Gözsüzlere Göz, Kalpsizlere Kalp Vermek

Kadir AYTAR

(Barla Lahikası 29-30-31-32. Mektuplar)

Barla Lahikası 29. Mektup Bediüzzaman’ın talebesi Sabri’ye aittir. Sabri Arseven, Eğirdir'in Bedre köyünün imamıdır. l943 senesinde Bediüzzaman'la birlikte Denizli'de dokuz ay hapis yatan Sabri Efendi için Nur'un mektuplarında çeşitli iltifatlar ve takdirkâr cümleler bulunmaktadır.

Hacı Sabri Efendi Nur’un iskele memurudur, Santral Sabri diye de anılmaktadır. Nur Risalelerinin ilk neşir senelerinde Barla'da bulunan Bediüzzaman'la bir santral gibi irtibat kurmuş ve Eğirdir Gölü sahillerinde bulunan iskeleler üzerinden Nurları etraf köylere yaymıştır.

Sadakat ve bağlılığının bir nişanesi olarak Bediüzzaman kendisine "Sıddık Sabri" Albay Hacı Hulusi Yahyagil'e nisbet ederek de; "Hulusi-i Sani" yani "İkinci Hulusi" demiştir. (Son Şahitler)

Sabri Arseven mektubunda bir seneden fazla bir müddetten beri Sözler sayesinde;

a-Şevkle taallüm

b-inayetle tefeyyüz

c-tergible tenevvür

ç-hâhişle telezzüz

d-işaretle tahallûk

e-tedriçle tekemmül ederek ilim yolunda ilerlemeye çalıştığı bu muayyen müddetin bir gününe, geçmiş umum hayatının tamamının bile mukabil olamayacağını Üstadına bir kanaat olarak bildirmektedir.

Mektuptan Bediüzzaman’ın “Sözler’in kıymeti hakkında ne düşündüğü”nü sorduğu anlaşılmaktadır. Sabri Ağabey de kendi hayatında ve ruhunda husule getirdiği değişiklikleri, okumada ve ilim öğrenmede uyguladığı yöntemleri anlatmaktadır.

İnsan bu dünyaya ilim ve dua ile tekemmül etmek için gönderilmiştir.” İlim öğrenmede yani mükemmelleşme yolunda insan, istek duymaya, şevke, inayete, bir takım işaretlere ve kademe kademe ilerlemeye mecburdur.

Sabri Ağabey de bu yolu izlerken feyiz aldığını, nurlandığını, lezzet aldığını, ahlakının ziyadeleştiğini ve tekemmül ettiğini, Nurlara çalıştığı günlerin bir günün bile geçmiş hayatının tamamından daha kıymetli olduğunu belirtmektedir.

Burada Sabri Ağabeyin ihlâs, sadakat ve samimiyetinin neticesi olarak çalıştığı günlerde inayetlere ve bereketlere mazhar olduğu kendi yaptığı değerlendirmelerden anlaşılmaktadır. Bu da Bediüzzaman’ın, “Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim, hakikatli bir âlimi olabilir.” (21. Lem’a) sözlerine denk düşmektedir.

***

30. mektup Ali Efendiye aittir. Bediüzzaman Ali Efendiyi “İkinci bir Sabri” diye anmaktadır.

Hafız Ali Ergün, çok sayıda İslamköy’lünün Kur’an öğrenmesine, Risale-i Nur’ları yazmasına ve okumasına vesile olmuştur. Hafız Ali, istikamet ve ihlâs üzerine bir hayat yaşamak için büyük gayret göstermiştir. Kırk beş sene devam eden hayatına çok büyük hizmetler sığdırarak Üstad’ın yerine ve O’nun bedeline 1944 yılında şehid olmuştur.

Üstad, Barla’da yazdığı risaleleri, Nur Postacıları vasıtasıyla Bedre’de bulunan ve Nur İskele Memuru olarak vasıflandırdığı Hoca Sabri’ye göndermiş, o da kitaplardan ve risalelerden sabaha kadar kendisi için bir nüsha yazmış, sonra da onları İslamköy’de bulunan Hafız Ali’ye göndermiştir.

Merhum Hafız Ali Ergün, yapmış olduğu hizmetlerle İslamköy’ü bir ‘’Nur Fabrikası’’ haline getirmiş, bu şekilde risaleler bir matbaada çoğaltılıyor gibi yazılmıştır. Bu nedenle Hafız Ali, Said Nursi tarafından ‘’Nur Fabrikasının Sahibi’’ olarak isimlendirilmiştir.

Ali Efendi bu mektubunda Sözler’i “hâzık bir doktor”a benzetmektedir. Bu doktor hidayet-i Hakla;

a-gözsüzlere göz veriyor,

b-kalbsizlere kalb veriyor,

c-şuurunda çatlaklık olmayanları tenvirle düşünceye sevk ediyor,

ç-"nereden, nereye, necisin?" suâl-i müşkillerini hallediyor,

d-insanlığın iktiza ettiği insaniyeti bahşediyor.

Ali Ağabey de Sözler’in insanlara kazandırdıkları üzerinden bir değerlendirme yamaktadır. Bu hastalıklı asırda insanları tedavi edecek uzman ve maharetli bir doktora ihtiyaç vardır. Hastalık manevidir, gören gözü kör etmiştir, kalpleri taşlaştırmış, düşünce yoksunu bir hale düşürerek insanlığından çıkartmıştır. İnsanların kafaları "nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun, necisin?" gibi suallere cevap bulamamanın buhranını yaşamaktadır.

