Hayır! diyebilmek

Hüseyin KARA

Bizimle yakından ilgili konularda tepkimiz ya olumludur ya olumsuzdur, yani ya “evet” ya da “hayır”dır. Bu iki tercihte tamamen özgürüz. Her iki kelimenin bedelini de biz öderiz. Birilerinin etkisinde kalmadan göstereceğimiz “evet” ve “hayır” şeklindeki tepki, ne olursa olsun bizim özgürlüğümüzü gösterir.

Bu iki kelimeyi birilerine rağmen söylüyorsak, bu takdirde özgürce davranmamış oluruz; ama bizim ağzımızdan çıktığı için bedelini yine biz öderiz. “Evet” ya da “Hayır”ı kullanırken iki kez düşünmemiz gerekir. İkisi de birer hüküm ifade eder. Biri tasdik anlamında olumlu ise, diğeri ret anlamında olumsuzdur. Bir tutum olması noktasında olumlunun da olumsuzun da bedelleri vardır.

“Evet” ya da “hayır”ı bazen sözle ifade etmeyebiliriz. Bir işaret, bir mimikle de bu iki kelimeyi belirtebiliriz. Sonuç itibariyle sözlüsünden farklı olmaz. Bazen tepkisizlik de bu iki kelimenin yerini alabilir. “Sükut ikrardandır” sözü bunu ifade eder.

O halde insan özgürlüğünü bu iki kelimeyle ispat eder. Bu iki kelimeyi söylemede ne kadar özgürse, yani birilerinin etkisinde değilse, yani içinden geldiği gibi davranmışsa, yani sonuçlarını da düşünmüşse o kadar bu iki kelimenin sahibi demektir. Ancak sahibi olduğumuz davranışlarımızla özgürüz çünkü.

“Evet” ve “hayır” kelimelerimizin arkasında durduğumuz kadar özgürüz biz. “Evet” dedikten sonra küçük bir baskı sonucunda “hayır” dersek ya da “hayır” dedikten sonra her nasılsa “evet” kelimesini kullanırsak ya da birilerine rağmen “evet” ve “hayır”ı söylersek,  bir kararsızlık içindeyiz demektir. Bu tür bir davranış bizi asla özgür yapamaz; bu takdirde birilerinin ya da çıkarımızın tutsağıyız demektir.

Ama kişilikli bir insan için asıl olan özgür olmaktır. Özgürlüğümüze ne kadar sahip çıkarsak o kadar insanlığımız güçlü hale gelir. Özgürce söylediğimiz “evet” özgürce söylediğimiz “hayır” kadar erdemlidir; bunun tersi de aynıdır. Aslında özgürlüğün eşlik ettiği bu iki kelimenin arasında bize çıkan fatura bakımından pek fark yok; farklı da olsa ikisinin de bir sonucu, bir bedeli vardır.

Şöyle bir soru sizce nasıl olur? “Evet” mi söylemek istersiniz, yoksa “Hayır” mı? Başka bir deyimle söylersek; size “Evet” mi denilmesinden hoşlanırsınız, yoksa “hayır” mı? Böyle bir soru bir açıdan o kadar mantıklı değil. Şartlar oluşmadan bu tür bir soruya olumlu ya da olumsuz cevap vermek uygun değil. O demektir ki, “evet” ya da “hayır”ı söylemeyi şartlar belirler. Şimdiden ikisinden birini tercih etmek, özgür olmadığımızın bir göstergesidir.

Dilerseniz vakıalarla geliştirelim konuyu.

Genelde “evet”çi bir toplumuz biz. Her zaman değil belki, çoğunlukla “evet”çilikte, sorumluluğu üzerimizden atma, yani kolaya kaçma var. Nedense “Evet”i hepimiz severiz. Babamız sever, öğretmenimiz, amirimiz, patronumuz, devlet başkanımız sever. Niçin sever? Çünkü; “Evet”te bir teslimiyet ve “hayır”da ise bir başkaldırı söz konusu. “Evet”te eneler şişer, “hayır”da ise gururlar incinir çoğunlukla. “Evet” sözüne muhatap olduğumuzda gerçekte olmasa da haklılığımız, “hayır”da ise, yine çoğunlukla hatalarımız ve yanılgılarımız ortaya çıkar. Aslında her zaman “evet”le karşılaşmak istememizde baskıcı ve nefsi bir haz da var. Yasakların çoğunda, bir gücün bir başka zayıf gücü bastırmaya yönelik anlayış ve niyet var.

