Haşir Risalesi’nde Yaver-i Ekrem karakteri

Himmet UÇ

Haşir Risalesinin şahıs örgüsünde anlatımın asıl yükünü iki şahıs ile anlatıcı götürürler, ama vaka akışı içinde başka şahıslarda anlatımın yükünü  paylaşırlar, anlatıcı onlari kinaye mesafesinden anlatır. Bunlardan biri hikaye örgüsü içindeki Yaver-i Ekrem şahsıdır. Haşir Risalesinde ve bazı risalelerde bu şahıs çeşitli şekillerde görülür. Bediüzzaman gerçek şahıs olarak en  çok Resülü Ekrem ismini  kullanır, bunun yanında Habibi Ekrem, Üstad-ı Ekrem, Nebi-yi Ekrem kelime grupları da kullanır. Bunlar içinde kinaye mesafesinden kullandığı Yaver-i Ekrem tavsifidir.

Bediüzzaman’ın anlatım  tekniklerinin Türkiye’de değil anglo Amerikan anlatım, fiktifikasyon uzmanları tarafından tartışılması lazım gelir. Türkiye’de anlatım tekniklerinin edebiyat tarzlarının uzmanlarının  bu eserlerin anlatım düzeni ve sorunlarını tartışacak mentalitesi ve backroundu yok.

Onbirinci söz bir kinaye mesafesinden insanı, namazı, yaratılışın anlamını anlatır. Benzeri dahi olması imkansız bir anlatım düzenidir, edebiyatçıların ve kurmaca ustalarının şaşkınlıktan başka yapacakları şey yoktur buradaki anlatıma karşı. Bana gelen yedi adet doçentlik çalışmalarının hepsi hikaye ve roman eleştirisi yapmışlar, yirmi yıldır yeni bir  eleştiri metodu yok. Böyle bir yeniliği bu konuda beş çalışma yaptım, onu da belli şeylerde ısrar eden ve yenilikten uzak bizim yeni Türk edebiyatı kadrosu kabul etmeleri ağırlarına gidiyor. Mehmet Kaplan’dan sonra onu da aşarak estetik, sanat felsefesi, dini, dini estetik, tematik inceleme, biyografisi konusunda en ciddi eserleri ben yazdım. Ama bunları bu ortamda kabul ettirmek gibi bir derdim yok. Ama sayın adayların yenilikten uzak çalışmaları insanın canını sıkmaz da ne yapar?

Edebiyattan uzak cemaat mantığı içinde Türkçe’yi yeni öğrenen adamların içinde, edebiyat ve sanat roman eleştirisi konusundaki yenilikleri anlatmak imkansız zavallı ömrüm bu kendini beğenmiş ve ne yaptığının farkında olmayan adamların arasında boşa gitti. Gariptir herkes bunların seyircisi, zulmedene zulmetme diyen yok,  mazluma sabret diyen, kin duyma diyen bir anlayış. Solcuları aşağılarlar, ama onlar kendi değerlerini ne kadar yüceltirler, iki kitap yazan adam için toplantılar yaparlar. İslamcılar ve Demokrasi yazısı yazmış Taha Akyol. İslamcılar, ne demokrat davranabilirler ne de demokrasiye inanırlar, yaratılışlarındaki baskı ve zulmü kullanmak en iyi demokrasi.

Türkiye’deki baskı unsurları susturuldu, bunlar askerler ama yerine demokrasi gelmedi. Bir takım insanların baskı ve zulüm tarzı onların yerine ikame edildi. Atatürkçülük yerini başka bir “çülüğe” terk etti. Bu mizaçlar değişmedikçe çülükler değişmez. Her gün yeni çülük… Çülük babam çülük.

