Son yazımızda hizmet, dava ve gönül insanı Şener Dilek Abinin kitabını tanıtmaya, bölümleri hakkında bilgiler vermeye çalışmıştık. Bu yazımızda biraz da kitaptan bölümler paylaşarak, kitabı yakînen tanımaya devam ediyoruz.
Nurları okuyup anlamada, şerh ve izahta Şener Dilek Abiye yetişmek cidden zor. Kitap yine kendi ifadesiyle "Uzun tecrübeler sonunda süzülmüş, arındırılmış, yıllar içinde filtre edilmiş düşüncelerin; uykusuz gecelerin ve katlanılmış fedakârlıkların meyveleridir." El hak öyledir.
Risale-i Nur ve hizmeti denilince aklıma, hep üniversiteli yıllarımız gelir. Biraz kitap okuyunca, sanki fişimiz prize takılmış gibi duramaz olur; hemen kalkıp bu hakikatleri birilerine aktarma ihtiyacı hissederdik. Üniversitelerin kayıt ve açıldığı dönemlerde, seferberlik hâli ilan eder, öğrencilere ulaşmanın yeni yollarını arardık.
Kitapta da zaten eskiye bayağı göndermeler yapılıyor. İkinci bölümün ilk suali şöyle: "Eski dönemlerde sayı itibarıyla azdık ama kabına sığmayan bir şevkimiz, çok ciddi bir gayretimiz, bütün âleme hakikatleri duyurma adına faaliyetlerimiz vardı. Bunlar, bir derece azaldı. Bu azalmanın sebeplerinden birisi, bizdeki şevk ve gayretin azalması mıdır? Yoksa, rehavet mi bizi vurdu? Dünyanın cazibesi mi hızımızı kesti? Ne oldu bize? Niçin şevkimizi kaybettik? Şimdi, bu durumda hizmet sorumluluğu ve kulluk şuuru adına bir ömür boyu şevkimizi ziyadeleştirmek için neler yapmalıyız? Hangi gayret ve faaliyetleri daha ziyade gündemimize taşımalıyız? Şevkimizi ziyadeleştirmek adına ne yapmalıyız? Ne gibi tedbirlere müracaat etmeliyiz?" Kitapta bu suale, altı nokta ile cevap verilmeye çalışılıyor.
Kitabın üçüncü bölümünde işlenen "haml ve hazm" sırları var ki bu iki sırrı, İhlas Risalesindeki düsturların birer tanzimi olarak görmek mümkün. "Haml, dava-yı Kur'aniyeyi omuzlarına almak, hizmet yükünü bir ömür boyu yıkmadan, dökmeden, gevşetmeden, sulandırmadan ve incitmeden; sadakat, sebat ve metanetle iffet ve istikametle, takva ve ubûdiyetle götürmektir."
Bu tarifi okuyunca, vakıfâne kaldığımız dönemde Münâzarat'ın yeni baskılarında geçen ve odamıza astığımız "Çabuk ye'se inkılâp eden hamiyet, hamiyet değildir." cümlesi gözümün önünde canlandı. Hizmette bulunmak önemli, ama bunu sarsılmadan ve sulandırmadan bir ömür boyu sürdürebilmek, daha önemli.
'Hazm'ın ise, Nurları okuyup hazmetmek; bir de nefse çok ağır gelen kardeşlerini hazmetmek cihetleri var ki bu zor olan hazm da "iki ceset ve bir tek ruh" manasını hatıra getiriyor. Kitapta bu manalar örnekleriyle anlatılıyor.
Hazmın, bir de şerh yönü var ki nurların şerhine itiraz edenlere de hayatın çeşitli uygulamalarından tatminkâr cevaplar verilip ve izahlar getirildikten sonra konu "Evet, şerhler hayatın yaşanan ve vazgeçilmez gerçekleridir. Bu nedenle, ehl-i hikmet, ehl-i tahkik, şerhi tartışmaz, şerhin kalitesini tartışır." cümleleri ile bitiriliyor.
Şener Dilek Abi bu bölümü "Bak! Afrika, aç ve susuz. Avrupa, sarhoş ve serseri. Amerika çapulcu ve dönek. Asya, lâkayt ve tembel. Çin, uyuz ve zalim... Demek, gayret lazım, aşk- İslamiyet lazım, tebliği dert edinmek lazım. Demek, görev ve sorumluluğumuz ihlâs ve istikamet dairesinde muhtaçlara el uzatmak, onlara sahip çıkmaya çalışmaktır. Bu nokta-ı nazardan, işin küçüğüne ve büyüğüne bakılmaz. Hak namına ve hakikat hesabına olursa, yapılan her hizmet, teşhir edilen her imanî faaliyet güzeldir, hoştur ve mânen leziz ve kıymettârdır." cümleleri ile bitiriyor.
Yani demek istiyor ki bırakın şerhin lüzumlu olup olmadığını tartışmayı; hizmete, ne yaptığımıza, ne yapacaklarımıza bakın.
Evet dostlar, Nurları okumak, hazmetmek çok ehemmiyetli. Ama bu hakikatleri muhtaçlara iletme, ulaştırma yol ve yöntemi daha önemli. İşte, bu kitap bu konunun dertlisi olanlara; başka bir dertlinin yarım asrı geçen tecrübe ve tavsiyelerini anlatan rehber ve önemli bir tanzim niteliğinde.
Selam ve dua ile.