Bakara Suresi İkinci Ayetin Denizinden Bir Katre

Funda DOĞAN

-İşte o (yüce) kitap!

Ayette uzağı gösteren ذٰلِكَ (İşte O) edatı ile kitaba işaret edilmesi, onun yüceliğine ve anlamlarının derinliğine dikkat çekmek içindir. Kur’an’ın beşerî gücün muttali olamayacağı birçok ilim ve hikmetleri de ihtiva ettiğinden, her ne kadar kitap olarak elimizde ise de, taşıdığı sırlar ve hakikatler itibariyle bizim idrakimizden çok daha yüce bir ufuktadır. Bu sebeple ona, uzakta olan bir şeyi gösterir gibi işaret edilmiştir. (Râzî, Mefâtîh, II, 12)

-Onda hiçbir şüphe-çelişki yoktur.

Bu kitabın; Allah‘tan geldiği, içerdiği bilgilerin doğruluğu, en doğru yola götüren bir kılavuz ve rehber olduğu konusunda hiçbir şüpheye yer yoktur.

“Kulumuza indirdiğimiz kitaptan dolayı bir şüphe içinde iseniz onun benzeri bir sûre de siz getirin, Allah’tan başka taptıklarınızı da yardıma çağırın; eğer iddianızda samimi iseniz! Bunu yapamazsanız -ki asla yapamayacaksınız- yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakının; o, inkârcılar için hazırlanmıştır.” (Bakara 23-24)

-Müttakîler için bir hidayet/yol göstericidir.

Müttaki; takva sahiplerine denir.

Takva; İmam Gazzâlî Kur’an’da takvâ kavramının; “haşyet ve havf”, “itaat ve ibadet”, “kalbi günahtan koruma” anlamında kullanıldığını söyler.(1) Gözün, kulağın, dilin, kalbin ve midenin takvâ bakımından beş önemli organ olduğunu özellikle belirtir.(2) Bu sebeple takvâ hidayetin sebebi, hidayet takvânın sonucudur.

Allah Rasulü (s.a.v.), takvâya ermenin yolunu şöyle gösterir:

“Kul, harama düşerim korkusuyla yapılması sakıncalı olmayan, fakat vicdanını rahatsız eden bazı şeylerden bile uzak durmadıkça gerçek takvâ sahibi olamaz.” (3)

Hidâyetin iki temel mânası vardır:

Birincisi delalet etmek, rehberlik yapmak ve yol göstermektir. Kur’ân-ı Kerîm’in, Peygamberlerin hidâyet etmeleri bu anlamdadır.

İkincisi, tevfîk, yâni dosdoğru yola eriştirip hedefe ulaştırmaktır. Bu mânada hidâyet yalnızca Allah’a mahsustur.(4)

Velhasıl; Hz. Hasan (r.a.)’dan rivayet edildiği şekliyle niyaz ederiz ki;

‘Allah’ım, hidayete erdirdiklerinle beraber beni de hidayete erdir. Sıhhat ve afiyet verdiklerinle beraber bana da afiyet ver. Himaye ettiğin kimseler gibi beni de himaye et. Bana verdiğin nimetleri bereketlendir. Verdiğin hükmün şerrinden beni koru. Hükmü sen verirsin, senin üstüne hüküm verecek kimse yoktur. Senin dost olduğun kimse asla zelil olmaz. Eksiklikler sana yakışmaz. Ey Rabbimiz! Yücesin ve kutlusun.’” (Tirmizî, Vitr, 10)

1-Bkz. Bakara 41, Âl-i İmrân 102, Nûr 52 - İhya, I, 25; II, 95; III, 42
2-Minhâcü’l-ʿâbidîn, s. 40-89
3-Tirmizî, Kıyâmet 19. Ayrıca bk. Buhârî, İman, 1; İbn Mâce, Zühd 24
4-Ömer Çelik Tefsiri ilgili ayetin tefsiri

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.