Yunan mitolojisinde anlatılan, 1960'ta ölmüş Fransız yazar Alper Camus tarafından "Sisifos Söyleni" (efsanesi) adıyla kitaplaştırılan bir hikâye var.
Efsaneye göre, Sisifos bir kraldır ve mit tanrılarını kandırmak gibi ağır suçlar işlemiştir. Bu da tanrıların gazabının Sisifos üzerine çekilmesine, neticede de ağır bir ceza almasına sebep olmuştur. Sisifos'un cezası, bir kayayı dağın tepesine çıkarmaktır. Yakıcı güneşin altında ve tek başına kayayı tepeye çıkaran Sisifos'un asıl cezası da burada başlar zaten. Zira kaya, aşağı yuvarlanır. Sisifos, kayayı tekrar tepeye çıkartır; fakat kaya, tekrar aşağı yuvarlanır.Sisifos kayayı bin bir zahmetle tekrar tepeye çıkartır. Bu anlamsız eziyet, sonsuza kadar böyle devam eder.
Yazar, bu efsaneyi, kendisinin bulamadığı ya da üzerine kafa yormadığı için ulaşamadığı hayat mucizesinin insana veriliş gayesinin olmadığını, yani hayata bir anlam yüklemenin hayatı anlamlandırmanın boş bir gayret ve absürt bir arayış olduğunu anlatmak için kitaplaştırmış meğer. Doğrusu, bunu okuyunca, küçük dilimi yutmadım değil. Daha garibi, doktora sahibi bir arkadaşın da bu efsaneyi, yine hayatın anlamsızlığını kendince ispat için anlatması oldu. Hem de büyük bir heves ve alayı vala ile anlatıyor. Konuşmasının sonunda da "hayatın anlamı yok ama yaşamaya değer" demesin mi arkadaş! Anlamı olmayan hayat, niçin yaşamaya değer olsun ki? Yani anlamsız bir ömür sürenin kendisinin de yaptıklarının da bir anlamı olur mu?
Sisifos'un yukarı çıkardığı kayanın tekrar aşağı inmesi ve Sisifos'un aynı kayayı tekrar yukarı çıkarması, nasıl anlamsızsa; biz de hayatta hep aynı şeyleri tekrar ettiğimiz için, bizim hayatımız da anlamsız oluyormuş. Yani insanlar da Sisifos gibi, boş bir çaba ile ömürlerini geçirmiş oluyorlar, demeye getiriyorlar. Hâliyle, siz de boşuna "Hayatın bir gayesi, anlamı olmalı, arayıp bulmalıyım ve Sisifos gibi boş bir tekrar peşinde koşmamalıyım" demeyin, öylesine yaşayın, demek istiyorlar bu tip arkadaşlar. Bir insana verilebilecek en büyük ceza da bu olmalıdır herhalde. Yani daha ne ceza olabilir ki bir insan için? Kaçacak yerin yok, bu saçmalığa boş ve anlamsız fiilleri icraya mahkûmsun, demek kadar büyük bir ceza olabilir mi?
Bütün kâinatın uğruna durmadan çalıştığı hatta devamı için adeta göz bebeği gibi sakındığı hayat, saniye saniye hiç ile çarpılacak ve sonuçta hayatın her anı kadar bir absürtlük ortaya çıkacak. Göğsüne "Bu insan anlamsızdır ve her saniye anlamsız işlerle uğraşmaktadır." levhası asılan bir insan düşünün. Bu insan, devamlı karşınızda durmuş olsun. Sadece senin karşında değil ışığını ve ısısını gönderen Güneş'in; etini, sütünü, deri ve yününü veren koyunun; balık köftelerini önüne atan denizin; meyvelerini yediren ağaçların karşısında duran böyle bir insan hayal edin. Neticede onların da emeği heba olmakta; bütün kâinat envaı ile birlikte büyük bir anlamsızlığa kurban edilmektedir. Hayatın anlamı olmayınca, bu olur.
Sisifos'a verilen ve hayatı anlamsız bir tekrara mahkûm eden bu cezaya, biz niye razı olalım arkadaş? Ya da bu hikâyeyi "Hayat anlamsızdır, onda anlam aramayın." gibi bir tez için kullanmak, yazmak ve bir de onu bir hayat felsefesi olarak insanlara sunmak, biraz ayıp olmuyor mu?
