Empati yapmalısın sayın generalim...

Nevzat TARHAN

Geçenlerde bir karikatür görmüştüm. Genetik laboratuarında çalışan bir yaşlı profesör kapıdan telaşla asistanı içeri giriyor, elinde gazete tutuyor ve “Türkler yarısı koyun yarısı insan canlı üretmişler” diyor. Yaşlı profesör soğukkanlı bir şekilde “12 Eylül 1980’den beri çalışıyorlardı demek bulmuşlar” diyor.
 
Maalesef yaşlı profesör yanıldı, akıllı, dinamik ve hesaplı cesareti olan enerjik gençlerimiz var, idealleri için mücadele veriyorlar, susmuyorlar.
 
Cumhuriyet tarihinde hiç bu kadar askere gitme ile ilgili tartışma yaşanmamıştı. Toplumda bir milyonun üzerinde gencin bakaya işlemine düşüğü bilgisini öğrendikten sonra konunun neden bu kadar ilgi çektiği daha iyi anlaşılıyor.
 
Ayrıca genç kuşakların artık hak arama bilincine sahip oldukları gerçeği de tartışmayı güncel tutuyor.
 
Genelkurmay Başkanı Sayın Başbuğ  tek tip askerlik konusunda halkın yaratılan söylentilere kesinlikle kulak asmaması gerektiğini belirterek, "Henüz bu uygulama başlayacak demek için çok erken. Birçok yeni düzenleme seçeneği üzerinde çalışıyoruz" dedi.
 
Başbuğ, bedelli askerlik konusunun sürekli olarak gündeme getirilmesinden rahatsız olduğunu da vurgulayarak, “Kesin olarak söylüyorum, bu konu kapanmıştır. Genelkurmay Başkanlığı’nın kesinlikle böyle bir çalışması yoktur" dedi.
 
MSB Sayın Gönül ise "Türkiye’nin özel şartları ve terörle mücadele gerçeği varken, kimseye kalkıp bedelli askerlikten bahsedemesiniz. Bir şehit annesi ileride gelse ve ‘Benim oğlum, parası olmadığı ve bu nedenle askere gittiği için mi öldü?’ diye sorarsa ne diyeceğiz? Bu ülkede PKK terörü bitmeden bedelli uygulaması imkánsız.
 
Prof. Osman Özsoy haklı olarak ‘Kışla mutfağında patates soğan doğrayarak askerliğini yapanla, sınır boyunda askerlik yapanın aynı ve tek tip şartlarda askerlik yaptığı söylenebilir mi? Askerliğini yazıcı olarak büroda ya da askerlik şubesinde yapanla, tezkere sonrası dünyanın herhangi bir sorunlu bölgesine sevk edilen askerin durumu tek tip askerlik bağlamında değerlendirilebilir mi?’ sorularını soruyor.
 
Ben bu sorulara bazı ilaveler de bulunmak istiyorum
Birincisi, eğer bir istatistik yapılsa devlette üst düzeyde görev alan bürokratların -buna Generaller dahil- çocuklarının
yüzde kaçı askerlik yaptı,
yüzde kaçı Güneydoğu’da görev yaptı,
yüzde kaçı orduevinde görev yaptı,
yüzde kaçı patates soyarak askerlik yaptı,
yüzde kaçı dövizle askerlik yaptı.
Aslında hiç istatistiğe gerek yok. Rakamlar genel ortalama ile kıyaslandığında anlamlı bir şekilde, imtiyazlı, korunmuş, seçkin tabakanın varlığını gösterecektir.
 
İlginç Röportaj
2 Haziran 2009 Taraf gazetesinde ilginç bir röportaj vardı. Songül Miftakhov’un gerçekleştirdiği röportajın konuğu İtalyan Gazeteci Alberto Negri. Türban ve Taç isimli kitabı var, tam 30 yıl İran devrimini ve devrimin nasıl yaşadığını araştırmış.
 
İran devriminin gerçek gerekçelerinin dini değil sosyal olduğunu açıkça görebilirsiniz. Din sadece toplumsal tepkiyi zihinlerde meşrulaştırmak için kullanılmış.
 
İran Şahı sosyal dengeyi sağlayacak ve modernizmi taşıyacak bujuva sınıfı oluşturamamış. Şahın esnaflara karşı izlediği yanlış politikalar, ekonomide tekelin şah yanlılarında toplanması. Yani özetle halkla adil ve güvene dayanan bir ilişki kuramama, sadece askeri gücüne güvenme söz konusu. Hatta  Sayın Negri’nin şu cümlesini aynen alıyorum: “Humeyni’yi güçlendiren Şah’ın ta kendisiydi, Humeyni’nin politik desteği düşmanından gelmekteydi”    
 
Sayın Karadayı ne yapmak istedi?
Böylece 28 Şubat’ın güçlü komutanın Sayın İsmail Hakkı Karadayı’nın propagandasının temelsiz ve havada olduğu anlaşılıyor. Sayın Karadayı İran devriminden kaçan Kuvvet komutanının kendisine ‘Masum dini talepleri küçümsedik ve Humeyni kadrolaşıp bizi yıktı’ demiş. Eğer böyle bir şey demişse bile gerçek nedenin o olmadığı anlaşılıyor.
 
İranlı komutan halkı aşağılayan ve toplumdan kopuk Şah sisteminin toplumda oluşan gerilimini hiç analiz edememiş. Sorumluluğu kendinde aramak yerine dış bir nedene bağlayarak Sayın Karadayı’yı yanıltmış gibi gözüküyor.
 
Burada sorum şu İran Şahı veya onun ordu komutanı halkla sıcak, dostça, onun değerlerine saygı duyan ‘Kapalı Çarşı’yı yıkıp Londra bahçeleri gibi topumdan kopuk işler yapmasaydı ve samimi halkla ilişkiler kursaydı Humeyni iktidara gelebilir miydi?
 
Eğer sistem Monarşi değil Demokrasi olsaydı Humeyni iktidara gelebilir miydi? İşte röportajdan çıkan sonuç; Alberto Negri’ye göre Humeyni iktidara gelemezdi.
 
Bedelli fıtrsata dönüşebilir

Evet şimdi Genelkumay Başkanının eline ciddi bir fırsat geçti en az 20 Milyon insanı ilgilendiren bir karar verip askerliği gönüllülük esasına göre işleyen bir sistem haline getirebilir.
 
Haber 7

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.