Hamas’ın iktidarı ve başarı şansı

Mehmet Ali KAYA

HAMAS 1987 yılında İsrail’in Gazze Şeridine havadan yaptığı saldırılar ve aralarında çocukların da bulunduğu yaklaşık 600 Filistinlinin öldürülmesi üzerine kurulan bir örgüttür. Örgütün açılımı “İslami Direniş Hareketi” şeklindedir. Örgüt İsrail’e karşı ayaklanmayı ve cihadı başlattığı gibi İsrail’de bir dizi saldırı da düzenleyerek adını duyurmuştur.

Örgütün uzun vadedeki hedefi İsrail’in kurulduğu 1948 yılından itibaren elinde tuttuğu topraklar üzerinde “Filistin İslam Devletini” kurmaktır. Bu sebeple İsrail, ABD ve AB tarafından “Terör Örgütü” olarak kabul edilmektedir. Ancak yandaşları ve Filistin halkı tarafından ise işgale karşı Filistinlileri koruyan meşru bir mücadele gücü olarak görülmekte ve desteklenmektedir.

HAMAS’ın kuruluşunda Mısır “İhvân-ı Müslimîn Cemaatinin” bir kısım militanlarının büyük desteği olmuştur. Bundan dolayı örgütün Mısır’daki İhvan-ı Müslimin cemaatine büyük bir bağlılığı vardır ve bunu 14 Aralık 2008 yılında 21. Kuruluş Yıldönümü kutlamaları sırasında “bağlılık yemini” ederek göstermiştir. Örgütün halktan büyük destek bulmasının sebebi faaliyetlerini daha çok okul, hastane, dini kurumların inşası gibi alanlara kaydırmış ve sosyal programlara ve yardımlara ağırlık vermiş olmasıdır.

Örgüt sosyal faaliyetler ve yardımlar yanında askerî faaliyetlerde de bulunmaktadır. Bunu yürüten de İzzettin El Kassam’dır. Bu sebeple kurduğu Tugaylara İzzettin El-Kassam Tugayları denilmektedir.

Hamas İsrail’e yaptığı intihar saldırıları ile de kendisini öne çıkardı. Mart 1996 yılında İsrail otobüsleri hedef alınarak yaklaşık 60 İsrailli öldürüldü.  İsrail’in saldırıları Filistin Yönetimini zayıflatırken Hamas’ı güçlendirdi. İsrail Hamas liderlerinden Şeyh Ahmed Yasin ve halefi Abdülaziz el-Rantisi’yi bu sebeple öldürmüştür. Buna rağmen Hamas güçlenerek faaliyetlerine devam etmiştir.  

Batılıların ve İsrail’in Hamas’a müsaade etmelerinin sebebi ise örgütün Arafat liderliğindeki FKÖ ile çatışma içinde olmasıdır. Bu nedenle Hamas kuruluşu döneminde ABD ve İsrail tarafından FK֒nün gücünü kırmak amacı ile faaliyetlerine göz yumulmuştur. Seçim öncesi yapılan anketlerde Hamas’ın güç kazanacağı öngürülüyor; ama El-Fetih’in bu derece güç kaybedeceği düşünülmüyordu. Bilhassa Arafat’ın ölümünden sonra onun yerine geçen Mahmut Abbas’ın Arafat’ın tersine Batı ve İsrail ile uzlaşma politikaları izleyerek Arafat’ın sert politikasını terk etmesi El-Fetihin halk nezdinde güç kaybetmesine Hamas’ın da güç kazanmasına sebep olmuştur.

2004 yılında El-Fetih lideri Yaser Arafat’ın ölümünün ardından Filistin Yönetimi Liderliğine Mahmud Abbas geldi. Abbas, Hamas’ın roket saldırılarını eleştirerek bunun İsrail’e zarar vermediğini bilakis İsrail ordusunun ağır misillemesini provoke ettiğini kaydetti. Bütün bunlara rağmen Hamas halkın desteği ile 2006 yılında Filistin Yönetimi Genel Seçimlerine katılarak seçimi kazandı. 25 Ocak 2006 tarihinde Filistin’de yapılan seçimlerde Hamas % 55 oy alarak 132 sandalyeli meclise 76 milletvekili soktu. El-Fetih ise oyların % 43’üni alarak 43 milletvekili çıkarabildi. Diğerleri ise bağımsızlar arasında paylaşıldı. Seçim AB gözlemcileri nezdinde yapıldı ve seçim çok âdil bir seçimdi. Hamas’ın seçimleri kazanması 40 yıllık El-Fetih iktidarının sonu olmuştu. Daha önce yapılan yerel seçimlerde de Hamas, El-Fetihe karşı büyük bir başarı kazanmış bu da İsrail dahil batılı ülkeleri endişeye sevk etmiş ve Filistin yönetimine Hamas’ın seçime sokulmaması yönünde baskı yapılmıştı. Batının El-Fetihi ve Mahmut Abbas’ı desteklemesi işe yaramamıştı. Bu sebeple de seçimden sonra Hamas, El-Fetih’in güvenlik güçlerini tanımadı.

