Günahkâr nasıl tövbe etmelidir!

Recai ALBAY

Oruç ayındayız.

Bu ay aynı zamanda kişinin kendisini hesaba çektiği ve Rabbi ile daha çok baş başa kaldığı bir aydır.

Bir hadiste; ”Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.” (K.Sitte, hadis no: 3113) denmek suretiyle bu ayın kıymet derecesine vurgu yapılmıştır.

Ramazandan Ramazana geride bıraktığımız bir yıl içinde yaptıklarımıza bol bol tevbe etmek için, bu ay büyük bir imkân ve fırsattır. Gerçi tevbe için belli bir zaman yoktur. Kişi yaptığından hemen pişman olup, Rabbine sığınmalı, af ve keremine her an başvurabilir. Ancak Ramazan ayı, daha özel ve hususi bir aydır. Yani nasıl ki, Mevsimlerin, iklimin insan bünyesi üzerinde etkileri var (nemli havadan romatizmalı insanların etkilenmeleri gibi) manevi atmosferin de insan ruhu üzerinde öyle etkileri vardır. Ramazan-ı şerifte bütün İslam âlemin maneviyata yönelmesi, ahretin, hayrın, sevabın, güzelliklerin öncelenmesi vardır. İnsandaki manevi duyguların uyanması var. Güzel düşüncelerin, güzel duyguların heyecanlanması, harekete geçmesi var. Böyle bir manevi atmosferde, böyle güzel duyguların uyanarak kötü duygulara galip geldiği bir ortamda insanın kötülüklere olan meyli hayli azalacaktır. Dolayısıyla şeytanın insan üzerindeki etkisi diğer zamanlardan daha az olacak veya orucu hakkıyla tutuyorsa hiç olmayacaktır. İşte böyle bir zamanda “şeytanlar bağlanmıştır” denir. Yani nasıl bağlanmış olan birisi bir şey yapamıyorsa bu ayda şeytan da öyle etkisiz haldedir denilebilir.

Peki, günahkâr nasıl tövbe etmelidir?

Bu soruya İsa (a.s) şöyle cevap veriyor:

“Tövbe, kötü yaşantının ters yüzüdür; çünkü her duyu günah işlerken yaptığının tam tersine dönmelidir. Sevinç yerine keder konmalı, gülme yerine ağlama, gülüp eğlenme yerine oruç, uyuma yerine gece ibadetleri, boş vaktin yerine faaliyette bulunma, şehvetin yerine arılık, boş sözler söyleme ibadete, hırs ve tamah da sadaka vermeye dönüşsün.”

«Öyleyse bil ki, tevbe bir başka şeyden daha fazla olarak salt Allah sevgisi için yapılmalıdır. Aksi halde tevbe etmek boşuna olacaktır. (Durumu) size bir benzetmeyle anlatayım.

«Her bina, temeli çekip alındığında yıkılıp, enkaz haline gelir; doğru mudur bu?»
«Doğrudur» diye karşılık verdi havariler.

O zaman İsa dedi: «Bizim kurtuluşumuzun temeli Allah'tır. O'nsuz kurtuluş olmaz. İnsan günah işlediği zaman, kurtuluşunun temelini yitirmiş olur; bu bakımdan,  (işe) temelden başlamak gerekir.»

«Söyle bana, köleleriniz size karşı suç işleseler ve siz de, onların size karşı işledikleri suçtan dolayı değil de, ödüllerini yitirdiklerinden dolayı üzüldüklerini bilseniz, kendilerini bağışlar mısınız? Kesinlikle, hayır. (Öyle de,) size diyorum ki, Allah, Cennet'i yitirdiklerinden dolayı pişman olanlara işte böyle yapacaktır. Bütün iyiliklerin düşmanı olan şeytan, Cennet'i yitirip, Cehennemi kazandığı için büyük pişmanlık gösterdi. (Günahından pişmanlık göstermedi.) Ama hiç merhamet (yüzü) görmeyecek artık o, neden biliyor musun? Çünkü onda Allah sevgisi yoktur; bırakın bunu, Yaratıcısından nefret eder o.»

«Bakın, size diyorum ki, , Allah, günahlarına gülen ve onlar için ağlamayan günahkârı ebedi ölüme çarptıracaktır.»

«Günahkârın ağlaması, bir babanın ölmek üzere bulunan oğluna ağlaması gibi olmalıdır.

Ah (şu) insanın deliliği (ah), kendinden ruh(u) ayrılan bedene ağlar da, günah nedeniyle Allah'ın merhametinden ayrılan ruha ağlamaz.
«Söyleyin bana, denizci, gemisi fırtınaya tutulup parçalandığı zaman yitirdiği şeyleri ağlamakla geri getirebilecek olsa ne yapar? Belli ki, (oturup) acı acı ağlar. Âmâ, size diyorum ki size, insan ağladığı her şeyde günaha girer de, yalnızca günahına ağladığı zaman (girmez).Çünkü insana gelen her belâ kurtuluşu için Allah'tan gelir ki, (daha) buna sevinmesi gerekir. Fakat günah, insanın helaki için Şeytan’dan gelir de, insan buna üzülmez. Mutlaka buradan fark ediyorsunuz ki, insan kayıp peşindedir, kâr değil.»

«Allah, ağlamada gözyaşından çok üzüntüye bakar. Ve günaha üzülmenin peşinden gelen ilk şey oruç tutmaktır. Belli bir yemeğin kendisini hasta ettiğini gören, ölmekten korkarak, yediğine üzüldükten sonra, hastalanmamak için bu yemeği bırakır. Günahkâr da böyle yapmalıdır. Zevkin kendisini, dünyanın bu iyi şeylerinde nefse uyarak yaratıcısı Allah'a karşı günaha sürüklediğini görür, bırakın böyle yaptığına üzülsün, çünkü bu kendisini Allah'tan, hayatından yoksun bırakmakta ve sonsuz Cehennem ölümü vermektedir. Ama insan yaşarken dünyanın bu güzel şeylerine ihtiyaç duyduğundan, burada oruç gereklidir. Öyleyse, bırakın da nefsi kırsın ve Rabb'ı olan Allah'ı bilsin. Ve nefsin oruçtan nefret ettiğini görünce de, bırakın, sonsuz üzüntüden başka hiçbir zevkin olmadığı Cehennem’ in durumunu koysun önüne; bir tek zerresi tüm dünyanın zevklerinden daha büyük olan Cennet'­in zevklerini koysun önüne. Bu şekilde kolaylıkla durgunlaşacaktır o; çünkü çoğu elde etmek için azla yetinmek, azın içinde tepinip, bütünden yoksun kalmaktan ve azap içinde kalmaktan daha iyidir.»

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.