Van'daki Amerika!

Hüseyin YILMAZ

Dr. Clarence Douglas Ussher, Amerikan Misyonerliği, American Board of Commissioners for Foreign Missions (ABCFM) tarafından, 1898'de Harput'a tayin edildiğinde yirmi sekizinde genç bir hekimdi. Erken yaşta Amerikan Misyonerliğine gönüllü dahil olmuş ve misyonun hedefleri istikametinde eğitilip yetiştirilmişti. Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren misyonun zahirdeki varlık sebebi, Gayr-i Müslim halklara Hıristiyanlığı anlatmak, din ve kültürlerini korumalarına yardımcı olmanın yanı sıra, okullar açarak halkı eğitmek ve sağlık hizmetleri vermekti.

Fakat zahirdeki bu varlık sebebi, daha derinlerde yerini Gayr-i Müslim halkları teşkilatlandırmaya, silahlandırmaya ve isyana hazırlamaya bırakıyordu. Bu, bir sır değildi ama aleniyet kazanmadığı müddetçe Osmanlı tarafından görünüşe göre yok sayılıyor, karşı taraf da inkâr ediyordu.

Dr. Ussher, bir bakıma bu iki vazifeyi birlikte ifâ etmek üzere tayin edildiği Harput'tan kısa bir müddet sonra ayrılarak, aynı yıl içinde Van'a geçiş yapmıştı. Bu geçiş, garip bir tevafukla, Bediüzzaman'ın Van'a gelişiyle çakışmıştı. Molla Said'den sadece sekiz yaş daha büyüktü doktor. İyi bir tahsil görmüş, genç yaşta siyasî maksadla eğitilmiş ve Osmanlı'yı yıkanlardan olmak üzere Van'a gönderilmişti.

Ussher, Van'a geldiğinde Amerikan Misyonerliğinin başında Başrahip sıfatıyla Rev. George C. Knapp bulunuyordu. Eşi Alma, kadınların eğitimi ile yetimhanenin idaresini üstlenmişti. Dr. Ussher, Misyonun cerrah başhekimi olarak vazifelendirildi. Kendisinden hemen sonra Misyona tayin edilen Elizabeth Barrows, öğretmen ve kadın misyoneri olarak çalışıyordu. Rev. E. T. Allen ise Misyonun yardımcı misyoneri olarak Van ile Harput arasında mekik dokuyordu.

Bir de Misyonun canla başla çalışan gönüllü yardımcıları vardı ve pek tabiî olarak bunlar daha çok Ermeni öğretmen, papaz, tercüman ve eczacılardan meydana geliyordu.

Amerikan Misyon İstasyonu, şehrin kuzey doğusunda, Urartu Medeniyetinin üç bin yıl öncesinden kalma Şamram Kanalının yakınında, geniş bir arazinin üzerine inşa edilmişti. 1880'lerde inşa edilen hastahane, gotik bir şapel, yetimhane ve kız mektebinin ana binalarını teşkil ettiği misyonun mahall-i ikâmetini, misyonerlerin evleri tamamlıyordu.

Ussher, Van'a gelir gelmez, gençliğinin de idealini kamçılamasıyla, zaman kaybetmemek için kolları sıvayıp harekete geçmişti. Yaptığı ilk iş, hastahanenin fizikî vaziyetini tamir ile düzeltmek oldu. Bir taraftan bu faaliyetler yürürken, öbür taraftan Başrahip Knapp'ın nüfuzunu da kullanarak hastahanenin eskimiş alet ve edevatını daha modern ve gelişmiş olanları ile değiştirdi. Hastahaneye küçük çaplı ameliyatların yapılabileceği imkânlar kazandırdı.

Misyonerlerle temasta isteksiz davranmayan yeni vali ile de temas kurmuştu. Olur olmaz vesilelerle Tahir Paşa'nın kapısını çalıyor; işlerinin bir kısmını da o şekilde halletmeye çalışıyordu. Bu, korkulacak bir adam olmadığını da fısıldama şekliydi. Nitekim bu dostane ve sıcak temaslarının mükâfatı olarak çok sık vâli konağında, resmî toplantılarda ve şehrin günlük hayatında boy gösteriyordu.

Bediüzzaman da Dr. Ussher'i Paşa'nın konağında tanımış, bir iki de sohbet etme fırsatı bulmuştu. Ussher, resmî işlerde tercüman kullansa da hususî hayatında Türklerle Türkçe, Ermenilerle de Emenice konuşuyordu. Meramını anlatacak kadar Kürtçe de biliyordu fakat eksik addettiği için mecbur kalmadıkça Kürtçe konuşmuyordu.

