İrade Hürriyeti, Mutluluk ve Kader-2

Erdem AKÇA

(Said Nursi’nin Kader Risalesi’nin Şerhi)[1]

Risale-i Nur ve mantık bilimi okumaları için bir anahtar bir bilgi olması ve alt yapı oluşturması için birkaç kavramı izah etmek gerekiyor:

İlim, sabit bir şekilde tecelli edince “Hakikat” ortaya çıkar.

Kudret, sabit bir şekilde tecelli edince “Vücud” ortaya çıkar. Değişken şekilde tecelli edince “Kevn” olur. Kâinat (oluşanlar) tabiri bu manadadır.

İrade, sabit bir şekilde tecelli edince “Zâtiyet” ve “Zât” ortaya çıkar.

Bu manada mahlukattan irade sahibi canlılardaki Hakikat, İlm-i İlâhîye; Vücud, kudret-i İlâhiyeye; zâtiyet ve zât boyutu ise İrade-i İlâhiyeye dayanır.

Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz[2] âyeti, insandaki zâtiyet boyutunun kaynağını ve sınırlarını gösterir.

Yaratan hiç bilmez olabilir mi? O her şeyin öz ve hakikatini bilen Latîf, vücuda gelmiş halinin farkında olan Habîr’dir[3] âyeti ise, mahlukattaki hakikat yönünün kaynağını bildiriyor.

Onlar hiçbir şey yaratamazlar bilakis kendileri yaratılıyorlar[4] ve “Onlar kendi kendilerini mi yaratmışlar?[5] ayetleri ise mahlukatın vücud yönlerinin kaynağını bildirir.

Mülk suresi 14. Âyetteki Latif ve Habir isimleri, vücudundan evvel yazılma ve vücudundan sonra yazılmayı 2 isimle anlatıyor. Ruhun yaratılmasını, Latîf ismiyle; hayatın yaratılmasını ise Habîr ismiyle bildiriyor. Her iki isim de ilim sıfatından kaynaklanıyor diye ilim erbabı kabul ediyorlar.[6] Âyet şöyle de anlaşılabiliyor: “Uyanın! Dikkat edin! Yaratan yarattığı şeyi bilmez olabilir mi? Yaratma bildiğini bildirmedir; tatbikî bir öğretmedir.”

Said Nursi’nin gösterdiği âyette Kitab-ı Mübîn kullanılmış. Âyetteki “ratb” (yaş) ve yâbis (kuru) tabirleri şöyle eşleşiyor:

Ratb, kudret feyzi ile sulanarak büyüyen ve vücuda kavuşan, hakikat şeklinde proje halindeki ağaçtan hak şeklinde fiilî haldeki ağaca yükselen çekirdeğin halini ifade ediyor.

Yâbis ise, ilim nuru ile hazırlanan ve büyümek için emr-i İlâhîyi bekleyen ve irade-i İlâhiyenin uygun görmesiyle büyüyebilen ölü ve uyuyan hali ifade eder. Rahmet yağmuru yağınca yeşeren toprak gibi kuru bir çekirdeği göze gösterir.

Burada çekirdek ve ağaç her ikisi de kudret sıfatıyla yaratılır. Fakat çekirdeğin içindeki ağaç açısından bir potansiyel hal olduğundan büyüme gerekir. Bu açıdan Kur’an, Kitab-ı Mübîn tabiri kullanmış. Çekirdek de, ağaç da bir vücuda sahip oldukları için… Hatta “Göklerin ve yerin yaratılış gününde ayların 12 olacağı ve 4 tanesinin haram ay olacağı Allah katında bir Kitab’da yazılmıştı[7] demesi gösterir ki, kâinat da bir maddi çekirdekten inkişaf ettirildi. Eğer maddi vücud öncesinde bu çekirdek ve ağaçların yaratılacağının Kader tarafından yazılmış olmasından bahsedilecek ise, o durumda Kur’an, İmam-ı Mübîn tabiri kullanır.[8]

