Medresetü'z-Zehra düşüncesinin doğuşu!

Hüseyin YILMAZ

1898'in Haziran'ında Hoşap Kaymakamına yapılan su-i kasd teşebbüsünde oklar Hüseyin Paşa'yı göstermesine rağmen, Tahir Paşa meseleyi kapatma yönüne gitmiş, bu kudretli Alay Paşası ile alenen karşı karşıya gelmemeyi tercih etmişti. Hadise de kaymakamın can emniyetinin kalmadığını iddia edip Hoşap Kaymakamlığından istifası ile kendiliğinden kapanmıştı. Tahir Paşa, ayağının tozu ile yaşadığı bu hâdiseyi kapatmış görünse de teyakkuza geçmiş, Hamidiye Alay birliklerinin sebebiyet verebileceği muhtemel hadiselere dikkat kesilmişti.

Molla Said, Tahir Paşa'dan önce faytondan atladığında her zamanki gibi vâlizâde Cevdet tam karşısında, üç adım önünde, yarı hazır ol vaziyetinde, çakı gibi duruyordu. Beyhude olduğunu bildiği halde Bediüzzaman'ın elini öpmek için eğildi fakat muhatabı adetini koruyarak müsaade etmedi; Cevdet doğrulurken de sağ omuzunu okşayarak,

"Estağfurullah!"dedi.

Tahir Paşa ise aksi bir tavırla elini oğluna öptürdükten sonra harem kapısına yöneldi. Bediüzzaman ile Cevdet, bir müddet alacakaranlığın çöktüğü Sıhke Caddesini keskin bakışlarla taradıktan sonra büyük kapıya yürüdüler. Bediüzzaman'ı iki adım sol gerisinden takib eden Cevdet, ihtiyaten etrafı kolaçan etmeye devam ediyor, elini revolverinin kabzasına yakın tutuyordu. Bu tetikteki vaziyet, çocukluğundan beri mecbur kaldığı şeydi, itiyad şekli alalı da yıllar olmuştu.

Van'a geldiğinden beri bütün dikkatini eğitime veren Bediüzzaman, bir taraftan medresesinin inşaatını bir an önce bitirmek için uğraşıp dururken, beri taraftan da mevcud şartlarda talebe yetiştirmek için zemin arıyordu. İki hafta kadar önce Tahir Paşa'nın tahsis ettiği eski bir eve medrese şekli vermiş, dört talebenin masraflarını da üstlenmişti. Paşa'nın sancak evkafından temin ettiği yardımlarla yatak ve benzeri öte beri temin edilmiş, kıt imkânlar içinde başlamıştı tedrisat.

Bir avuç talebe ile başlayan tedrisat, Van'da kısa zamanda duyulmuş, dikkatleri bir daha Bediüzzaman'ın üstüne çekmişti. Bazı hocaların gayr-ı memnun bir tavır takınmaları daha ilk haftada baş göstermiş, Molla Said'i ihtiyata sevketmişti. Çocukluğundan beri gördüğü büyük teveccühün yanı başında gölge gibi karanlık bir kıskançlığın da kendisini adım adım takib etmesine alışmıştı fakat Van gibi nisbeten büyük bir şehirde bu kadar hızlı olarak problem şeklini alabileceğini düşünmemişti. Tahir Paşa'nın alâka ve himayesinin bazı hocaların kıskançlık damarı için bir şey ifade etmediği anlaşılıyordu. Yine de tedrisata devam etme azmini kaybetmiyor, en az medrese inşaatı kadar, talebelere de zaman ayırıyordu. Memleketteki bunca sefaletin büyük sebebinin cehalet olduğuna emindi.

Müslüman halkın yanı başında yaşayan Ermenilerin maddî refahının nisbî eğitim farkından geldiğine inanıyordu. Ne zamandır Osmanlı topraklarında mantar gibi biten ecnebî ve Amerika misyoner mektebleri düşüncesini teyid ediyordu. Van gibi uç bir sancakta bile bu mektebler hummalı bir faaliyetle Ermeni çocuklarını eğitiyor, geleceğin militanlarını yetiştiriyorlardı. Amerika, Fransa ve Rus mektebleri eğitim üzerinden Osmanlı'nın temellerine dinamit yerleştiriyordu.

Tahir Paşa, Cevdet ve müşahedelerine dayalı olarak öğrendiklerine göre, şehirde Müslümanlara âid, biri askerî olmak üzere, on kadar rüşdiye (orta) mektebi zor şartlarda eğitim vermektedir. Sivil rüşdiyelerin büyüğü olan Merkez Rüşdiye'sinin talabe sayısı otuz civarındadır. Sivil rüşdiyelerdeki toplam talebe sayısı ise yirmi beşi kız, üç yüz kırkı da erkek olmak üzere toplamda üç yüz altmış beş kadardır.

Bir kolağasının müdürlüğünü yaptığı Askerî Rüşdiye'nin talebe sayısı ise beş yüz yetmiş civarındadır. Oysa Amerika Misyoner Mektebi öncelikli olmak üzere on kadar da yabancı mektebinde toplamda bin beş yüz on Ermeni çocuğu, çok daha iyi şartlarda eğitilmektedir.

Aradaki kemiyet ve keyfiyet uçurumu Bediüzzaman'ı derinden düşündürüyordu. Onun için ne yapıp edip şehrin eğitim problemine numune-i imtisal teşkil edecek bir medrese kurmak ve dikkatli bir eğitimle iyi yetişmiş talebeleriyle Devlet-i Aliye'ye de yol göstermek istiyordu. Aklında yeni yeni gelişip yerleşmekte olan asıl düşünce, fen ilimleri ile din ilimlerini birleştirmek, talebeleri dinsizlik gibi, taassubdan da korumak ve kurtarmaktı. İnşaatı devam etmekte olan Horhor Medresesi, şimdilik bu düşüncenin küçük bir misali olacaktı. İleride Darü'l-Fünûn şekli kazanacak bir üniversite inşa etmek asıl emeli olarak zihin ve kalbinde büyüyordu.

(Kutub Yıldızı II)

Not: Bu satırları, aylar sonra, taşındığım Karamürsel'de bugün yazdım; ısınmaya çalışıyorum. Dualarınıza vesile olur ümidiyle paylaştım. En azından ilk cildi okuyanlar için böyle olacağını ümid ediyorum. H.Y.

Web sitesi ve sipariş: www.kutubyildizi.com

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (9)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.