Hücre...

Hikmet HOCAOĞLU

İnsanda hücre ne ise, kainatta da dünya odur. Fakat konumuz ikisi de değil! İkisinin ortasında duran; toplum için insan bir hücre bir ferd vazifesi görür. 

Her hücre topluca bir göreve müdahil olan kendine özel görevleri yerine getirerek, yaşam döngüsündeki rutini ve dakikliği korur, işleyişin yürümesine katkı sağlar.  Bazen bu rutin, sadece herhangi bir hücrenin bozulmasıyla topyekün sarsılır ve yıkımlara, kayıplara yol açar. 

"Sadece bir hücre, değil bozulsa, ölse ne olur ki?" dediğinizi duyar gibiyim. Sağlamasını yapması çok basit bir deney ile mümkün elbette; iştahınızı sonuna kadar açacak en sevdiğiniz yemeklerle ve lezzetlerle dolu bir sofrada hayal edelim kendimizi, tam yemeye başlamışken ayak parmak ucumuza bir iğne batıralım ve yemeye devam etmeyi deneyelim. Deney derken kastım tam da buydu... 

Bir hücreyi ferd olarak ele almamız bizi bir çok kapıya götürür, benzer bir örneğe açıklık gelsin diye önce bir tanım yapalım. Vücudumuzda bir hücrenin ya da bir dokunun veya organın hatta tüm bedenin ölmesi (sebep olarak) ancak oraya oksijen gitmemesi nedeniyle gerçekleşir. İşte hücrelerden biri fakir olduğunda aslında aynı iğne vücudun bir yerine batar ve o kişi aç yatarsa, ya da hırsızlık yaparsa, kanunlar elbette cezayı sadece ona keser. Oysa bedenimizde bir hücre bir başına suç işleyemediği gibi cezayı da tüm bedenin ödemesi gerekir.

"Komşusu açken tok yatanlar"  ise aynı bedenin kangren olmuş kısımları için mükemmel bir tanımdır. 
Ancak çalacağımız kapı gündemde daha gizli kalmış bir karanlık odanın kapısı! Bir hücre kontrol dışı büyüdüğünde ve çoğaldığında, buna kanser diyoruz. Prensip olarak kanserli bir hücre bulunduğu bedendeki tüm hücreleri kendi gibi yaparak bunu dayatarak hayat bulur ve büyür. Kendini diğer yapıtaşlarına klonlayarak. Tıpkı günümüzdeki totaliter rejimlerde veya tek partili sistemlerde olduğu gibi... 

Örneğin üstündeki merceği bir derece yukarı alıp hücreyi ferd olarak tekrar ele alırsak, kanserli bir hücre, yani ferd, yani bir insanın zihniyeti aynı prensipte çalışarak kendi fikirlerini empoze yoluyla tebaasına klonlayarak hayat bulur, fikir dairesine girmeyenlere bunu bir şekilde dayatır.

Matrix filminin ikinci serisinde bu örneğe beden giydiren bir karakter var, ajan Smith karşısına çıkan herkesi kendi ile klonlayarak çoğalıyor ve asla alternatifi yok, yani ya yanındasınız aynı davranacak ancak düşünmeyeceksiniz ya da karşısındasınız ve sizi yok etmeye niyetli. 

Bu filmde bir program olduğu için virüs olarak adlansa da,  gerçek yaşadığımız hayatta bir insan hastalığı (bildiğimiz kanser) ve verdiğimiz örnekte ise bir zihniyet hastalığı (fikir kanseri), malesef. 

Son günlerde yüzlerce habere veya yazıya başlık olmuş bir kavram var hani; ötekileştirmek! Ağızdan ağıza dolaşan bu kavram bir netice gibi dursa da, asıl yaşanan; bu hücrenin tipik özelliği olan kendileştirmek değil mi?

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.