Bunları okuyup bazılarını dinlerken 11. Söz'ü bir daha hatırladım. Oradan birkaç cümleyi yazıp başımın üstüne asmıştım.
"Zannediyor musunuz ki vazife-i hayatınız yalnız terbiye-yi medeniye ile güzelce muhafaza-yı nefis etmek, ayıp olmasın batın ve fercin hizmetine mi münhasırdır? Yahut zannediyor musunuz ki hayatınızın makinesinde derecedilen şu nâzik letâif ve maneviyat ve şu hassas âzâ ve âlât ve şu muntazam cevarih ve cihazat ve şu mütecessiz havas ve hissiyatın gaye-i yegânesi, şu hayat-ı fâniyede, nefs-i rezilenin, hevasat-ı süfliyenin tatmini için istimaline mi münhasırdır."
İnsanın hayat vazifesi, sadece yukarıda anlatılanlar gibi yani "ye, iç ve boşalt" kelimeleri ile ifade edilen tekrarlardan ibaret olsaydı; insanın, bu üç vazifeyi bizden daha nitelikli yapan hayvandan bir farkı kalır mıydı? Adeta bir pislik makinesine dönmüş olmaz mıydı insan? Bu da bir insana yapılabilecek en büyük kötülük ve dahası, affı imkânsız bir ayıp; Sisifos'a verilen absürt ceza gibi bir ceza olmuş olmaz mı? Gerçekten bu mantığı anlamaya, çözmeye çalışıyorum. Bu tip yazılara da ara sıra göz atıyorum; bazen konuşmaları da dinliyorum. Yani biraz empati yapmaya çalışıyorum.
"Semere-i âlem ve en câmi, en bedi, en aziz, en zayıf, en lâtif bir mucize-i kudret olan insana" anlamsızlık, başıboşluk, gayesizlik yüklemek ve uğruna çalışan kocaman kâinatın başını abesle neticesizlikle bağlamak ve öyle zannetmek, öyle kabul etmek nasıl bir cinnet hâlidir? Bunu anlamakta zorlanıyorum ve anlamadığım için de izah edemiyorum hâliyle. Kâinatın anlamı yoktur, hâliyle hayatın da bir sahibi, vereni ve anlamı da yoktur; siz de bu değerli nimeti öylesine bulmuşsunuz, bir anlam peşinde koşmayınız, dedikten sonra ama bu öylesine bulduğunuz anlamsız hayatın tadını çıkarmaya bakın, demek için, filozof ya da şair olmaya; kocaman kocaman kitaplar yazmaya gerek var mıydı?
Ama bizim anlı şanlı bir şairimiz "En mühim vazifesi, müşahede ve şehadet, dellâlık ve nezaret olan insana" bakın ne tavsiye ediyor?
"Düşünme,
Arzu et sade!
Bak böcekler de öyle yapıyor.
Hayatı anlamsız bulup güya yaşamanın tadını çıkarmak; hayatı, hayvan gibi keyif ve lezzet ve eğlencelerle geçirip hayata anlam katan bu ince şeyleri düşünmeden yaşayanlar, gerçekten, akılları yanında olarak dedikleri gibi yaşayabilirler mi peki? Yaşayamazlar. Akıl bu başta olduğu sürece yaşayamazlar. Onun için, birçoğu intiharı seçmiş. Seçemeyenler de esassız tesellilerle kendilerini avutuyor sadece. Birkısmı da medeniyet fantazileri ile aklı uyuşturup durumu idare etmeye ya da ye'is ve küfr-ü mutlak karanlıklarında düşe kalka yaşamaya çalışıyorlar.
Evet dostlar, Hakîm-i Mutlak olan Allah'tan abes bir şey gelmez. Yani Allah hikmet sahibidir. Bir büyük dağa bir küçük taş gibi muvakkat ve cüz'i bir gayeyi takmaz. Bu, akıl ve hikmete uygun gelmez. Kâinat genişliğinde istidadı ile insan, burada ekiyor ve ekiliyor, ahirette mahsul alacak. Yani hakikî insan olmaya namzet durumunda.
Selam ve dua ile.