Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Câsiye Sûresi 32-37. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:
32-Hem (size): “Şübhesiz ki Allah’ın va‘di haktır; kıyâmet(in geleceği) ki onda hiç şübhe
yoktur!” denildiği zaman: “Kıyâmet nedir, bilmiyoruz; sâdece bir zan(dan ibâret) olduğunu
sanıyoruz; zâten biz (onun geleceğine) kat‘î olarak inanıcılar değiliz!” demiştiniz.
33-Yaptıkları şeylerin kötülükleri onlara görünmüş ve kendisiyle alay edip durdukları (azab)
onları kuşatıvermiştir.
34-Ve (onlara) denir ki: “(Siz) bu gününüzle karşılaşmayı unuttuğunuz gibi, (biz de) bu gün
sizi unuturuz (azâbın içinde bırakırız). Çünki yeriniz ateştir; sizin için hiçbir yardımcı da
yoktur!”
35-“Bunun sebebi şudur: Gerçekten siz, Allah’ın âyetlerini alaya almıştınız ve dünya hayâtı
sizi aldatmıştı.” Artık bugün, ne oradan (Cehennemden) çıkarılırlar, ne de onlardan (Allah’ı)
râzı etmeleri istenir.
36-İşte hamd, göklerin Rabbi ve yerin Rabbi, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.(*)
37-Hem göklerde ve yerde büyüklük, yalnız O’na mahsustur; ve O, Azîz (kudreti dâimâ üstün
gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.
(*) “Bütün mevcûdâtta (varlıklarda) sebeb-i medh ü senâ (övülmeye sebeb) olan kemâlât
(mükemmellikler) O’nundur. Öyle ise hamd dahi O’na âiddir. Ezelden ebede kadar, her
kimden her kime karşı gelen ve gelecek medh ü senâ O’na âiddir. Çünki sebeb-i medh olan
ni‘met ve ihsan ve kemâl ve cemâl (güzellik) ve medâr-ı hamd (şükre ve övgüye sebeb) olan
herşey O’nundur, O’na âiddir.” (Mektûbât, 20. Mektûb, 66-67)