Küçüklüğümden beri sinema ve tiyatroya ilgi duymuşumdur. Ortaokul ve lise yıllarında Urfa’da 3 sinema vardı. Babamla gittiğim gibi kendim de sinemaya giderdim. Sonra Türk sineması krize girdi ve ahlaksız filmler türeyince sinemadan soğudum. İstanbul’a gelince de uzun bir müddet gitmedim. 1977’de Çağrı filmi vizyona girince Beyazıt’ta bulunan sinemada izlemiştim.
Çağrı, tüm Müslümanlar için devrim niteliğinde bir filmdi.
Çekim, aktörler, ses, müzik, senaryo, yönetim profesyoneldi.
Filmin yönetmeni Mustafa Akkad’dı.
Mustafa Akkad bu filmi çekebilmek için 27 yıl beklemiştir. 27 yıl içinde kendini yetiştirmiş, ama ideallerinden vazgeçmemiştir.
Sinemaya ilgi duyan her Müslümanın belki ideali bir Mustafa Akkad olmak, bir yeni Çağrı çekmektir.
Mustafa Akkad’ın yola çıkış hikayesini, aynı idealle yola çıkan sevgili yeğenim Muhammed Benek’in ödüllü kısa filminden seyretmiştim.
Kıymetli kardeşim İsmail Benek’le biz Urfa’dan tanışırız. Yollarımız zaman zaman kesişse de kader birimizi Ankara’ya birimizi İstanbul’a sevketti. Bu sebeple Muhammed’den haberim olmadı.
Muhammed’in vefat haberiyle sarsılmıştım.
Ardından çok güzel yazılar yazıldı.
Çok merak etmiştim, bu çok erken yaşta vefat eden delikanlı bu kısa ömürde neler yapmıştı, arkasında güzel anılar, güzel dostluklar onu takip ediyordu.
Oturup çektiği kısa filmleri izledim. Başta Mustafa Akkad’ın Halep’ten Amerika’ya, oradan Çağrı’ya uzanan yolu, ideali perdeye yansıttığı (Youtube’da izleyebileceğiniz) kısa filmi izledim. Allah Çağrı’nın konusu Hz. Muhammed Mustafa SAV’e de, O’nu sinemaya aktaran Mustafa Akkad’a, onun hikayesini filme aktaran Muhammed Benek’e de rahmet eylesin.
Bir mesajı olup da bu mesajı sinema diliyle aktarmak isteyenlerin işi, bilgisayar programlarıyla, yapay zekalarla bu işi yapmak daha da kolaylaştı.
Geçenlerde Bediüzzaman’ın hayatını dijital görüntüye aktaran bir yapay zeka ürününü izledim. Bölümler halinde yapılmış. İşin daha başında olunmasına rağmen oldukça başarılı. Teknoloji sayesinde çok daha güzelleri yapılacağından ümitliyim.
“Kutup yıldızını izlemek-1” başlıklı birinci yazımızda göz sağlığım sebebiyle basılı kâğıttan uzun süre kitap okuyamadığımdan bahsetmiştim. Okuyamazsak da inşallah birileri filme aktarır da biz de izleri demiştim.
Değerli dostum Hüseyin Yılmaz kadirşinaslık gösterip, son kitabı “Kutup Yıldızı”nın baskıya verilen son şekliyle pdf olarak bana göndermiş. Teşekkür ederim, büyük bir jest.
Bir yazarın yazdığı kitabı, kâğıttan okuyamıyor diye ücretsiz, ben talep etmeden, dijital ortamda okuyabileceğim şekilde göndermenin adını koyamadım. Kadirşinaslık, jest dedim ama yetersiz bulduğumdan tanımlamayı edebiyatçılara bıraktım.
“Kutup Yıldızı” Bediüzzaman’ın çocukluk yıllarını anlatıyor.
Yaşadığı coğrafyayı, insanların hayat öykülerini, devlet yönetimindeki sancıları, medreselerin halini anlatıyor.
Bizzat şahit olmasam da sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla romana konu olan bölgeleri karış karış dolaştı. Karavanıyla oralarda konakladı. Oranın havasını teneffüs etti, suyundan içti. Ve güzel bir roman yazdı. Tekrar tebrikler.
Romanın geçtiği coğrafyanın bir kısmını romanı okumadan kısa bir müddet önce gezmiştim. Bölge ile ilgili bir hazırlığım, bir yol haritam olmadan gezmiştim. Romanı okuduktan sonra “keşke romanı daha önce okusaydım da daha bilerek gezseydim bölgeyi” diye hayıflanmıştım.
Bölgeyi gezecekler için “Kutup yıldızı” iyi bir rehber, onu izleyin, okumadan gitmeyin.