Onbirinci sözde Yaver-i Ekrem sarayın manalarını anlatır seyircilere, saray şu kainat olduğuna göre sarayın sahibi kendi genel sekreterine manaları anlatır o da Yaver-i Ekrem olarak insanlara anlatır. Ama izah etmesi için illa yaver olması gerekir, felsefe tarihi kainat sarayanın anlamlarını anlatmak  için yaverler seçmemiş herkes kendini yaver olarak atamış, yaver hükümdardan izin alır ve işini temsil ederse yaverdir, yoksa dilaverdir. “Sonra birisini Yaver-i Ekrem yapar.” Bak, burada diyor yaveri Ekrem yapar, yani kişinin kendisi yaver olamaz, onu bir mercinin yaver yapması gerekir, tayin eder demiyor, yapmak bir süreçtir, birden olmaz, salata bile bir kısa zaman da olsa yapılır, şu yapmak filmi bile Üstad için azametli bir dilolayı, zaman içinde olur, peygamberimiz uzun bir denetleme ve terbiyeden sonra yaver olmuştur.

Aşağıdaki tabaka ve menzillerden  yukarıya davet eder, daireden daireye, üst üsteki tabakalarda gezdirir. O acib sanatının makinelerini ve tezgahlarını  ve aşağıdan gelen mahsulatın mahzenlerini  göstere göstere, ta daire-i hususiyesine kadar getirir. Bütün o kemalatın madeni olan mübarek zatını ona göstermekle  ve huzuruyla onu müşerref eder. Kasrın hakaikini ve kendi kemalatını ona bildirir. Seyircilere rehber tayin eder, gönderir, ta o sarayın saniini, o  sarayın müştemilatıyla nukuşuyla acaibiyle ahaliye tarif  etsin  ve sarayın nakışlarındaki  rumuzunu bildirip  ve içindeki  sanatlarının  işaretlerini öğretip , derunundaki manzum murassalar  ve mevzun nukuş nedir, saray sahibinin kemalatını ve hünerlerini nasıl gösterirler, o saraya girenlere tarif etsin  ve girmenin adabını ve seyrin merasimini  bildirip  ve o görünmeyen sultanı zifünun ve zişuura karşı marziyatı ve arzuları teşrifat  merasimini tarif etsin” Bütün bunlar kinayeli olarak Peygamberimizin vazifeleridir, ama o manayı günümüz insanına yaklaştımak için bizim manalarımız ve eşhasımızla bağlantı kurar kinaye mesafesinden konuşur.

Altıncı sözde de nefis ve malını Cenab-ı Hakka satacak insanlara nasıl satacaklarını yine bir Yaver-i Ekrem anlatır. “Padişah o iki nefere kemal-i merhametinden bir Yaver-i Ekremini gönderdi. Gayet merhametkar bir ferman ile onlara diyordu. Elinizde olan emanetimi bana satınız. Ta sizin için muhafaza edeyim. Beyhude zayi olmasın. Hem muharebe bittikten sonra size daha güzel bir surette iade edeceğim.” Buradaki kinaye mesafesi de Peygamberimizin insanlara mallarını ve nefislerini nasıl satacağını anlatır. Bediüzzaman bu kinaye anlatımı ile asırlardır düşünülmemiş nasları ve ehadisi daha geniş bir çerçeveye sokar ve düşünmeye iter. Klasik anlatımın yetersizliğini gören bir dehanın anlatım tarzı.
İdraki meali bu küçük akla gerekmez
Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez.

Altıncı sözün final kısmında kinaye örtüsünü kaldırır. “Amma o padişah ise ezel ebed sultanı Rabbin, Halıkındır. O çiftlikler makineler, aletler, mizanlar ise  senin daire-i hayatın içindeki cisim, ruh ve kalbin ve onlar içindeki göz ve dil, akıl ve hayal gibi zahiri ve batıni hasselerindir. Ve o Yaver-i Ekrem ise Resul-i Kerimdir. Ve o ferman-ı ahkem ise Kur’an-ı Hakimdir…”

