Hawking'in 'ölüm'ü -1

Caner KUTLU

İşlev ve gereklilik

Her gereç bir işlevin gerçekleşmesi için üretilmiştir. İşlevin sona ermesi ile gereği ortadan kalkacak ve bozulma ile dağılma bu süreci tamamlayacaktır. Yani, gerecin işlevi onun ömrünü tayin edecektir. Bu noktada eğer süre, gereken işlevi yerine getirmede yetersiz kalırsa kendi içinden ya da dışarıdan yeni iyileştirme ve düzenlemelerle farklı yönermelerle yeniden düzenlenecektir.

Eğer, söz konusu gerekli işlevin üstünde bir gereçse, bu durumda ya işlevin yeterli düzeyine indirgenecek ya da gerece yapısına uygun yeni işlevler yüklenecektir.

Evrende her şeyin bir işlevi ve gereği vardır. Bu karşılıklı birebir eşleşmeler tam karşılık esasına uygun olmak zorundadır.

Matematik ve düzen bu demektir zaten. Bir boşluğun doldurulması, bu düzen ve matematik zorunluluktan dolayı olmalıdır.

İnsan evrene bir gereç olarak indirildiğinde şüphesiz bir işlevin karşılığı olduğu da kaçınılmaz olarak belirlenmiş olmalıydı. Sahip olduğu yapısal karşılıkları ve yetileri bir boşluğun karşılığı olarak ortaya çıkmak zorunluluğu vardı.

Eğer yapısal durumu dünyadaki konumuna uygun değildiyse bunun süreç içinde düzeltilmesi ya da yapısal olarak indirgenmiş bir düzeye dönüşmesi kaçınılmaz olmalıydı.

Hâlbuki tarih ve zaman bunun tam tersini söylüyor. İnsan gittikçe gelişiyor ve yükseliyor. Dünyayı aşıp dışarı taşıyor. İşlevi artık yerçekimi ve yeryüzü dışına taşıyor. Geliştikçe sonu alınmaz bir yol alış görünüyor. Sonu gelmez bir insan yığını tarih içinden geçiyor.

Bunlarla birlikte, işlevini kesen, hayatını söndüren, sesini susturan bir ölüme karşı elleri bomboş, amaçsız, savunmasız kalıyor. Zaman geçtikçe ne ölüm çözülüyor, ne de insanın yapısı ölümlü çizgiye çekilebiliyor. Ölümsüzlük ve kalıcılık potansiyeli giderek artıyor.

Her şeyi bir anda ve belirsiz ve bilinmeze bırakacak ölüm için bir tanım ve çözüm bulunamıyor.

Karşılığı yokluk olan bir tanımın karşılıksız bırakılması ile yokluğa bırakılması, var olduğu apaçık olan bir insanın ve tarihin çöpe atılması ve işlevsizleştirilmesi ve fakat, gittikçe yapısal olarak geliştirilmesinin aklen bir açıklaması bulunamıyor.

‘Yok’un içinde bir gelişme, sıfırın kucağında bir üreme, karşılıksızlık altında ortaya çıkışın izahı mümkün olamıyor.

Bilgi açıldıkça, açıklık çoğaldıkça işlevsizliğin büyümesini gerektiriyor. Gerektiren karşılıklar büyüdükçe adalet kayboluyor. Her örnek, her tecrübe bir önceki balonu patlatıyor. Kendine düşman, içine karşı bir ‘yok’ rahminde gelişiyor insan.

Evet, insan ya kendini indirgemeli, ya da işlevini ortaya çıkaracak yeni bir hayatı aramalıdır.

Sonsuza uzanan yetilerinin kullanılmayıp çöpe atılması ve bunun tarih içersinde sürekli tekrarlanması ve tekrarlanacak olması hangi düzen ve tasarımla açıklanabilir ki?

Kullanılmayan bir gerecin eskimesi, bozulması, çöpe atılmasını gerektirecek bir sebep de olamaz.

Sonsuza uzanmış yetileri kullanılmamış, istekleri karşılanmamış, sonucu alınmamış insanın ölümünün son olabilmesini göstermek mümkün değildir.

Akıl ölümü reddediyor. Yokluğun insan hayatının karşılığı ya da sonucu olmasının bir tasarım içinde anlamı bulunamıyor.

Yeteri şartları sağlamadan ve bir şekilde dünyadan ayrılan bir insanın bir anlam kazanması mümkün görünmüyor. Bu anlamı ifade edecek karşılıkları ve gereklerini ifade edecek evrensel bir dil bulunamıyor.

Bu durumda insanın ve dünyanın varlığı sorgulanabilir oluyor.

Sonuçta, iki karşılıklı dil üretilebilir; eğer yokluk varsa zaten insan hiç var olmamıştır, dünya zaten yoktur, her şey ‘yok’tur, dolayısıyla devamı ya da yenilenmesi de yoktur denebilir; o zaman görüp yaşadığımız, üzerinde akıl yorduğumuz, sarılıp uyuduğumuz nedir, yaşam denilen faaliyet nedir, bu sevk, heyecan, zevk ne içindedir?

İkinci olarak, dünya ve insanın varlığı ile, bunun anlamlandırılması karşılıklı bir süreci ve cevap vermeyi gerektireceğinden, ki evrensel düzen ya da adaletin gerektirmesi bu yöndedir, o halde evrenin ve insanın varlığından daha çok bu yeni geleceğin bulunması matematiksel bir zorunluluktur.

Bediüzzaman'ın dediği 'madem dünya var, elbette ahiret vardır' evrensel bir sonuçtur.

Bu yargıda dünya olmasa ve gerektirmese dahi ahiretin olmadığını söylemek yine de mümkün değildir; yani ahireti gerektirecek hiç bir sebep olmasa bile bu olamayacağını söylememizi aklen gerektirmez.

Ancak ahiret yoktur demek, direkt olarak evren de yoktur demektir, bunun ise bütün ışıkların söndürülmesi anlamına geleceği açıktır.

Yani ahiret evrenin bir sonucu olmasa bile bu durumda evren ahiretin sebebi olduğu kesin bir durumdur.

Bilinmeyenin içine yolculuk olan bilimin kendini yok etmesi anlamına gelecek 'evrensel saçma' Hawking’in beyninde ürettiği balonların patlamasıyla ya bir akıl hastalığı ya da bir akıl intiharını sonuç verecektir.

Akıl bu yolda yürüyemez.

Hiçbir şey kendini inkâr ederek varlığını gösteremez.

Varlığın yok kabul edilip bunun üzerinden sonucun yok olduğu gösterilemez; ya da yokluğun var olarak gösterilmesi ile sonucun yokluğuna varılamaz.

Bilim varlığı veri olarak alır, onun gereklerini de karşılıkları olarak kullanır, buradan sonucu karşılar; sonucu karşılanmamış bir varlığı ya veri kabul etmeyeceksin, ya da sonucu bir karşılığı bulacaksın.

Yeni geleceğin (hereafter), yani sonrasının tasarlanmadığı bir ön tasarımın büyük ve kapsayıcı bir tasarım olduğunu söylemek evrensel bir saçma üretmektir. Bunun üzerine bilim inşa edemezsiniz, öncelikle kendinize ve bilime ihanet edersiniz.

Ahiret ya da yeni geleceğin olmadığını göstermek için, öncelikle kendi varlığını ya da yokluğunu bağımlılıktan uzak (zatında) göstermek zorunluluğu vardır. Bu da, yaratıcı olmayı gerektirir.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (7)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.