Garip olmak

Latif ERDOĞAN

"Din garip başladı. İleride yine garip başlayacak.
Gariplere müjdeler olsun. Onlar ki, insanların bozduklarını düzeltmeye çalışırlar" hadis-i şerifinin kısa bir yorumudur:

Allame Hamdi Yazır, bu hadisi açıklarken, orijinal metne atfen şöyle etimolojik bir tespitte de bulunur: Buradaki "seyeuudu" fiil-i muzarisini "seyesıru" manasında anlamak eksiktir. Hem hadisin sonundaki müjdeye de uygun düşmemektedir. Onun için tercüme "İleride, tekrar garip başlar" şeklinde yapılmalıdır.

Doğrudur ve öyledir. Hem "fiil"in sürekli yinelenme özelliğini de düşünecek olursak, "dinin garip başlamasının" pek çok defalar tekrar edeceğini de söz konusu hadis-i şerifin işaretinden anlamamız mümkündür.

İşin başında, bir kadın, bir köle, bir çocuk ve bir hür insanla çok yönlü garip başlamış olan İslam, yirmi üç sene gibi kısa bir zaman diliminde hem keyfiyet hem de kemiyet ölçüleri içinde tamamlanmış, kemale ermiş ve dünyanın dört bir yanına yayılma istidadını göstermiştir. Raşit halifelerin fetih çetelesi, fütuhat tarihinin hendesi duvarlarını yerle bir edecek yoğunlukta gerçekleşmiştir. Hepsini bir bütün olarak değerlendirmemiz gereken yarım asırlık bu velut süreç, daha sonra taklit edilebildiği kadarıyla ve tatbik edilebildiği zaman dilimlerinde hep problemlerin asgariye indiği, refah, saadet ve mutluluğun zirveye tırmandığı dönemlerin de kaynağı olmuştur.

Bu başarıda, İslam'ın muhtevasındaki mucizelik yanında, aksiyona garip başlamasının, hamuleyi gariplere yüklemesinin de payı büyüktür.

İslam, başlangıcı itibarıyla, kendilerine daha önce bir nezir, bir peygamber gelmemiş olan bir topluluğa gelmiş olmakla gariptir. Eğer İslam, daha önce dini tecrübelerin yaşandığı ve yaşanmakta olduğu bir ortamda gelseydi, daha ilk gününde ülfet ve ünsiyetin kahredici sağır cidarlarına çarpar ve asla olması gereken ölçüde güçlü, çekici, etkileyici olamazdı.

Ve yine İslam, işin başında kendi müntesiplerini garipleştirmiştir. Bilinen, tanınan o insanlar, yeni dinin hasıl ettiği inkılapla, hem inançları hem de ahlakları itibarıyla bilinmez, tanınmaz hale gelmişlerdir. Büyük hamuleyi de işte bu, kendilerinde eski kötülüklerden, çirkinliklerden eser kalmamış, güzelin ve güzelliğinin hepsiyle donanımlı kılınmış garipler yüklenmiştir.

Daha sonra gerçekleşecek her başlangıç da böyle olmalıdır ki, aynı başarılı neticeye ulaşılsın; ilk dönemde İslam nasıl dünyanın şarkını ve garbını nuruyla aydınlattı ise o başlangıçlarla da aynı sonuç gerçekleşsin.

Burada uyulması gereken en önemli müşterek disiplin, sürekli ıslahtan yana olmak, ifsada götürücü yönelişlerden uzak bulunmaktır. Bediüzzaman Hazretleri bu tavrı tek cümleyle "müspet hareket etmek" şeklinde özetler. "Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur" diyerek de konuyu taçlandırır.

Asr-ı Saadet sonrası en önemli "yeniden garip başlamanın" en kıvamda öncülüğünü o yapar. Bu meyanda, garip giyinir, garip yaşar, garip konuşur, aşkın garip haller sergiler, kendi gibi garipler yetiştirir, garip bir hizmet, garip bir hareket başlatır, garip başarılara ulaşır, hayatıyla garipliğin destanını yazar, garip vefat eder, garip bir kabre gömülür; o ve hizmeti "Tuba lilguraba/gariplere müjdeler olsun" muştusunun en şanlı, en namdar, en anılan, en aranan mazharı olur...

Sözü, hitamı misk ile noktalayalım: Bir garip ölmüş diyeler/Üç günden sonra duyalar/ Soğuk su ile yuyalar/Böyle garip bencileyin...

Bugün

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.