Yaver-i Ekrem ismini Onuncu sözde daha şumüllü anlatır. Onbirinci sözde Yaver-i Ekrem kainatı, insanı, namazı manalandırmak için konuşurken, altıncı sözde nefis ve malı satmayı öğretir, eğitir. Onuncu sözde de öldükten sonra dirilmenin yeni boyutlarını açar. Bediüzzaman anlatıcı olarak  onun yanına götürür, anlamakta sıkıntı çeken problematik kahramanını. Sungur Abi köy enstitüsünde marksizmi okur. Problematik kahraman olur, gelene gidene içinde doğan şüpheyi anlatır, cevaplar arar, marksizmin en büyük derdi problematik kahramandır. Bediüzzaman da problematik kahramanlar üretir. Bediüzzaman ile Marksizm birbirlerine mukabil  problematik kahramanlar icad ederler. Marksist estetikçi Lukas bu tabiri kullanır. Haşirdeki suretlerde serseri olan adam promlematik kahramandır. Marksistler problematik kahramanlarının Bediüzzaman’ın metinlerinde nasıl yıkıldığını görmek istemiyorar, çünkü bu ülkede Bediüzzaman alışılmış ülfet edilmiş bir zarftan çıkarılamıyor, anlatılamıyor. Ne yapalım?

Anlatıcı veya makul adam ikinci adamı alır bir yere götürür. Orada Yaver-i  Ekrem ile karşılaşır. “Gel gidelim şu adada büyük bir içtima var, bütün memleket eşrafı oraya toplanmışlar, bak pek büyük nişanı taşıyan bir Yaver-i Ekrem bir nutuk okuyor, o şefkatli padişahından bir şeyler istiyor. Bütün ahali evet evet biz de istiyoruz diyorlar. Onu tasdik ve teyid ediyorlar. Şimdi dinle padişahın sevgilisi diyor ki; Ey bizi nimetleriyle perverde eden sultanımız. Bize gösterdiğin nümunelerin ve gölgelerin asıllarını, membalarını göster ve bizi makarr-ı saltanatına celbet. Bizi bu çöllerde mahvettirme, bizi huzuruna al, bize merhamet et. Burada bize tattırdığın leziz nimetlerini orada yedir. Bizi zeval ve tebid ile tazib etme. Sana müştak ve müteşekkir şu muti raiyyetini başıboş bırakıp idam etme diyor ve pek çok yalvarıyor.”

Bu duaya hakim olan ahiret isteğidir. Her cümle ahiret inancına göre kurulmuş. Asıllar, membalar, makarr-ı saltanat, çöller, huzuruna almak, orada yedirmek, tazib etmek. Burada tam ahiret inancını talep eden bir dua.

Haşir burada Yaver-i Ekremin en güzel maksududur, o en güzel isteği yerine getirmenin gerekçesini onun ağzından duyulan dualara istinaden anlatır anlatıcı veya Bediüzzaman. Çünkü Bediüzzaman hem haşir anlatısının karakteri hem anlatıcıdır, karakter anlatıcıdır. Bazan onun elbisesini giyer bazen çıkarır objektif bir noktaya taşır kendini, panoramik bakar. Bazan onunla birlikte yürür.
Kah çıkarım göklere ben seyrederim alemi
Kah inerim yerlere ben seyreder alem beni.

“Acaba bu kadar şefkatli ve kudretli bir padişah, hiç mümkün müdür ki en edna bir adamın en edna bir meramını ehemmiyetle yerine getirsin, en sevgili bir Yaver-i Ekreminin en güzel maksudunu yerine getirmesin?”

Onuncu sözde, altıncı ve onbirinci sözde Yaver-i Ekrem ismini kullanması bir anlatma harikasıdır, her bahiste bahsin ana temasına uygun konuşur Yaver-i Ekrem. Dostoyevski’nin kahramanı Raskolnikof, Hugo’nun Janvaljan Bediüzzaman’ın kahramını Yaveri Ekrem. Var, kıyas eyle. Ah Üstadım ah... Bediüzzaman kinaye mesafesi ve temsili hikaye ile kahramanlaştırır.

