Hâl ve mahall olarak Hz. Peygamber

Yusuf KAPLAN

Kafamız fenâ hâlde karışık! Oysa gerçekte kafa karışıklığı iyidir, eğer "kafa"nız varsa tabiî! Ve kafanızda et ve kemikten oluşan "baş" denen şeyin içinde hem şahsen sizin başınıza neler geldiğine, hem de insanlığın ve bütün varlığın başına neler geldiğine dâir "dikkat!" dedirtecek, dikkate değer "şeyler" varsa, kafa karışıklığı iyidir, iyi şeylere gebedir kafanız o zaman.

"Kafamız fenâ hâlde karışık" derken, iki temel varoluşsal soruna dikkat çekiyorum aslında: Filtresizliğe ve ezberciliğe.

Eğer dünyanın sadece sizden -sizin bakış açınızdan, sizin ülkenizden, sizin inancınızdan, sizin dünyanızdan vesaire- ibaret olduğunu, "siz"in etrafınızda döndüğünü düşüyorsanız, sizin "ezberci" olduğunuzu söyleyebiliriz: Miyop olduğunuza hükmedebiliriz rahatlıkla.

Miyop, görme-özürlü demektir; ama burada miyopluk, anlama-özürlülüğüne dönüşür.

* * *

Miyopun filtresi yoktur; daha doğrusu, filtreye ihtiyacı yoktur. Çünkü miyop, ezberci olduğu için, sadece kendisi, kendi inancı, kendi düşünceleri, kendi bakış açısı vardır; gerisi teferruattır, anlamsızdır. Ezberci'nin filtresi, sadece kendisidir. Ki bu, filtre fikrini de yok eden; insanın kendisini, kabiliyetlerini, yaratılış özelliklerini "bitiren", insanı ben'in mağarasına hapseden, yitiren bir şeydir.

Oysa filtre, ancak başka dünyaların, başka insanların, başka varlıkların da varlığını ve hakikatini tanımanın bir aracı, farkı fark etmenin "furkan"ıdır; bizim furkanımız, bize bütün varlığın isimlerini, mânâlarını ve hakikatini öğreten Kur'ân'dır.

Ezberci kişi, insanı, eşyayı, varlığı, dünyayı ya yalnızca hâl; ya da yalnızca mahall olarak algılar. Hâl, zamanla ilgili bir duruma; mahall'se mekânla ilgili bir duruma işaret eder.

* * *

Şimdi sıkı durun: Hz. Peygamber (sav), bizim için, bütün insanlar ve yaratılmış varlıklar için, hem hâl (asıl'a / öz'e taalluk eden birinci şehadet), hem de mahal (usûl'e / söz'e taalluk eden ikinci şehadet)'dir: Sadece Müslümanlara değil, bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmesinin sebeb-i hikmeti, O'nun, vahyi, "zaman"a (hâl'e) ve "mekân"a (mahall'e) büründürmekle yükümlü kılınmasıdır.

Başka bir deyişle, Efendimiz (sav), "cevâmiü'l-kelîm", yani "bütün sözlerin toplamı" olduğu için, hâl ve mahall, vahyî özün, söz'e döküldüğü, "söz"ün hakikat ve hayat hâline geldiği durum'lardır.

Şöyle de söylenebilir: Hâl ve mahall, melekût âleminden gelen vahyî özün, zaman-mekân veya başka bir düzlemde enfüs-âfâk boyutlarında varlığa bürünen mülk âlemi'nde temellük edilmesi keyfiyetidir.

Klasik İslâm düşüncesinde İbn Arabî'nin, çağdaş İslâm düşüncesinde ise Bediüzzaman'ın dikkat çektikleri gibi, Hakikat, zamanda ve mekânda hayata büründürülerek, zamana ve mekâna zamanlar ve mekânlar ötesi bir nitelik kazandırabilir yalnızca.

Zamanlar ve mekânlar ötesi bir nitelik kazan/a/mayan hiçbir söz, insanı ve eşyayı, bir bütün olarak kavrayamaz; sadece zamana ve mekâna, ya da yalnızca belli zamanlarda-mekânlarda geliştirilen, icat edilen düşünce, inanç ve varoluş biçimlerine hapseder. (Bunun bizdeki en çarpıcı örneği, üç tarz-ı siyaset olarak nitelendirilen Batıcılık, Türkçülük ve İslâmcılık'tır).

Zaman ve mekân kavramlarıyla karşıladığım, Hz. Peygamber'de tebeddün ettiğini / bedenleştiğini ve tecessüm ettiğini / cisimleştiğini söylediğim hâl ve mahall durumları, melekût âlemi'nden inen vahyî özün, zaman-mekân boyutlarında yani mülk âlemi'nde insanı, zaman ve mekân boyutlarını aşabilecek bir düzleme ulaşmasını sağlayan bir niteliğe bürünür ve hayata Rahman'ın nefesini ve Rahmânî bir ruh üfler.

* * *

Ezberci, Romalı'dır; Roma-insanı'dır: Romalı için dünya Roma'dan / garnizon'dan ibarettir: Romalı, efendi; diğerleri köledir: Roma'da, Roma'lı olmayan sürülür veya süründürülür.

Vahyin hakikat filtresine sahip kişi ise, Medineli'dir; Medine-insanı'dır: Medine'de Medineli olmayan sürülmez veya süründürülmez. Medineli için dünya, hakikat galaksisinin bir uzantısı, bir yansımasıdır: Orada herkes kendi farklılıklarıyla hakikat galaksisiyle buluşacak ve hakikate ulaşacak bir zeminde, bir hâl ve mahall'dedir.

Roma'da Romalının merkezde olması gibi Medine'de Medineli merkezde değildir: Hakikat merkezdedir: Hakkın hakikati.

Tıpkı Kendisi gibi bütün insanlığı ve varlığı Hakkın hakikatiyle hemhâl ve hemmahall olmaya çağıran Hz. Peygamber'in "hakikat feneri" merkezdedir ve insanların kafa karışıklıklarına ışık tutacak, kafa karışıklıklarını giderecek bir "ışık" saçmakta, medine'de medeniyetin tohumlarını ekmektedir.

Yeni Şafak

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.