Gözler içinde görmek

Caner KUTLU

Göz bakar, ışık görür; ışığın belirli orandaki yansımalarını eşya üzerinde yakalar, buna göre suretler belirir.

Göz bakar, beyin görür. Organize eder, evrensel bir bilgi bütünü (fen) oluşturur, tecrübe edinir.

Göz bakar, ruh görür. Göz penceresinden seyredilir; hayal görülür, gerçek ise sanılır. Burada, hayalin gerçekle bir parça karşılıklı gelmesinden insanın ‘gerçek görüş’ ü ortaya çıkar. Ruh, Sâni’in eserlerini gözün içinden seyreder.

Göz bakar, kalp görür. Kalbin içindeki lâtife-i rabbaniye (iman duyusu), bir tür kalp gözü, Allah ile kulun arasındaki gayb’a açılan ve nurani resminin düştüğü alana bakar; kalbin iman noktasında bulunan fotoğraf makinesi işlevi gören duyusudur.

Makinenin ışığı ise, akıp giden suretlerden ortaya çıkan güzelliktir, buradan, Sâni’e duyulan yakınlık (mârifetullah) hâsıl olur.

Allah ile kulun en yakın olduğu alan burasıdır ve bunu algılayan lâtife-i rabbaniyedir.

Bu alanın dili ise vicdandır; kalp ile aklın ortak sesidir, fıtratın bakışını ifade eder, kişinin sözcüsüdür. En doğru sözdür.

Sâni’yle yakınlık kurmak demek olan mârifetullahın mekânı olan kalp gözünün iki siyah (gayb) noktası vardır; biri, mârifetin cesede kan vermesi olan, fiil ve isteklerin lezzetli suyunu katıp harekete geçiren istimdat noktası, diğeri ise, mârifetin âlemdeki kaos, sınırlama ve zorlamalara karşı sığınma merkezi olan istinad noktasıdır.

Bu iki mârifet noktasında vücud-u Sâni (varlığı) yansır; akıl göremez ancak vicdan (fıtratın sesi) görebilir. Bu iki noktadan kalp gözü açılır.

Kul, Yaratıcısını seyreder, rüyete açılır.

Vicdanın sesi, bu seyri anlatır.

Bediüzzaman bunu insanın  ‘hakikat-i nefs-ül emriyenin hassa-i münhasırası’ olarak anlatır.

İnsanın özü de denebilir.

İnsanın eşyanın sonsuz olasılık okyanusunda bir yol ve yöntem bulmasıyla Sâni’ine duyduğu hayreti ve buradan yükselecek olan yakınlığı takip ederek, akıl ve hakikat yolunu en üst noktaya taşıyabilecek bir seyri (seyr-i süluk) yaşaması, kalp gözünü alabildiği kadar açması, her seyri aynı zamanda bir temaşaya dönüştürmesi ile zuhurun şiddetinden kör olarak değil (buna aşk denir, o dahi bir yoldur), bilakis bu şekilde gerçeğin hakikatini yakalayarak daha yüksek bir zevki ve huzuru kazanacaktır.

İç içe açılan resimler, her birinde sınırsız seyir ve temaşa lezzeti, her şey’in hatta her bir tanesinin (zerresinin) içinden başlayarak sayısız yolculuk, şey’in kendinden binlerce defa fazla Sânii’ne işaretini göstermez mi?

Sonra, bu iç içe resimlerin sürekli yer değiştirmesi, kurgusu, sesi, biri-birleriyle iletişimi ve etkileşimi, kul için, her şey’in takibini zorunlu kılmakla, zuhurun şiddetini hayalin elinden alarak hakikatin gözüne takmayı Sâni’e yakınlığın âla-yı îlliyîni olarak gerçekleştirecektir.

Neticede, her yolun başında O’nun (c.c.) izi, yüzü ve sözü olacaktır.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.