Hayat güzelse, ölüm de güzel...

Selim GÜNDÜZALP

Ey ölüm! Güzel ölüm...
Biliyorum geleceksin...
Ama ne zaman...
Ağaçların çiçek açtığı bir mevsimde mi?
Yoksa...
Karlarla kaplı bembeyaz bir vakitte mi?
Gecede mi, gündüzde mi?
Bilemeyiz...
Bu sırrı bilen yok...
Bu sırrı çözen yok...
Geleceği ne kadar belli ise de...
Ne zaman geleceğini bilen yok...
Yaradandan gayrı...
Hayatı veren Allah'tan gayrı...
...
Doğar doğmaz başlar maceramız...
Ölmek için doğarız...
Ölmek için yaşarız...
Ama ne zaman...
Bilemeyiz...
Bize gizlidir amma Rabb'imiz bilir...
Kendi ölümünü merak eden insan,
hayatına da dikkat eder...
Bilir ki;
Bir defadır ölüm de, hayat gibi...
Bu fırsat bir defadır, iki defa değildir...
...
Unuturuz...
Şu dünyada niçin bulunduğumuzu...
Unuturuz...
Biricik meselemizin ölüme hazırlanmak olduğunu...
Unuturuz...
Oysa hayat, ölüme hazırlık okuludur...
Bu hayat gidiyor ama yerine ebedî bir hayat geliyor...
Orası için bir hazırlığımız var mıdır?
Kışlık ihtiyacını yazdan karşılayan insan,
Âhireti için gerekli olan ihtiyacını da bu dünyadan karşılayacaktır...
Yoksa zarardadır, kayıptadır insan...
...
Bize verilen en kıymetli sermaye ömürdür...
Bir ömür boyu kazandığımız servetimizi versek,
değil bir saat, bir an bile geri alamayız ömrümüzden...
O kadar değerlidir işte...
Bu ömür sermayesi bize,
şu fânî dünyayı değil,
ebedî bir hayatı kazanmak için verilmiştir...
Fani dünyayı kazanayım derken,
bâkî olan ahireti kaybedersek
gerçekten de zarar ederiz...
...
Allah'ım!
Biz kötü tüccarlarız...
Bazen nefsimize uyuyoruz...
Bazen da şeytana aldanıyoruz...
Bu dünyadaki görevimizi unutuyoruz...
Aldanıyoruz...
Sermayemizi boş yerde tüketiyoruz...
Bizi bu imtihanda yalnız bırakma...
Meded Allah’ım, meded...
Göz açıp kapayıncaya kadar da olsa,
bizi nefsimizle baş başa bırakma...
Yardım eyle Rabbim...
Sanadır itimadımız...
Sanadır tevekkülümüz...
Yalnız bırakma bizi şu dünya çöllerinde...
...
En önemli olanı, hep en geriye atarız...
Beş paraya değmez nice boş işler peşinde,
tükenip gider ömrümüz...
Sonra gözden uzak bir köşeye çekilip,
çocuklar gibi ağlarız...
Hem kendimize, hem sevdiklerimize...
Hem de heba ettiğimiz ömrümüze...
...
Ölümün aynasına bakınca insan...
Sadece kendi vefatını görmez...
Orada nice ölümler görür iç içe...
En başta kendi hayatını...
Sonra sevdiklerinin, yakınlarının...
Sonra içinde yaşadığı dünyanın ve şu kâinatın...
Hepsinin fânî, geçici olduğunu,
Her birinin vaktini, sırasını beklediğini görür...
Orada işte...
Ölümün aynasında insan...
Neler görür neler…
Ve sorar kendine...
İnsan olan insan...
Nedir bu sır?
Bu gidiş nereye?
Nereye gitti, yaşayan bunca insan?
Nur yüzlü nineler ve dedeler...
Babalar ve anneler...
Şimdi nerdeler acep, nereye gittiler...
Bunca ömür yaşasın da insan...
Sonra birden kaybolup gitsin göz önünden...
Nedir dünyaya gelip yaşamaktaki hikmet?
Nedir acaba burada bir müddet misafir olup,
sonra da ölüp gitmekteki sır, nedir?
...
“Eğer dünyamızı sevdikse, sonra gördük ki, dünyamız, hayatımız üstünde bina edildiği için, hayatımız gibi zâil, fânî, kararsızdır, hissedip bildik. Ona ait muhabbetimiz, o hususî dünyamız ayna olduğu ve temsil ettiği güzel nukuş-u esmâ-i İlâhiyeye döner, ondan cilve-i esmâya intikal eder.” (Mektubat, 17)
...
Geldik dünya denilen pazara...
Bir kefen aldık, döndük mezara...
