Ezan aslına çevrilmiş mi? 

Sabri ALTUN

Bediüzzaman Hazretlerinin siyasetten üç şey istemesinin mantığını hiç kurcaladık mı?
Nedir bu üç şey?
1-Ezanın aslına (Arapçaya) çevrilmesi...
2-Risale-i Nur’ların devlet eliyle basılması.
3-Ayasofya’nın ibadete açılması, yani camii olması…

Şimdi isterseniz bu maddeleri iki şekilde inceleyelim. Birincisi zahiri manada, konjektörel olarak;
Ezan Arapçadan Türkçeye çevrilmiş, ne idüğü belirsiz, İslam’la alakası olmayan duygular yeşerten saçma sapan bir bağrışma…
Geleneksel İslam’la hiçbir alakası yok, ilahi duygular yok, ulvi hisler yok, İslam şiarı ve anlamı yok. Dolayısıyla bir Müslüman için Müslüman bir belde için utanç verici bir uygulama ve mutlak surette değiştirilmeli. Nitekim ilk halk iktidarıyla aslına çevrildi. Henüz hükümet oturmamışken halk aslını okudu, zamanın hükümeti milletin peşinden gitmek zorunda kaldı ve engelleri kaldırdı.

Zahiren başka bir anlamı gözüküyor mu sizce? “Yok” dediğinizi duyuyorum. Oysa başka bir anlamı daha olmalı. Bunun için ikinci bir bakış açısıyla bakalım: Ezan İslam’ın şiarıdır. Bir memleketin Müslüman olduğunu ta uzayın boşluğunda bile anlamak için ezan sesini dinlemeniz yeter. Yani ezan İslam demektir. İslam demek Kur’an demektir. Resulullah (asm) demektir. Ashab-ı kiram demektir. 
Yunan ve Roma medeniyetlerinden sonra insanlığa sunulan, kıyamete kadar sürecek yepyeni bir medeniyet demektir. İslam tarihi demektir. İslam tarihinde yükselen büyük devletler demektir.

İslam doğduğundan beri ürettiği devletlerin dünyaya hâkim olması ve yıkılınca hemen ardından daha yeni ve güçlü bir devletin doğması ve mutlak surette dünyayı idare eden en büyük küresel güç olması demektir.

Öyle ise koca Osmanlı yıkılmışken bir daha İslam dünyaya hükmetmesin diye, İslam devlet kafasının ve halklarının enerjisini alıp sinerji meydana getirdikleri bütün sembollerin ortadan kaldırılması gerekiyordu. Bu sembollerin en büyüklerinden olan ezanın manasını kaybetmesi gerekiyor. Dolayısıyla şiar olan bütün sembollerin yok olması gerekiyor.

Mesela ezanla birlikte 50 sene boyunca Türkiye’den Hacca gitmek resmi olarak yasaklanmıştı.
(Hele Diyanet İşleri Başkanına külliyen yasaktı.) Müslümanlar arasındaki diyaloglar engellenmiş, semboller karartılmış, İslam siyasetsiz bırakılmıştı.

Bununla birlikte ülkemizde tarih tahrif edilmiş, kılık kıyafet değiştirilmiş dil dumura uğratılmıştı. Böylece diğer İslam ülkelerinden Türkiye’ye bakıldığında; İslam’dan çıkmış, Yahudiliğe hayran, taklitçi bir Hıristiyan olan acaib-i mahlûkat bir yapı gözüküyordu.

Evet, bir milleti başsız bıraktığınız zaman, o millet dağılır gider. İslam milletinin başı halife idi, halife Osmanlı idi… Osmanlı yok edilip halifelik ortadan kalkınca bir daha İslam milleti tehdit olmamalıydı. İşte ezan demek bütün bu bütünsellik demektir. Ezan demek bin beş yüzyıllık İslam medeniyetinin gücü demektir.

Onu kaldırdın mı bu milleti hadım etmiş olursun. Artık bu medeniyet döl vermeyecektir. 

