Hasais-i Bediüzzaman

Mehmet Ali KAYA

Bediüzzaman ömrünü “İman ve Kur’âna” hizmete adamış bir büyük müceddid ve müçtehittir. Hayatını “İmana Hizmete” adamıştır. Kalbini ve gönlünü Allah’a açmıştır. O kalbe başka bir şeyin girmesine fırsat vermediği için Allah kelamı olan Kur’ân-ı Kerimi asrın idrakine sunmak için ilhama mazhar olmuştur. Tecdidin gereği sünneti ihya etmek olduğundan fesadın en büyüğünün yaşandığı bu zamanda “Sünneti ihya” mesleğini takip etmiştir.

Ebedi bir davanın temsilcisi olan Bediüzzaman’ın diğer İslam bilginlerinden farklı özellikleri olmalıdır. Bediüzzaman’ın “İman ve Kur’ân” davasına liyakatini gösteren üstün özellikleri vardır. Bunlardan tespit edebildiğimiz bir kısım siyreti şöyledir:

1. Kendisine yalnız Kur’an-ı Kerimi rehber edinmesi: Bediüzzaman Kur’andan başka merci tanımamıştır. Bütün meselesini Kur’andan çıkarmış ve Kur’ân-ı Kerime dayandırmıştır.

2. İstiğnâsı: Bediüzzaman hiç kimseden yardım almaz, hiç kimseye minnet etmezdi. Yalnız Allah’a dayanır ve Allah’a güvenirdi. Ehl-i Beytten olduğu için kendisine sadaka ve zekât almak caiz değildi. Bu nedenle sadaka ve zekât kabul etmez, talebelerinin de almasına razı olmazdı. Hatta istiğnanın zirvesinde olduğu için “dinin ve ilmin izzetini korumak amacı ile” karşılıksız hediye dahi kabul etmezdi.


3. Hiçbir âlime soru sormaması ve sorulan bütün suallere cevap vermesi: Bediüzzaman’ın bu özelliği ulemaya olan saygısından ve ilimlerine olan güveninden kaynaklanmaktaydı. “Benin ulemanın ilmine güvenim vardır, ancak benim ilmimden şüphesi olan varsa sorsun cevap vereyim” derdi. Hiçbir âlimi mahçup etmek istemezdi. Sorulan bütün sorulara cevap vermesi ise onun ilhama ve kuvve-i kutsiyeye sahip olduğuna delildir. Zira “Bana sorunuz. Her suale cevap verilir” diyen Hz. Ali’nin soyundan geldiğinin ve manevi bir evladı olduğunun bir delili de budur.

4. Sünneti ihyada emsalsizdi: Bediüzzaman peygamberin (sav) sünnetini ihyaya o derece değer verirdi ki “şeâirden olan sünneti terk etmemek için” defalarca ölüme meydan okumuş, “bu sarık bu başla beraber çıkar” diyerek sünnet olan sarığı asla başından çıkartmamış, “Türkçe ezan ve kamet” okumayanlar hapislere atıldığı zaman “Şeâir ve Sünnet olan ezanı okuyarak” hapislere girmiş ve idam ile yargılanmıştır. Sünnete bu derece değer veren Bediüzzaman Allah’ın farzlarından asla taviz vermesi mümkün müdür? (Farz olan tesettür gibi ibadetleri dahi tevil ve tefsirlerle sulandıranların kulakları çınlasın!)


5. Evlenmemesi: Bediüzzaman dünya zevki namına hiçbir şeyi bilmediğini ifade eder. Hayatı bütün mücadele ve mahrumiyetlerle geçen Bediüzzaman’ın “İman ve Kur’an” davasının tehlikede olduğunu görerek bu davanın ihyası için bütün aklını, fikrini ve zamanını verdiği için evlenmeye fırsat bulamamış olmasını ve bu olağanüstü fedakârlığını eksiklik olarak görenlerin ne derece hakikatten habersiz olduğunu ve itham edenlerin ne kadar insafsızca davrandığını insafı olanların insafına havale ederiz. (“İnsaf dinin yarısıdır” buyuran peygamberimize salat-ü selam olsun.)