Seçimi kazanarak Filistin idaresini ele geçirdikten sonra İsrail’i tanıma, geçici barış anlaşmalarına uyma ve silahlı mücadeleyi bırakma çağrılarını reddeden Hamas, İsrail’in işgali devam ettiği ve Filistinlilerin ölümlerinden sorumlu oldukları sürece daimi bir ateşkes imzalamayacağını bildirmiş; ama buna rağmen Hamas İsrail’in 1967 yılında işgal ettiği Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Doğu Kudüs’ten çekilmesi karşılığında on yıllık bir ateşkes önererek barışçı olduğunu da göstermiştir. 

Hamas, 2006 seçim zaferinin ardından El-Fetih ile daha şiddetli bir iktidar mücadelesine girişir. Hükümet olduktan sonra da El-Fetih’in güvenlik güçleri ile haftalar süren çatışmalar sonucu Gazze şeridinin kontrolünü tamamen ele geçirerek iktidara tamamen hakim olmuştur. (06 Ocak 2009, Salı / Zaman)
**

ABD Ortadoğu’ya Demokrasi getirmeye çalıştığını her defasında söylemektedir. Son hedefi olan Filistin’de seçim sonucu iktidara gelenlerin İsrail ile nihaî barış sağlanacağını düşünüyordu. Ama seçimden “Terör Örgütü” olarak gördüğü “Hamas” kazandı. Bu da ABD’nin bütün planlarını alt-üst etti.

Seçimden sonra da Gazze ablukaya, ekonomik ambargoya alındı ve Hamas’a karşı ayaklanması istendi. Haziran 2008’de ateşkes anlaşması yapıldı, ambargo kalkacak ve taraflar birbirine saldırmayacaktı. Ama İsrail ambargoyu kaldırmadı. Hamas da ambargo kalkmadığı için ateşkesi tanımayacağını açıkladı. Altı aylık ateşkes süreci içinde İsrail 53 defa taciz etmiş ve 329 füze fırlatmıştır.

İsrail’in 2005 yılında Gazze’den çekilmesi, bu topraklarda çıkarının kalmaması sebebi iledir. Bugün oraya tekrar girmesinin sebebi ise Hamas’ın üssü haline gelmiş olmasıdır. İsrail bu üssü ortadan kaldırmak istemektedir. İsrail ve Batılılar El-Fetih örgütünü muhatap kabul etmekte bu sebeple bu örgüt hala etkili olmaya devam etmektedir. Hamas’ın batıda bir “Terör Örgütü” olarak isimlendirilmesi de İsrail’in yaptıklarının savunabileceği bir söylem imkânı sağlamaktadır. İsrail’in politikası bire bindir. Gazze taarruzunun sebebi budur. Ancak başarı şansı çok azdır. Çünkü Hamas bir noktada halk demek. Her evde en az bir Hamas militanı var. Herkesi öldürmek lazım; bu da mümkün değil... Arap ülkelerinin halkı da Hamas’ı desteklemekte ve Filistin problemine duyarlı olmadıkları için idarelerini eleştirmektedir.

Hamas şeriat ile devleti idare etmeyi amaçlayan bir politika takip etti; ama ne derece başarılı oluğu tartışılır. Nitekim El Kâide Örgütü Hamas’a çağrıda bulunarak Gazze şeridinde şeriatın uygulanmasını istemiştir. El-Kâide’nin bilinen ismi Eymen Ez-Zevâhirî’ye ait bir bildiride Hamas’ı da El-Kâide ile beraber olmaya davet ederek ancak bu şartlarda Hamas’ın İsrail ve ABD’ye yönelik saldırılarını destekleyecekleri ifade edilir.

