Fetihlerin Sultanı

Halil DÜLGAR

Yıl 1453, 28 Mayıs gecesi… Çok değil, bir gün sonra “Fetihlerin Sultanı” İstanbul’un Fethi’ni gerçekleştirmek gibi pek büyük şerefe mazhar olacak “Fatihler Fatihi” Sultan Mehmet’in yüzü ve seccadesi gözyaşlarıyla ıslanmış olduğu hâlde, dua etmektedir: “Allah’ım senin gösterdiğin yolda, gönderdiğin din uğrunda savaşan İslâm ordusunu koru, zafere ulaştır. Konstantiniyye’nin fethini bize göster. Sana sığındık, sana bağlandık; bizi sevindir.” Çadırın dışından bir ses gelir:“Âmin!”

Padişah irkilir, bu yürekten gelen ses ile. Nöbetçilere sesin sahibini bulmalarını emreder. Boyu posu yerinde, pehlivan yapılı bir yeniçeri yiğididir getirilen.

Padişah sorar:

-Sen miydin “âmin” diyen?

Yiğit konuşur:

-Evet, bendim padişahım.

Tekrar sorar Padişah:

-Otağ-ı Hümayun’un bu kadar yakınında ne işin var?”

Fetih aşkıyla tutuşan yüreğini düğümleyen bir sıkıntısı vardır yiğitler yiğidi yeniçerinin. Cevap verir:

-Hacetimi arz etmeye geldim Padişahım.

Padişah meraklanmıştır.

-Söyle hele, der. Derdin ne ola?

Konuşur kahraman Padişah’ın, kahraman askeri:

-Padişahım, yarınki hücumda ön safta bulunmak için yanıyorum. Lâkin kumandanım buna izin vermiyor. İlk hücum edenler arasında bulunamamaktan elem çekmekteyim.

Padişah’ın duyguları feveran eder. Böyle bir askerin ordusunda olmasının verdiği derin memnuniyetle, Allah’a şükreder ve yiğit askerinin yanan yüreğine su serper:

-Bir çaresini buluruz.

Bu yiğitler yiğidi fetih günü tarihin şeref levhalarına Bizans surlarına dikeceği sancakla geçecek olan Ulubatlı Hasan’ın ta kendisidir.

Ertesi gün, güneş “Fetihler Sultanı”nın üzerine doğmak, “Fatihler Fatihi”nin yüzünü aydın etmek için sabırsızlanmaktadır. Yalın ayak, baş açık secdeye kapanmış Sultan Mehmet, Akşemseddin Hazretlerinin içeri girmesiyle doğrulur. Hocası heyecanlıdır, sözleri ise pek mühimdir: “Padişahım, sabah namazından önce hücum emrini veriniz. Allah’ın izni ve yardımıyla gaziler ordusu, sabah namazını İstanbul’da kılacaktır.”

Gece yarısından sonra, sabaha yakın bir vakitte hücum emri verilir. Topların gümbürtülerini bastırır mehter marşları. Tekbirler, dualara karışır. Padişah, askerlerine haykırır:

-Ya Allah, Bismillah! Gün bu gündür; gün, gayret günüdür…

Kahramanlar yürekleriyle cevap verirler:

-Ya alırız, ya ölürüz!

Molla Gürani Hazretleri ile Akşemseddin Hazretleri askerlerin arasında ayet ve hadis okuyarak hedef tayin ederler: “Ya şehitlik, ya gazilik!”

Surlara “Ulubatlı Hasan Destanı” yazılır. Vücuduna sayılamayacak kadar okun saplanmasına aldırmayan Ulubatlı Hasan’ın tek gayesi vardır: Osmanlı Sancağı’nı Bizans surlarına dikmek. Ve sancak Bizans surlarındadır. Son nefesini vermeden önce kahramanlar kahramanı Ulubatlı’nın son sözleri dudaklarından dökülür: “Allah’ım,  bu sancağı buradan indirtme!”

Bu destan Bizans’ın kilidini kıran destandır adeta. Ve  “Fetihler Sultanı” İstanbul’un Fethi gerçekleşir, “Fatihler Fatihi” Sultan Mehmet İstanbul’a girer. Hz. Akşemseddin’in sözleri gerçek olmuştur; Osmanlı Ordusu İstanbul’da sabah namazındadır.

Fetih sancağının burçlarda dalgalandığını görmenin sevinciyle, ellerini semaya kaldıran Fatih Sultan Mehmet, Allah’a teşekkür eder: “Âciz, fakir kulun Mehmet’e bu günleri gösterdiğin için sana şükürler olsun Rabbim.” (29 Mayıs 1453)

Fatih Sultan Mehmet denilince Doğu Roma İmparatorluğu’nu tarihe karıştıran İstanbul’un fethi akla gelir hemen. Lâkin Fatih’in fetihleri yalnız bununla sınırlı değildir. Enez Ceneviz Dukalığı, İtalyan Dukalığı, Sırbistan Krallığı, Mora Despotluğu, Trabzon Rum İmparatorluğu, İsfendiyaroğulları Devleti, Eflak Prensliği, Midilli Ceneviz Dukalığı, Bosna Krallığı, Karaman Türk Devleti, Alaiyye Beyliği, Kırım Hanlığı, Arnavutluk Ülkesi, Torul Türk Beyliği, Zanta Adası ve Hersek Dukalığı da Fatih’in fetihlerindendir. Ayrıca Dülkadir Beyliği ve Buğdan Prensliği’ni nüfuzu altına almıştır. Bütün bu irili, ufaklı; bağımsız, yarı bağımsız deniz ve kara devletlerinden başka pek çok adayı ve pek çok kalelerle şehirleri de Osmanlı Devleti’ne katan Fatih Sultan Mehmet; bütün Balkan yarımadasını Türk egemenliğine sokmuş, Karadeniz’i bir Türk gölü haline getirmiş, boğazlar hâkimiyetini ele geçirerek Çanakkale ve İstanbul boğazlarını da kapatmayı başarmıştır.

Şanlı Fatih’in, Şeyhülislam Molla Hüsrev’e söylediği şu sözler pek manidardır: “Hocam, gâvurlar hükümdara ‘kral’ diyorlar. Yani evvela ‘kır’ sonra ‘al!’ demiş oluyorlar. Ben de işte bundan dolayı hem ordularını kırdım, hem ülkelerini aldım ve hepsine Kral oldum!”

Osmanlı Tarihi’nde eşi benzeri, emsali olmayan Fatih Sultan Mehmet için tarihçiler şu tespiti yapmışlar: “Fatih Osmanlı Devleti’ni değil ama Osmanlı İmparatorluğu’nu kuran padişahtır.” Evet, bu muhteşem fetihlere imza atan Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı’yı cihan devleti yapan kişidir lâkin Ulubatlı Hasanları da unutmamak gerekir.

Osmanlı olmak destan içinde destan yazmak, İslâm sancağını Bizans surlarına canıyla kanıyla dikmek, fetihler sultanını gerçekleştirmek, Peygamber (a.s.m.) müjdesine ulaşmak, fatihler fatihi olmak demekti…

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.