Hepsi bu mu yani?
Elbette değil...
Karla kaplı yollar bahara gider...
Güneş unutulmuyor gecede...
Her sabah yeniden doğuyor...
Tohum unutulmuyor toprakta...
İnsan da unutulmayacak mezarda...
Kuru dallara can veren Allah,
Kurumuş, çürümüş kemiklerimize de can verecek…
Yeniden diriltip, yeniden yaratacak bizi de...
Ruhumuzu, yeniden yaratılan bedenimize tekrar gönderecek...
Ona ebediyet ve bekâ verecek...
Hiç yoktan şu hayatı ve şu bedeni yaratan Allah (c.c.)…
Bizi yeniden ikinci defa yaratamaz mı?
Onun sonsuz kudreti karşısında,
zerreler de, yıldızlar da birdirler...
Hepsi birer emirber nefer hükmündedirler...
...
Ey ölüm!
Biliyorum geleceksin...
Ama ne zaman...
Hepimizin içinde gizlidir bu merak...
Bu tohum, bu çekirdek daha doğar doğmaz düşer içimize...
Bir yandan “hoş geldin dünyaya” derler...
Bir yandan da “bir fânî daha katıldı aramıza” derler...
...
Dünya bir değirmendir...
Bu değirmenin çarkları döner...
Gece gündüz hiç durmadan döner...
Ağır ağır öğütür hayatı...
Ve sırası gelen gider...
Ununu eleyen, eleğini asar, gider...
Değirmene gelen, sırasını bekler...
Herkesin başında eceli nöbetini bekler...
...
Hangi yılın, hangi günü...
Ve hangi günün, hangi saati...
Belli değil...
Başı sonu bellidir ömrün ama...
Allah'ın ilminde bellidir…
Vakti geldiğinde ne ileri ne de geridir...
İki çizgi arasındadır hayatımız...
O aralıkta yaşarız ve yaşıyoruz...
"Ölüm büyük şey" diyor Sevgili Peygamberimiz  (asm)...
Kitaplar dolusu sırlar var bu mübarek sözde...
...
Geldi mi ölüm meleği, yalnız gitmeyecek...
Bizi almadan gitmeyecek...
Ölümde de hayat gibi, bir değil, binler sırlar var...
Ne zaman geleceği belli olmayınca, hiç gelmeyecek sanıyoruz...
Oysa...
Hayatla beraber sunulan bir nimettir ölüm...
Rabbimiz; hâşâ yaşatması zor olduğu için bizi öldürmüyor...
Bilakis daha harika ve hiç bitmeyecek bir nimete,
ebedî saadete ve cennete mazhar etmek için bizi terhis ediyor...
Terhis olan asker ağlamaz, sevinir dostlarıma kavuşacağım diye...
...
Bu fânî bedenle,
bu fânî dünyada buraya kadar...
Bu hayat gidiyor ama ebedî bir hayat geliyor...
...
Sorusu cevabından zor sorular vardır...
Ölüm bunların en başındadır...
Hiç düşünmemek olmaz...
Arada bir hatırlamakla da olmaz...
Ölüm her an gündemimizde olmalıdır...
...
Biz onu ne kadar seversek,
kendimize ne kadar dost bilirsek
ve ona göre davranıp,
ona uygun bir hayat yaşarsak...
Ölüm de sevecektir bizi...
Bakınız, Kur'an-ı Kerim’de Rabbimiz ne buyuruyor:
"Melekler, onların ruhlarını tertemiz olarak alırken,
'Selam üzerinize olsun,' derler.
'İşlediklerinizden dolayı girin Cennete' " (Nahl Suresi, 32)
...
Evet biliyorum...
Bir gün geleceksin ey ölüm!
Ama ne zaman...
Kışta mı, baharda mı?
Gece de mi, sabahta mı?
Biliyorum, geleceksin...
Ey ölüm…
Ey güzel ölüm...
Gel benim dostum...
Sen de olmasan, yandım...
Şu dünyada yerimi ve yolumu şaşırdım...
Gitmek için gelmişken...
Burada kalacağım sandım...
Allah'ım, bana hiç layık olmadığım halde bu hayatı veren Sensin...
Ölümü de bir nimet olarak veren yine Sensin.
Beni gafletten uyandırdın...
Gözümü ölümle açtırdın...
Hayatımın kıymetini bildirdin...
Yok olmaktan kurtardın...
Sonsuz hamdler ve şükürler olsun Rabbim Sana...
***
Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Rasûlallah… 

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.