Hiç kimse “evet”e bir şey demez; “hayır”a ilk tepki buna muhatap olandan gelir. “Evet” söylemek kolay, çünkü “niçin evet diyorsun?” diye soran çok az. “Hayır” diyebilme cesaretini kendinde gören, her ihtimale göre hazırlıklı olması gerekir; yanında “hayır” dediği için deliller bulundurmalı.

Oysa, dünya işlerinde “hayır” diyebilme cesaretini göstermek özgürlüğümüzün bir ölçütüdür. Zihin ve duygular hazır olmadan, “hayır”ı haklı olarak kimse söyleyemez. Çünkü; “hayır” demenin bir sorumluluğu, “niçin?” sorusuna cevap vermektir.

Yeryüzündeki insanlar, mutlak anlamda ancak vahyin bize sunduklarına “evet” diyebilir. Vahiydeki olgu bizim aklımızla örtüşüyor çünkü. Vahyin yanılma payı hiç yok. Bunun dışında, herkesin herkese, her şeye, her şartta “hayır” söyleme hakkına sahiptir. Özellikle bütün dayatmalara “hayır” demek, bir erdemdir. “Hayır” demeye hazır olan bir insan, aklını kullanma, araştırma, sorma ve delil aramaya meyilli olduğu gibi zorunludur da. “Hayır”a hazırlık, sorumluluğa adım atmak demektir. Ne kadar “hayır” diyebilmeyi gündemimize getirirsek, o kadar özgürlük yolunda mesafe kat etmiş oluruz, birilerine rağmen de olsa.

İnsanlık tarihi, bir hata bile olsa, yasaklanmış ağacın meyvesinden yemekle ortaya çıkan bir “hayır”la başlamış. Başta peygamberler olmak üzere, bütün dava adamları, dayatmalara “hayır!”la işe koyulmuşlar; bütün tehdit ve işkencelere rağmen bildikleri hak yoldan asla şaşmamışlar. Büyük lider ve iş adamları, “hayır” deme cesaretini gösteren danışmanları yanlarından eksik etmemişler.

Kur’an’daki yoğun tefekkür olgusunun bir ucu, “hayır”a, yani redde kadar uzanır. Aklını kullanan, düşünen ve aksiyon sahibi olan, her zaman “hayır” demeye hazırlıklıdır, gerektiğinde “hayır” demekten asla çekinmez. Sahabeler, “hayır”ı çokça kullanmakla olayları sorgulayan insanlardı.

“Hayır” demek, hastalık halini almadıktan sonra, asla bir başkaldırı değil, bir olgunun açıklığa kavuşması için cesurca atılan bir adımdır. “Hayır” demesini bilen, ikna olduğu takdirde “evet” söylemekte de güçlük çekmez. Çünkü özgür insandır o. İç özgürlüğe sahip insanlar, ne “evet”e ne de “hayır”a tepkili olurlar. Herkesin bu iki tavrı takınabilme hakkına sahip olduğuna inanırlar.

Ne demek hep “evet” demek? Gerektiğinde “hayır”a muhatap olan insan da herkes gibidir. Hiç kimsenin temel hak ve özgürlükler açısından hiç kimseye üstünlüğü yoktur. Peki, her “Hayır”a tepkili olanlara ne denir? Ya yaptıklarının özgürlüğe aykırı düştüğünün farkında değiller ya geçmişten gelen bir alışkanlıkları vardır ya da birileri tarafından pohpohlanmışlar, vazgeçemiyorlar. Bu gibiler biraz kendini sorguya çekseler, “kırmızı ışığın” ne olduğunu anlamaya çalışırlar. İnsan her zaman “yeşil ışık”a muhatap olmaz ki!

Asıl “hayır” diyeni dinlemek gerekir; çünkü kaçırdığımız hakikatin bir ucu erkekçe söylenen bu tek kelimede saklı olabilir.
 
Öteden beri, benim çok hoşlandığım bir söz Bediüzzaman’a ait: “İşte size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurun. Eğer altın çıktıysa kalpte saklayınız. Bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz.”

huseyinkara@risalehaber.com

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.