Vücudundan evvel yazılı olmaya Bediüzzaman, cansızlardaki mebadi denilen altyapılar, canlılarda bütün çekirdekler, yumurtalar ve üreme hücreleri şahid olduğu gibi, onlardan ortaya çıkan mekadir ve suretler delildir, der. Mekadir, cansızların mebadisinden ortaya çıkan belirli bir ölçüdeki her nesne demektir. Güneş, ay, gezegenler, dağlar, bulutlar v.s. her şey belirli bir ölçü ve hesaplamaya dayanarak Mukaddir isminin şekillendirmesiyle bir biçim, büyüklük ve ağırlık sahibi oluyor. Eğer belirli bir ölçü, plan ve programa dayanmasaydı, kargaşa ortaya çıkardı. Bu durum gösterir ki, cansızların dahi bir Kader programı vardır. Buna da mebadi denilir. Canlılardaki ölçüyü ise, sureti yani görüntüsü gösteriyor. Her bir suret, menşeinde onun Kader tarafından takdir edildiğini ve o planın uygulaması olduğunu gösteriyor. Mühendislik diliyle söylersek, şu an gözle görünen bir Mercedes model arabanın önce en ince detayına kadar projesi çizilir; sonra sanayide o proje tatbikata geçirilir ve ortaya araba çıkar. İşte Kader, projedir; Kaza, tatbikattır. Proje halindeki araçtan binerek istifade edemeyiz; fakat gözle görünür hale gelince yıllarca istifade edebiliriz.

Vücudundan sonra yazılmanın alameti ise nizam, mizan, intizam, tasvir, tezyin ve imtiyaz… Said Nursibu delilleri yeterince izah etmiş ve açık.

Bu kısımda Bedihî Kader ve Nazarî Kader ayrımı var. Bu kısım insan açısından çok önemli.

Bedihî Kader, bizim kalıbımızın kaderidir; cismimizin ömür boyunca geçireceği şekillerin, tamamıyla belirli bir ölçü ve tartı dahilinde olduğunu bildirir.

Nazarî Kader, bizim kalbimizin ve maneviyatımızın kaderidir. Burada da istidadlarımız ölçüdür. Onları takdir eden Allah’tır. O istidada göre manen vazifelendiren de Allah’tır. Her şeyden vazifesini yerine getirdiği durumda râzı olan Odur. İstidadı üstünde bir vazife o kuldan istemez. Kulun istidadı onun yaratılış vazifesidir. Asıl iş, kendi istidadını keşfedip onun inkişafı için çalışmaktır.

Bedihi Kader, bizdeki Zâhir isminin tecellisidir. Nazari Kader ise, Bâtın isminin tecellisidir. Allah her iki Kader ile bizi bildiğini ve hayatımızın maddi-manevi her cihetini kuşattığını hissettiriyor. Mesela rüyalar, Nazari Kader’den gelen takviyelerdir. Mikail (AS) Rezzak isminin hizmetkârı olarak, mahlukatın ve bizlerin Bedihî Kaderimize hizmet eder. Cebrail (AS) ise, vahiy ve ilhamdaki hizmetleriyle mahlukatın ve bizlerin yaratılış vazifelerimizi ifade ederek, Nazari Kaderimize hizmet eder. Sahabelerden Hassan bin Sabit, şair fıtrattaydı. Efendimiz’in (ASM) şairiydi. Din düşmanlarını eleştiren şiirler söylerdi. Hz. Peygamber (ASM) Ona şöyle dua etmiştir: “Ya Rabbi, Hassan'ı Ruhul-Kudüs ile takviye et[9] Demek biz de fıtratımızın gereğini yapsak Cebrail’den de destek alırız, Azrail’den de; Mikail’den de İsrafil’den (Aleyhimüsselam) de…

Vücudundan sonra her şey yazıldığının somut delilleri, bütün şuur sahiplerindeki hafızalar, ağaçlardaki meyvelerin içindeki çekirdekler, kainatta Levh-i Mahfuz denilen muhafaza kaynağıdır.