Şimdi gelelim Bediüzzaman’a; Bediüzzaman gibi bir deha, mana ile madde âlemlerinin aynı anda seyreden, geçmişle geleceği aynı anda tasavvur edebilen, Kur’an’ın feyziyle zaman ötesi feraseti olan birisi sadece konjektörel olarak zahiri bir ezan için mi siyasetten bunu istemiş. Zira ilk isteği ezandır.

Eğer ezan yukarda zikretmeye çalıştığım (ve hepsini beceremediğim) bütün unsurlarıyla aslına çevrilirse nasıl bir şahlanış olacağını siz düşünün.  Şimdi bir soru soralım: Sizce Ezan gerçekten aslına çevrildi mi? 

Şimdide aynı mantıkla diğer isteklere bakalım:
2-Risale-i Nur’un devlet eliyle basılması;

Sadece külliyatı basıp resmi yerlere yerleştirmek olmamalı… Bence Risale-i Nur’un hedefine hizmet edilmeli. Risale-i Nur’un en büyük ve yegane hedefi topluma tahkiki bir iman kazandırmaktır. Tahkiki iman demek ehadiyet içinde vahdaniyet demektir. Her anında, her hareketinde, her işinde, her halinde, Allah’ı bilmek onunla olmak, Allah için işlemek, Allah için vermek vesselam…

Böylece imanı billah’ı elde ettikten sonra marifetullah’a (Allah’ı isimleriyle tanımak) yükselmek… Ve ondan öteye ise sınırsız ve sonsuz bir yükseliş demektir. İşte bu hale gelen bir toplumda, yalan olmaz, riya olmaz, zülüm işlenmez, rüşvet olmaz ve en önemlisi kul hakkı çiğnenmez.

Bu hale gelen bir toplumun bir sonraki durağı, Muhabbetullahtır (Allah’ı sevmek). Dolayısıyla Allah’ı seven mahlûkatını da sever. Öyle ise, bütün mahlûkatı seven insanı sevmez mi? Peki, İnsanı seven bir mü’min diğer mü’min kardeşlerini sevmez mi? Öyle ise muhabbet uhuvveti, uhuvvet ittihadı getirir. Ve inanın bu yazdıklarımın hiç birisi abartı değildir.

Risale-i Nur’un rahle-i tedrisatından geçen her birey çok kısa bir süre içinde (belki 3 haftada, belki 5 haftada en fazla bir senede) bu hale gelir. Şimdi diyeceksiniz ki; “Madem böyle neden bunca nurcu guruplar var? Ve hiç birisi birisini sevmiyor? Birbirini sevmeyen nasıl diğer halkları sevecek?"

Elcevap: İşte Bediüzzaman hazretleri devlet eliyle basılmasını isterken, devletin bu yapıyı bozmamasını ister. Çünkü Bediüzzaman hazretleri vefat ettikten sonra nurcular birbirinden ayrıldı ve araya nifak girdi. Ve bu nifakı ise devlet kendi eliyle yaptı.

Eski devlet küresel güçlerle birlikte bunu yaparken yeni devletin bazı bölümleri ise bu cemaatleri nerdeyse ihtilalcilerle aynı kefeye koyan saldırılara ya çanak tutuyor yahut da göz yumuyor. Yani devlet, böylesine harika bir potansiyel barındıran bu harekete sahip çıkıp, ilay-ı Kelimetullah mefkuresi aşılanmış bir millet meydana getirmek istiyorsa Risale-i Nur’un önünü açsın.

Evet, İslam ve Kur’an öylesine büyük bir saldırı yaşadı ve yaşıyor ki adeta Kur’an’ın etrafındaki bütün surlar yıkıldı yıkılıyor. Adeta fetret dönemi yaşadığımız bu günümüzde İslam’ın aslanlarını bağlamışlar ortaya bir sürü it ve çakal salmışlar. Bu aslanlardan birisi ise Risale-i Nurdur. 

Kısaca devlet kendi eliyle batının vehham telkinleriyle bağladığı bu aslanı serbest bıraksın. Yani “devlet eliyle risaleler basılsın” demek, bence böyle bir şey demektir.

Gelelim Ayasofya’ya. Ayasofya… Bambaşka bir iklim… Bambaşka bir özlem… Onu da inşallah bir başka yazıya bırakalım…

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.