On ikinci surette yine Yaver-i Ekrem olaylar kadrosundadır. Ahiret teması doğrultusunda anlatıcı kahramanı ile o beldeye giderler. “Bahusus gel sana, oniki suret kuvvetinden daha kuvvetli bir bürhan daha göstereceğim. İşte gel bak! Şu uzakta görünen cemaat-i azime içinde evvel adada gördüğümüz büyük nişan sahibi Yaver-i Ekrem bir tebligatta bulunuyor. Gidelim, dinleyelim. Bak o parlak Yaver-i Ekrem bak o pek yüksekte talik edilmiş fermanı azamı ahaliye bildiriyor ve diyor ki ‘Hazırlanınız başka daimi bir memlekete gideceksiniz. Öyle bir memleket ki bu memleket ona nisbeten bir zindan hükmündedir. Padişahımızın makarr-ı saltanatına gidip merhametine, ihsanlarına mazhar olacaksınız, eğer güzelce bu fermanı dinleyip itaat etseniz! Yoksa isyan edip dinlemezseniz, müthiş zindanlara atılacaksınız, gibi tebligatta bulunuyor. Sen de görüyorsun ki o ferman-ı azamda öyle icazkar bir turra var ki hiçbir vecihle kabil-i taklid değil. Senin gibi sersemlerden başka herkes, o ferman padişahın fermanı olduğunu bilir. Ve o parlak Yaver-i Ekrem’de öyle nişanlar var ki senin gibi körlerden başka herkes o zatı padişahın pek doğru tercüman-ı evamiri olduğunu yakinen anlar. Acaba o Yaver-i Ekrem o ferman-ı azamla beraber bütün kuvvetiyle dava edip tebliğ ettikleri şu tebdil-i memleket meselesi hiç kabil midir ki itiraz kabul etsin? Evet kabil değil, illa ki bütün şu gördüğümüz her şeyi inkar  edesin.”

On birinci sözde Yaver-i Ekrem’in konuşmasını dinleyen insanlar kabul ederler. “Esselamualeyke ya eyyühül üstad Hakkan şöyle muhteşem bir sarayın senin gibi sadık ve müdakkik bir muarrifi lazımdır. Seyyidimiz sana ne bildirmişse lütfen bize bildiriniz.”

Bediüzzaman Yaver-i Ekremi üzerine yüklediği rolün perdesini aralar, hakikatı perdesiz anlatır. “Hikayede bir Yaver-i Ekrem’den bahsedilmiş ve denilmiş ki kör olmayan herkes onun nişanlarını görmekle anlar ki o zat padişahın emriyle hareket eder ve onun has bendesidir. İşte o Yaver-i Ekrem Resüli Ekremdir. Evet şöyle müzeyyen bir kainatın öyle mukaddes bir saniine böyle bir Resul-i Ekrem ışık şemse lüzumu derecesinde elzemdir. Çünkü nasıl güneş ziya vermeksizin mümkün değildir, öyle de Uluhiyet de peygamberi göndermekle kendini göstermeksiniz mümkün değildir.”

Bediüzzaman On birinci sözde de yine o perdeyi kaldırıp konuşur. “Ey nefsimle beraber beni dinleyen arkadaş. Hikaye-i temsiliyede demiştik, bir adada bir içtima var. Bir Yaver-i Ekrem bir nutuk okuyor. Onun işaret ettiği hakikatler şöyledir ki, gel bu zamandan tecerrüd edip  fikren asr-ı saadete ve hayalen ceziretül Arab’a gidiyoruz. Ta Resul-i Ekrem’i vazife başında ve ubudiyet içinde görüp ziyaret ederiz.”

Ne kadar canlı ve şimdiki zamanı sabitleştirerek anlatır. “Bak o zat nasıl ki risaletiyle hidayetiyle saadet-i ebediyenin sebebi husülü ve vesile-i vusülüdür, onun gibi ubudiyetiyle ve duasıyla o saadetin sabeb-i vücudu ve Cennetin vesile-i icadıdır.”

Bediüzzaman Haşir Risalesinde Yaver-i Ekrem diye bir kurmaca şahıs icad etmiştir, onun gözüyle bakar, onun yaşadığı beldeye gider, onu haşrin kahramanı ile birlikte dinler, aradaki perdeyi zaman zaman aralar gerçek kimliğini gösterir. Bu şahıs Bediüzzaman’ın anlatım teorisinde önemli bir yer bulmuştur. Kimsenin aklından geçmeyen bir kinaye mesafesi okuyucunun anlayışına bağlı bir yorum tarzıdır. Altıncı Söz, On Birinci Söz ve Haşir Risalesinde Yaver-i Ekrem karakteri yeri geldikçe olay örgüsünün içinde anlatıcı adına konuşur.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (9)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.