Bu kadar edebî metin okumuşuz, hiçbirinde fihriste denk gelmedim. Ama Risale-i Nurların çoğu nüshalarının sonunda, geniş ve yazarın yorumlarının da yer aldığı fihristler eklenmiş. Bir kitabın fihristini de bir kişi yazmamış.
Lem'a'ların mesela 17.lem'a'ya kadar Rüştü abi, 17. Lem'a'yı Hafız Ali,20. ve 21. Lem'a'ların fihristini de Hüsrev abi yazmış. Diğerlerini de farklı isimler yazmışlar. Yazanlar, mevzuyu kendi cümleleri ile özet yaptıkları için, parçadan anladıklarını ve bazı yorumlarını da ilave etmişler. Bu da çok güzel olmuş.
"Âyât-ı Kur'aniyenin bir nevi tefsiri olan Risale-i Nur eczalarından Sözler mecmuasının fihristi" cümlesi ile başlayan Sözler'in fihristinin yazanı, belli değil. Mesnevi'nin fihristinin de yazanı not edilmemiş.
Fihristlere öylesine bakar geçerdim. Pek okumazdım önceleri. Sonra, bir kardeşimiz bir derste fihristten okuyunca farklılıklarını fark ettim. Derste okunan kısım, 8.Söz'ün fihristiydi. Sekizinci Söz'ün aslının suhuf-u İbrahim'den alındığını fihristen öğreniyorduk. Doğrusu, çok heyecanlanmıştım. Suhuf-u İbrahim'den bir parçanın kokusu da olsa bizi sarmış ve sarsmıştı.
Geçen hafta, üstadın talebelerini hedef alan bir şebeke, güya Nurları haşiyeli neşrettiğini ve "Küçük Sözlerin suhuf-u İbrahimiyeden alındığını biliyor musunuz? diye yazmıştı. Onlara cevap verdim. Sadece 8. Söz oradan alınmıştı halbuki. Demek, tahrifat başladı mı bir yerde durmuyor.
Mesnevi'nin fihristini okurken, daha değişik bir üslûbun varlığını ve bazı ilaveleri gördüm. Türkçe metinde geçmeyen bir kıyasa yer veriliyordu. Belki Arapça aslında vardı. Bizim her daim okuduğumuz Abdülmecid Nursi tercümesinde yoktu. Sonra, diğer tercümelere baktım ve kısmen tercüme edildiğini gördüm. Hubab Risalesinin bir i'lemi için yazılan özete dikkatimi çektiği için aynen yer vermek istiyorum.
"Bu harika risale, mühim bir i'lemi içinde, medeni mü'min ile medeni kâfirin suret ve siretle, zahir ve batın farklarını gayet beliğ bir tarzda beyan ediyor. Neticede bu farkı körlere de göstermek için diyor ki "Eğer istersen hayalinle Nurşin kariyesindeki Seyda'nın meclisine git bak. Orada fukara kıyafetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melaikeleri bir sohbet-i kutsiyede göreceksin. Sonra da Paris'e git ve en büyük localarına gir. Göreceksin ki akrepler insan libasını giymişler ve ifritler adam suretini almışlar...."
Bu Nurşin ve Paris kıyasını sosyal hayatta yaşamıyor muyuz zaten? Hem de çok örnekleriyle. Trabzon'daki dükkânın arka caddesi yürüyüşlerin yapıldığı bir alandır. Bazen bağırışmalar olur, dikkatimizi çeker ve ister istemez bakarız.Güya Diyanetin cuma hutbesini protesto için toplanmışlar. Solun ve dalâletin her renginden bir topluluk. Burada yazmaya ar edeceğim cümlelerle slogan atıyorlardı. İşte, dedim, Paris localarında insan libası giymiş akrepler bunlar olmalı. Sonra ikindi vakti camiye; akşam da derse gittik. Oh be! İnsan elbisesi giymiş melaikeler de varmış, dedik.Adamlar suret ve siretleri ile yaşasın cehennem dedirtiyorlardı insana. Buna rağmen biz, birçok yönüyle de kendimizi suçlamalıyız, dedim. Bu gençler, annelerinden böyle doğmadılar, bu insanlar bu hâle durup dururken yuvarlanmadırlar. Bunların ellerinden tutan oldu mu acaba? Kaçımız rahatınızı bozup şefkat ve merhametimizi konuşturduk acaba?
Bugünlerde okuduğun Lem'a'ların 20. İhlas Lem'a'sının fihristisini yazan Hüsrev abinin yazdıkları, daha doğrusu feryatları, tespitleri, bu fakiri dağdar etti. İki gündür, kendime gelemiyorum. Hele Gazze varken, daha doğrusu Gazze yanarken gülmemiz, yememiz, yürümemiz de tatsız, neşesiz ve güçsüz. Çaresizlik belimizi büküyor. Hanımla kahvaltıyı bazen bölüyor, ne yapalım telaşına düşüyoruz. Maddî yardım ve duadan başka elimizden bir şey gelmiyor. Bir de bu satırlarda, feryatlara tercüman olmak kalıyor.
Hüsrev abi, ihtilaf ve tefrikanın âlem-i İslam'ı getirdiği dertten feryat ediyor ve bunun hâl cevabını veriyor. İhlâs Risalesinde üstad bu konudaki cevapları vermiş. Hatta koca müfessir Mehmet Vehbi Efendi, İhlas Risalesini okuyunca, yıllardır âlem-i İslam'ın tefrikasının sebebi ve çaresi nedir, diye düşünmüştüm. Bu risalede cevabını buldum, demiş.Uzun olan 20. Lem'a'nın fihristinden çok kısa bir kesitle yazıyı bitirelim.
"Fesübhanallah, sebebleri bilinmediğinden, her an için üç yüz elli milyon (şimdi iki milyar) fedakâr tebası bulunan bu âlem-i İslamiyet, nasıl olmuş da hepsi yüz elli milyonu(şimdi daha fazla) tecavüz etmeyen ve ölümden dehşetli korkan üç dört frenk hükümetin elinde esir olmuşlar? Hem öyle bir esaretle mahkûm edilmişler ki Allah Allah her fırsatta öyle dehşetli şenaatler yapılmış ki engizisyon mezalimine rahmet okutacak işkenceler, biçare ehl-i İslam'a tatbik edilmiş; gözyaşlarına bedel damarlarında mütemadiyen kanlar akıttırılmış. Bir değnek cezaya mukabil, ehl-i hamiyetin boyunları, gaddar zalimlerin elleriyle koparılmış, atılmış. O biçare Müslüman hamiyetperverlerin birkısmı, darağaçlarına asılmış, hayatlarına hatime verilmiş. Dünyanın ufuklarında merhametsizce teşhir edilmiş. Hem hayat-ı dünyeviyeleri parça parça edilmiş. Birkısmının ise, her iki hayatları ve saadetleri birden imha edilmiş. Nedendir?"
Evet dostlar, işte Hüsrev abinin sorduğu "Nedendir?" sualinin cevabı, 20. Lem'a'da veriliyor. "Ehl-i islamı zincirler altında her gün, her saat, her an inim inim inleten" Avrupa kâfirleri ile Asya münafıkları, gerçek yüzlerini her vesile ile gösteriyorlar. Kaht-ı Ricalin yaşandığı dünya, bir şeylere gebe ama bunu bilecek, anlayacak basiret bizde yok.
Selam ve dua ile.