamandır onun derdi Douglas'ı yetişkin Ermeni kızlarından korumak olmuştu. Ama bu o kadar kolay olmuyordu; çoğu, asılsız hastalık bahanesiyle, hasta gibi Doktor'un kapısını çalıp kendilerini muayene ayakları ile elletmeye bayılıyorlardı. Günün birinden gönlünü bu sahtekâr hastalardan birisine kaptırmasından ödü patlıyordu.

Neyse ki her şey bitmiş, düğün günü gelip çatmıştı. Tahir Paşa'nın da düğün merasimine geleceğini Doktor kulağına fısıldamıştı. Paşa'yı düğüne Baş Misyoner Rev. George C. Knapp davet etmiş, Vâli de daveti reddetmemişti. Anladığı kadarıyla Paşa sadece şapeldeki resmî merasime katıldıktan sonra eğlence ve yemeğe katılmayıp ayrılacaktı. Böylesi daha iyi, diye düşünüyordu Elizabeth.

Kapısı çalınmadan biri içeri girdiğinde Douglas olduğunu bildiği halde şaşırmış gibi yaptı:

"Aaa My Dog!" dedi sadece.

Fakat doktor cidden şaşırmıştı. Her gün bir yığın meşguliyet içinde gördüğü Elizabeth değildi bu. Başında topuz yaptığı saçları başını küçültmüş, gözlerine çekik bir görüntü vermiş, alık sürdüğü elmacık kemiklerini öne çıkarmıştı. Başı ile gövdesi arasındaki mesafeyi dolduran boynu, odanın has aydınlığında zarif bir sütun gibi duruyordu. Yüzü aydınlık, gözleri ışıl ışıldı. Mübalağasız makyajı çehresini değiştirmeden güzelleştirmişti. Prova için son bir defa giydiği gelinliği içinde olduğundan çok daha uzun görünüyordu.

"Ay gibisin, sevgilim!" dedi.

"Teşekkür ederim ama mübalağa ediyorsun, bütün gece neredeyse uyuyamadım."

Doktor anlamamış gibiydi.

"Neden?" dedi endişelenmiş gibi.

Beriki güldü.

"Heyecandan!" dedi.

Elizabeth'in hazırlanmasına yardım eden kadın destursuz içeri dalınca Doktor gülümseyerek odadan çıktı. Öylesine uğramıştı. Akşam gizlice hastahaneye getirilen yaralı iki Ermeni tedhişçinin ilk tedavileri için gece yarısına kadar uğraşıp durmuştu. En az Elizabeth kadar uykusuzdu ama dinlenebilecek vakit yoktu. Onun için de uzun ve yorucu bir gün olacaktı.

Tahir Paşa, beş-altı kişilik maiyeti ile küçük misyoner şapelinden içeri girdiğinde bakışları gayr-i ihtiyari mabedin karanlık köşelerini taradı. Bir ân emniyette olup olmadığını düşündüğü için utanır gibi oldu. Vâkıa Ermeni Tedhişçileri gemi azıya aldıklarında her çılgınlığı yapabiliyorlardı fakat yine de bugün o gün değildi. Gülümseyerek ilerledi.

Paşa'nın şapele girmesiyle oturmakta olanların tamamı uğultuyla ayağa kalktı. Mabedin ruhaniyetini bozmayan bir tezahüratı Baş Misyoner Knapp tecrübeli tavırlarla idare etti. Tezahürat kesildikten sonra Paşa'yı şeref misafiri makamına bir el işareti ile eğilerek buyur etti.

Nikâh merasimini Baş Misyoner olarak Knapp idare ediyordu. Şahidlerin biri Knapp'ın eşi Alzada Benjamin Allen, diğeri ise Dr. George Clayton Reynolds eşi Martha Wada Tinker Reynolds'du. Şahidlerin kadınlardan seçilmesi sanki Tahir Paşa'nın şahsında Müslümanlara verilmiş bir mesaj gibiydi.

Merasim, asırların içinden gelen, milyonlarca defa tekrarlanmış klasik bir nikâh âyiniydi. Kısa sürmesi, Tahir Paşa ve maiyeti için en güzel tarafıydı. Amerikan kaynaklarına "Van'daki ilk Amerikan düğünü" olarak geçecek olan bu sade merasim biter bitmez, Tahir Paşa, maiyeti ile birlikte Misyoner İstasyonundaki şapelin kasavetli havasından kaçar gibi istasyondan ayrıldı. İstemeyerek iştirak ettiği merasimden mânen kirlenmiş hissi içinde ayrılmıştı. Herhalde ilk işi konağa gidip yıkanmak olacaktı. Temizlenmek istiyordu.

Belki de daha doğrusu Molla Said'i bulup mânen temizlenmeye çalışmak olacaktı fakat o bu saatlerde medresede, talebelerine ders veriyordur. Rahatsız etmek istemedi, zaten de yoğun işleri vardı. Yine de arabacıya, "Konağa sür!" dedi.

Zihnini meşgul edip rahatsız eden şeyin, iştirak ettiği nikâh merasimi ve şapelin kasvetli havası olmadığını birileri kulağına fısıldamış gibi irkildi. Yüz hatları gerildi, gözlerinde endişe bulutları geçti. Paşa düpedüz burnunun önündeki misyonerlik faaliyetlerinden rahatsız olmuş, hatta korkmuştu. Aslında misyoner istasyonuna gelmeden de burada olup bitenleri biliyordu fakat bazı şeyleri gözleriyle görmek rahatsız etmişti. Molla Said'le görüşme arzusunu da manen temizlenme ihtiyacından çok bu rahatsızlığı üstünden atma ümidi besliyordu. Yine de arabacıya yeni bir emir vermedi, görüşmeye konağa erteledi.

Not: Kutub Yıldızı II romanından bir bölüm

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.