Hamas, El-Fetih’in terk ettiği mücadele çizgisini sahiplendiği için etkisini artırdı ve başarılı oldu. Kısa vadede başarılı olsa da uzun vadede bunu başarabilecek gibi gözükmemektedir. Çünkü ideolojik bir düşünceye sahip olduğu için demokratik uzlaşma ve diplomatik kültüre sahip değildir. Din temelli ve şeriat devleti peşinde koştuğu için de bunun dışındaki tüm sistemlere kapalı bir yapıya sahiptir. Din temelli bir yaklaşımın çok dinli bir bölgede birliği sağlaması mümkün olmadığı gibi, emperyalizm karşısında da uzun süre direnme ve bölgedeki mücadeleleri birleştirebilme ihtimalini ortadan kaldırmaktadır. Zira, emperyalistlerin Ortadoğu’yu parçalarken etnik ve din temelli çatışmalar çıkarma stratejisi Hamas’ın başarısını daha işin başında geçersiz kılmaktadır.

İsrail’in son saldırısının sebebi ABD’de Obama iktidarında barış görüşmeleri başlatma ihtimaline karşı İsrail çıkarlarını korumaya yöneliktir. Bu arada İsrail Filistin halkını cezalandırarak Hamas’ı eritmeyi amaçlamaktadır. Bu konuda ne derece başarılı olur? Amaçlarına ulaşabilir mi? Bu da çok zor gözükmektedir.

Bu arada Hamas’ın Ortadoğu’dan, Mısır’dan ve Arap devletlerinden destek görmemesinin sebebi de “Örgüt Kültürüne” sahip olması ve kendi devletlerinde de bulunan “İhvan-ı Müslimin” “İslâmî Cihad” “El-Kâide” ve “Hizbullah” gibi örgütlerin az da olsa desteğini almış olmasıdır. Ayrıca bu devletlerin halkına demokratik bir seçim zemin açtığı zaman bu örgütlerin Hamas gibi kendi ülkelerinde halkın desteğini alarak mevcut idareleri zor durumda bırakma korkusudur. Bunun sebepleri vardır.

Her şeyden önce, Hamas ile İslâmî Cihad ve İhvan-ı Müslimîn arasındaki ayrılık inanç ve ideolojik değildir; bir takım temel ilkelerin yorumlanması ve önceliklere dayanır. İslâmî Cihad kurucuları da İhvan-ı Müslimîn’in kurucusu Hasan el-Bennâ’yı örnek alırlar. Bununla beraber fiilî mücadeleye öncelik verirler. İhvân-ı Müslimînin tedricîlik metoduna sıcak bakmazlar; ama aralarında bir sürtüşme de söz konusu değildir. Hamas’ın da fikri temelinde bu vardır.

Hamas sözcüsü İbrahim Goşe “İslamî davet ve cihad yolu birdir. İslâm bir inanç sistemi ve bir cihaddır. İslâmi hareket bu iki temel esasa dayanır. İç ve dış baskılar ve zor şartlar bu iki temel kuralı değiştirmez. İslâmî Cihad ve Hamas bu iki temel prensipten zevk alır. İslamî cihad fiilî cihadı öne alırken Hamas eğitim, hazırlık ve uygun şartların gözetilmesinin fiilî cihaddan önce geldiği kanaatini taşımaktadır. Bu önemli bir farklılık olmadığı için her iki hareketin birleştirilmesi için uzun süre ciddi çalışmaların yapıldığını belirtir. İleride tam bir birleşme sağlanacaktır” demektedir. 

2 Nisan 1995 yılında Gazze’nin Şeyh Rıdvan mahallesinde Hamas mensubu 6 kişinin suikast sonucu şehit edilmesi üzerine Hamas ve İslamî Cihad’ın ortak eylem planı hazırlamaları da aralarındaki dayanışmayı göstermektedir. İslâmî Cihad lideri Dr. Fethi Şi’âkî'nin şehit edilmesi üzerine Hamas’ın yayınladığı bildiride de “Biz Filistin İslâmî Direniş Hareketi olarak her bakımdan İslamî Cihad Hareketi kardeşlerimizin yanındayız” demişlerdir.

Bütün bunlar Ortadoğu’da kısa vadede barış ve anlaşma şansını azaltmaktadır. Uzun vadede ise Ortadoğu’nun ve İslam dünyasının barış ve kardeşliği ancak bundan yüz sene önce Bediüzzaman’ın Şam’da irad ettiği ve İslam Dünyasının hastalıklarını ve tedavi çarelerini saydığı “Hutbe-i Şâmiye” de mevcuttur. 

malikaya@risalehaber.com

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.