Kısacası insan hayatı, başlangıç ve son itibariyle, yani menşei ve meyvesi ile bir hıfz altında… Her şeyi önceden yapılabilecek şeyler manasında yazılmış, sonradan yapılan şeyler olarak tekrar yazılıyor. Kader defterimiz, Kaza defterine dönüşmeye burada başlıyor ve ebediyen devam edecek…

İnsanı mes’ul eden, Kader yazıları değil; Kader’e o yazıları yazdırtan tercihler ve tercihlerle oluşan takdirlerdir. Bu manada Allah, bizim irademizle neleri tercih edebileceğimizi, hatta neyi tercih edeceğimizi bildiği için onu Kader olarak yazar. Fakat biz bu yazıyı bilmeyiz. Bu yazıyı Allah gaybın gaybı manasında kimseye bildirmez. Tâ ki imtihan tam tahakkuk etsin. Bu açıdan Kader’e İman, İman rükünlerinin en zoru ve anlaşılması en zor olanıdır. Çoğu kişinin ayağı burada kayıyor. Diğer İman rükünleri oturmadan Kader bahsi anlaşılamaz. Allah’ı tanımadan, Onun ilmini bilmeden, Onun hikmet ve rahmetini kavrayamayan birisi Kader mantığını anlayamaz. Hep şunları söyler: “Madem ne olacağını biliyor, o zaman niye yaratıyor? Madem günah işleyebileceğimizi, hatta işleyeceğimizi ve tercih edeceğimizi biliyor, neden günah işleme imkânı tanıyor? Madem günah işlememize imkan tanımış, o halde günah işlememizi mi istiyor? Madem işlememizi istemiyor neden böyle bir imkan veriyor v.s.”

Evet Allah, hayra ve şerre açık bir irade vermekle, insan iradesini tam hür kılıyor. Aksi takdirde şerri tercih edemeyen bir irade tam hür olamazdı. Allah ateşi yaratır, istifade edilsin diye; fakat ateşten dikkatsizliğiyle, akılsızlığı ve cehaleti dolayısıyla zarar görüldüğü de bir hakikat… Allah ateşi yarattığında her iki ihtimal kapısının da açılmasını istediğini gösteriyor. Yanabilmeni ister ama yanmanı istemez. Cehennem’e girebilmeni ister fakat girmeni istemez. İstemediği için 124.000 peygamber gönderir; 124.000.000 evliya ve daha fazlasıyla alim gönderir. Kâinatı sanat harikaları, rahmet hediyeleri ve kudret mucizeleri ile doldurur. Fakat görmek istemeyen görmez, duymak istemeyen duymaz. Onlara duymama, duyamama, görmeme, görememe lüksü ve imkanı da tanır ki, gerçekten Hak ve Hakikate talip olanlar ortaya çıksın. Ve insan bütün tercihlerinden tam mes’ul olsun.

Devam edecek

[1] Bu yazı bir mahkumun talebi üzerine hazırlandığı için sohbet ve karşılıklı konuşma üslubundadır. Okuyucunun bunu nazar-ı dikkate almasını istirham ederim. Bu yazı sadece Kader Risalesi’nden 3 ve 4. Mebhas’ların izahlarıdır. Önce ilgili metni aktarmak sonra izahını yapmak istiyorum. Ta ki eksik anlatımlar okuyucuyu mahrum etmesin ve okuyucu yazarla doğrudan da muhatap olsun.

[2] Tekvir suresi, 29.

[3] Mülk suresi, 14.

[4] Nahl suresi, 20.

[5] Tur suresi, 35.

[6] Bkz. DİA, İlim Maddesi.

[7] Tevbe suresi, 36.

[8] Yasin suresi, 12.

[9] Buhârî, Salat, 68; Müslim, Fedâilu's-Sahabe, 151, 152; Neseî, Mesâcid, 24. Ayrıca bk. Cebrail mad.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.