İkilinin arasında karşılaştıkları anla başlayan bir soğukluk ve ihtiyat vardı. Karşılıklı olarak birbirilerini tehlikeli buldukları, dikkatli nazarlardan kaçmıyordu. Neler yapabileceklerini bilen iki hasım tavrı hareket ve mimiklerinden eksik olmuyordu. Bediüzzaman, muhatabının insaniyetperver bir doktor; Ussher ise bu şöhretli insanın basit bir medrese mollası olmadığını erken farketmişti.

Misyon, görünüşteki maksadından büsbütün farklı olarak, Ermenileri 86 isyanından daha kuvvetli ve netice alıcı bir isyana hazırlama karargâhı gibi çalışıyor; Ermeni Milliyetçiliği ve istiklâliyetini her Ermeni'nin şuuruna kazımaya gayret ediyordu. Hastahane, şapel, kız mektebi ve yetimhane ahenk içinde bu maksada hizmet ediyordu. Kız mektebinin müdiresi Elizabeth, doktorla yarışa girmiş gibiydi. Bunu Osmanlı düşmanlığından mı, Ermeni dostluğundan mı yaptığı anlaşılmıyordu. Genç doktor, üçüncü bir ihtimal olarak kadınca bir hissiyatla kendisinin dikkatini çekmek istediğini düşünüyordu. Son zamanlardaki yakınlaşması bu ihtimale kuvvet veriyordu. Nihayetinde Misyondaki yegâne bekâr gençlerdi...

Misyonun Kız Okulunda üç yüze yakın Ermeni çocuğu eğitim görüyordu. Zaman zaman yedi sekiz kişiyi bulan öğretmen kadrosunun tamamı da Gayr-i Müslim'di. Elizabeth'in işi bir bakıma Ussher'in işinden de daha zor, daha ehemmiyetli ve daha hayatî idi. Zîra Misyonun ideolojisini yarının Ermeni militanlarını yetiştirecek Ermeni kızlarının kalb ve dimağlarına doğrudan şırınga ediyordu.

Bu kadarla da kalmayıp çeşitli toplantılar tertipleyerek Ermeni kadınlarını da yakın olduğunu düşünüp temenni ettiği bir geleceğe hazırlamaya çalışıyordu. Bu toplantılar ya bir düğün merasimi, ya bir açılış, ya kadınlara dönük yapılan bir kurs veya bir yemek merasimi oluyordu. Bütün cür'etkârlığına rağmen Osmanlı devlet ricalini huzursuz etmemeye itina gösteriyordu. Gençliğinden beklenmeyecek kadar ihtiyatlı, bir o kadar da hırslı ve gayretliydi.

Zaman zaman şehirde baş gösteren salgın hastalıklarda kendiliğinden hastahane personeli rolüne geçiş yapıp Dr. Ussher ve ekbine yardımcı oluyordu. İlaçları hazırlıyor, kullanma şeklini hastalara anlatıyor, gerektiğinde bir hemşire tavrıyla aşı yapıyordu.

1899'un gençlerin kanını kaynatan bahar günleri geride kaldığında ise Ussher ile Elizabeth'in evlenerek mükemmel bir çift olacakları Vanlıların dilinde geziyor, Ermeniler ile Misyon çevrelerinde ise sevince sebeb oluyordu. Onlar da birbirlerini sevdiklerini artık saklamıyor, evlenme hazırlıklarında olduklarını gizlemiyorlardı.

Gizli toplantılardaki dayanışmaları genç ikiliyi birbirine daha çok yakınlaştırıp sevdirmekle kalmamış, bir dâvânın havarileri de yapmış, militanlaştırmıştı. Bu noktadan adeta birbirlerine mahkûm olmuşlardı. Karanlığa indiklerinde, deri değiştiren yılanlar gibi, yüzlerindeki insanî maskeyi sıyırıp atıyor, Ermenileri Müslümanlara karşı bir katliam makinesine nasıl çevireceklerini konuşup duruyorlardı. Yıkılmaya yüz tutan Osmanlının mirasından Ermeniler üzerinden Amerika hesabına büyük hisse kapma emeli şuur, dimağ ve ruhlarını zaptetmişti. Bu emelle yatıp kalkıyor, bu emelle yaşıyor, nefes alıyorlardı.

(Kutub Yıldızı II'den farklı bir zâviye)

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.