İşte Sözler tam bu noktada hazık bir doktor olarak imdada yetişmiştir. Maneviyata karşı körleşen gözleri Hakkın inayetiyle açmış, tamamen bozuk olmayan ve imanın mahalli olan kalpleri tamir etmiş, şuurunda çatlaklık olmayanları aydınlatarak düşünmeye sevk etmiş, o müşkil suallere cevap vermiş ve insanı vahşetten layık olduğu mertebeye çıkarmıştır.

***

Sabri Ağabey 31. Mektupta Sözler’i nur okyanusuna benzetmektedir. Üstad tarafından, “Şimdiye kadar bu eğitiminden ne sonuç ve ürünler elde ettin?” suali sorulmuş olmalı ki, Sabri Ağabey de “bahr-i muhît-i Nurda iki seneyi mütecaviz bir zamandan beri seyr ü seyahatinin semere ve neticesini görüp bilmek hususunda” tereddütlü ve kararsız olduğunu belirterek bunu ancak, mağfiret ayının gelmesiyle inayet-i Rabbaniye ve muavenet-i Peygamberîye ve himemat ve daavât-ı Üstadâneleri berekâtıyla evvelki ilmî sermayesinin yüzde doksan dokuz derece yükseldiğini anlamış olduğunu yani kazanımlarını bu şekilde ifade etmiştir.

İlim menbaı ve hakiki temsillerden oluşan Sözler, Sabri Ağabeyin meclislerini çok tezyin ve tenvir etmiştir. Bunu Üstadına arz etmekten aciz kaldığını bildirmektedir. Gerçekten Nurlar, cümle yapısıyla, harika belagatıyla, ikna ediciliğiyle, hiçbir kitaba benzemeyen güzelliği ile ilim meclislerinde gönül ve ruhları nurlandırmış ve sohbetleri süslemiştir, süslemeye de devam etmektedir.  

Beşerin pek ziyade ayağını kaydıran şu asırda, harika ve fevkalade koruyucu cihazlar Nur Fabrikasında üretilmektedir.  

Sabri Ağabey küfür ve dalalete karşı imanları muhafaza için bu malzemeyi neşreden Nur fabrikasından her nevi teçhizatı almanın farz olduğunu bilmektedir. Sabri Ağabey bu malzemelerle kendisini donatmıştır. Tecrübeleri ile sabit olan bu hizmet, her türlü senâ ve sitâyişine hakkıyla lâyık olmuştur. Hiçbir suretle riyâya hamli imkânsız olan bu müessesenin sâhib-i âzamına, ne kadar çok şükranlarını ve minnettarlığını arz etse, yine de hakkıyla edâ etmiş olamayacağını belirtmektedir.

***

Sabri Ağabey 32. Mektupta da Cennet bahsi ile ilgili 28. Söz’ü değerlendirmektedir: Çoktan beri ruhunun son derece müştak bulunduğu ve her bir kelimesi birer elmas mahzeni değerinde olan 28. Söz’ü hem okumuş, hem de yazmıştır.

Şu kıymetli risalenin altın harflerinden oluşan elmas menbaının sonsuz hakikatlerinin derece-i kıymetini, rağbet ve ehemmiyetini lâyıkıyla arz ve ifade etmenin mümkün olmadığını arz etmektedir.

Sabri Ağabey bu risaleden şu hususları öne çıkarmıştır:

Hâlık-ı Âlem;

a-şu mükevvenâtı halk ve icad etmiştir ve her bir varlığı birer vazifeyle tavzif etmiştir,

b-ecel-i âlemin hulûlü söz konusudur,

c-mes'uliyet yüklemiştir.

İnsanlar için;

a-bu dünyada acz ve fakr ve zaaf ve ihtiyacını fehm ve idrâk etmek vardır,

d-kavânin-i ezeliye ve desâtir-i Rabbaniyeye imtisâl ve ittibâ etmek vardır,

e- ittibâ edenlere Cennet gibi bir nimetle i'zaz etmek ve alelhusus Cennette en büyük nimet, cemâl-i bâ-kemâl-i Rabbaniyeyi müşâhede etmek ve müşerref olmak vardır,

f-dolayısı ile şu fâni âlemdeki her şey binnetice Cennete nâzır ve hayran olmaktadır,

g-şu hakaikin menbaı olan Furkan-ı Mübîn ve Kur'ân-ı Azîmdir,

h-Kur'ân-ı Azîmin çeşitli kapılarını açmak ve esrarını anlayarak derya-yı hakaike dalmak herkese müyesser olmamaktadır,

ı-28. Söz’deki beş sual ve beş cevap miftah-ı hakikîdir,

i-o künûz-u mütenevvia kapıları bu anahtarlarla açılmakta, pek yakından ve kemâl-i sarahatle gösterilmektedir.

Dolayısı ile bu yüksek hakikatleri oldukça yüksek zekâlara mâlik olanların bile hakkıyla takdir edemeyecekleri kanaatinde olduğunu belirtmektedir.

Sonuç olarak, Bediüzzaman’ın mektuplaşmaları hem uzaktan eğitimin güzel bir örneğidir, hem de talebelerinin ne öğrendiklerini ve ilmi seviyelerini ölçme değerlendirme imkânını veren vesikalardır.

 

 

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.