6. Şahsını merciiyetten azletmesi: Bediüzzaman “Zaman cemaat zamanıdır. Baki hakikatler fani şahıslara ve şahsiyetlere bina edilemez” diyerek bütün İslam bilginlerine ve mutasavvıflarına muhalif olarak şahsını merciiyetten azletmiş ve mü’minlere Kur’ân-ı Kerime ve onun bu zamanda manevi bir tefsiri ve mucizesi, asrın idrakine hitabı olan Risale-i Nur’a yönlendirmiştir. Bu asrın münevver ve medeni insanlarını şahıslara bağlanarak onların yanlışlarını müdafaa etme gibi bir yanlışa düşmekten korumuş ve doğrudan hak ve hakikate, kitaba ve Kur’an ve Sünnet ilmine yönlendirmiştir. Ehl-i ilim ve ehl-i tasavvufun “Bana bağlanın sizi kurtarayım” demesine mukabil Bediüzzaman “Kur’an ve Sünnete bağlılığınızı gösterin ki kurtulasınız” demiştir.


7. Harama bakmaması ve hiçbir şeyi unutmaması: Bediüzzaman o derece haramdan ve harama nazardan sakınırdı ki hiçbir kadına tanıyacak derecede bakmazdı. Bitlis Valisi Ömer Paşanın konağında beş sene altı adet kızı ile beraber kaldığı halde birisini dahi tanıyamamaktaydı. Herkes bu hale hayret ederdi. O da “İlmin izzetini korumak beni baktırmıyor” derdi. Harama nazar nisyan verdiği için Bediüzzaman asla unutmazdı. Bir kitabı bir defa okumakla ezber eder, en ağır bir metni bir defa okumakla hıfzına alırdı. Bu da Bediüzzaman’ın en meşhur özelliklerindendir.

8. Üzerine sinek konmaması: Bu da Bediüzzaman’ın “Ehl-i Beytten” olduğunu gösteren özelliklerindendir. Zira Ehl-i Beytin üzerine sinek konmadığı ve onları taciz etmediği meşhurdur.

9. Sakal bırakmaması: Bediüzzaman hayatında hiç sakal bırakmamıştır. Bu Bediüzzaman’ın bir içtihadıdır. Sakal sünnet olarak kabul edilmiş fıtrî bir haldir. Peygamberimiz (sav) elbette sakal bırakmıştır ve sakal peygamberimizin (sav) bir sünneti olarak ümmet tarafından kabul edilerek işlenen bir ibadettir. Ancak Bediüzzaman Said Nursi hazretleri gençliğinden itibaren sakal bırakmayarak bu zamanın ehl-i imanına ve Müslümanlara fiilî bir içtihat yapmış ve onları büyük bir sorumluluktan kurtarmıştır.

Şapka’da olduğu gibi bu Bediüzzaman’ın bir fetvasıdır. Nasıl ki İslam uleması “şapkayı şaka ile dahi olsa başına koyan küfre girer” diye asla cevaz vermediği halde Bediüzzaman “kanunla ve cebirle olduğu için istemeyerek ve kalben taraftar olmayarak giyen küfre girmez” diye fetva vererek ehl-i imanı büyük bir mesuliyetten kurtarmış ise, aynı şekilde “sakal bırakmayan ve sakallarını kesen harama girmiş olur” diyenlere mukabil “Sakalı sünnet üzere bıraktıktan sonra kesmek haramdır. Yoksa sakal sünnettir; bırakmamakla kişi günaha girmez, yalnız bir sünneti terk etmiş olur” diyerek resmi kurumlarda sakal yasağı olduğu için kesmek zorunda kalan memurları, askerleri ve kamu görevlisi olan tüm mü’minleri sorumluluktan kurtaran bir fetva vermiştir.

Kendisi de her zaman hapse girmek ve orada da sakalı mecburen kesmek zorunda kalacağı için “sakal bıraktıktan sonra kesmek haramdır” diyen İbn-i Hacer (ra) gibi Şafii ulemasının fıkhına uyarak sakal bırakıp sonradan harama girmek durumunda kalmaktan ise “İman ve Kur’ana hizmet gibi” farz bir görevi yapmak için sakal sünnetini terk etmiştir. Bunun kefareti olarak da 27 sene hapis ve sürgün hayatı yaşamıştır. Bu konuda Bediüzzaman’ı itham etmek en azından insafsızlıktır. (“İnsaf dinin yarısıdır” buyuran peygamberimize salat-ü selam olsun.)

 

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.