Emirdağ Lahikası Müzakerelerinin On Üçüncüsünden Notlar

Afife ARTIK

Emirdağ Lahikasının mektubları tarihsel metinler değil bu günümüzü inşa eden metinlerdir. Şahsî ve içtimai hayatımızı imanlı bir hayat olarak kurmanın yönergeleridir. Geçmişe değil geleceğe bakarlar ve geleceği inşa ederler.

Bu mektubları, bugünümüzü ve geleceğimizi nasıl inşa edeceğimiz sualinin cevabı olarak okumak hayatımızda çok şey fark ettirecektir.

Hem şahsî hem içtimai hayatımızı Kur’an ekseninde imanlı bir hayat olarak kurmak için Emirdağ Lahikasından alacağımız çok şeyler vardır. Mektubları bu nazarla okumak iman ve Kur’an hakikatlerinin hayatımıza yerleşmesi açısından büyük önem arz etmektedir. Bunun için de bu mektubların konu konu detaylıca üzerinde durulması elzemdir. Risale Akademi’deki bu müzakereler de bunun için güzel bir zemin teşkil ediyor.

Bu hafta üzerinde müzakere edilen mektublardan bazı konular bunlardır:

  • Risale-i Nur’u ortadan kaldırmaya güç yetiremeyen ve vatan, memleket, din ve iman aleyhine çalışan dessas komiteler her sınıftan insanları Risale-i Nur’dan uzak tutmak için menfi propagandalar yapıyorlar. Mektepliler sınıfını da Risale-i Nur’dan ürkütmek için “Risaleler felsefeyi bütün bütün reddediyor, felsefeye muarızdır” diyorlar. Bediüzzaman ise felsefeyi menfi ve müsbet olarak iki kısma ayırıyor. İnsanın kemalatına, saadetine, ilerlemesine ve san’ata hizmet eden felsefe ve hikmet kısmı Kur’an ile barışıktır ve Kur’an’ın hikmetine bir hizmetkardır, muaraza edemez bu kısım felsefeye Risale-i Nur ilişmiyor diyor. Risale-i Nur’un muaraza ettiği ikinci kısım felsefe ise dalalete ve ilhada ve tabiat bataklığına düşürmeye vesile olduğu ve sefahet ve lehviyat ile gaflet ve dalaleti netice verdiğinden ve sihir gibi harikaları ile Kur’anın mucizekar hakikatları ile muaraza ettiği için Risale-i Nur ekser eczalarında mizanlarla ve kuvvetli ve bürhanlı muvazeneleriyle felsefenin yoldan çıkmış bu kısmına ilişiyor, tokatlıyor, müstakim ve menfaatdar felsefeye ilişmiyor, onun için mektepliler Risale-i Nur’a itirazsız çekinmeyerek giriyorlar ve girmelidirler.
  • Risale-i Nur körü körüne hiçbir şeyi bütün olarak red veya kabul etmiyor. Beşere menfaatli kısmını alıyor ki bu kısım iman ve Kur’an il barışıktır; beşere muzır olan kısmını ise deliller ile çürüterek reddediyor. Körü körüne bir red değildir. Biz de bu düsturu hayatımıza hayat yapar isek taassub ile bilmeden ilimsiz olarak bir şeyleri bütünü ile reddetmek veya bilmediğimiz bir şeyi sorgulamadan delilsiz olarak bütün bütün kabul etmek hastalığından kurtulabiliriz ki ancak bununla Risale-i Nur’un mesleği olan tahkik mesleğine yanaşabiliriz.
  • Maddi yardımları kendine almamak Bediüzzaman’ın esaslı bir kaidesidir. Bununla beraber bazı has kardeşlerinin sırf lillah için Risale-i Nur’un intişarına yardım etmek taleplerini de bütün bütün ve her zaman reddetmemiştir. Has ve halis bir kardeşin fedakarane ve halisane ricasını reddetmemek için ve o kardeşin Nurun neşri için olan hayır ve sevabına da mani olmak istemediğinden zaman zaman bu talepleri hasların ve erkanların meşveretine havale etmektedir. Hem o kardeşi hayır ve sevaptan mahrum etmeyecek hem de istiğna düsturuna halel getirmeyecek tarzda kimi yardımları ileride mukabilini vermek suretiyle kabulüne müsaade etmiştir.
  • Sekiz remizlerden mürekkep olan “Rumuzât-ı Semaniye Risalesi” gösteriyor ki Kur’an pek çok esrarını Bediüzzaman’a açmıştır. Bediüzzaman, bu risalenin muhteviyatını benzer tetkikleri ihtiva eden “El-Mikyas” adlı tefsirle kıyas etmiş ve hakkaniyetine ve isabetine kâni olmuştur.
  • Bediüzzaman âlem-i İslam’a daha ziyade Zülfikar ve Asay-ı Musa mecmualarını göndermiştir. Asay-ı Musa bu zamanda ehl-i dalaletin sihirlerini iptal eden olarak vasfedilmiştir. Zülfikar Macmuası ise Mucizat-ı Kur’aniye, Mucizat-ı Ahmediye (asm) ve Haşir Risalelerini muhtevidir ki ehl-i imana olan hücumları en ziyade bertaraf eden Risalelerdir.
  • Üstadımız ile görüşen insaflı resmi memurlar kemal-i teslimiyetle Üstada dost olmuşlar ve kimileri de Risalelere talebe olmuşlardır. Taassublu bir garazı taşımayan bütün ehl-i insaf Bediüzzaman’a teslim olmuşlardır. Bu durumu bilen muarızlar Üstadımız ile kimseleri görüştürmemeye çabalamışlardır.
  • Şimal-i Garbînin üç devletinin Kur’an’ı kabul etmesi büyük bir hadise-i Kur’aniyedir. Uzak memleketlerden on feylesofun bile Kur’an’ı tasdik etmesi bizim ve âlem-i İslam için büyük bir müjdedir ve avam-ı ehl-i imana büyük bir kuvve-i maneviyedir.
  • Rumuzât-ı Kuraniye Risalesi, Hücumat-ı Sitte, İsarat-ı Seb’a ve Telvihat-ı Sitte Risaleleri ile beraber ehl-i vukufun eline geçmesi çok hikmetlidir ki o derin ve ince meseleler medar-ı ittiham edebilecekleri Risaleler ile beraber ellerine geçmekle onlara manen demiş: “insaf ediniz Kur’anın esrarına bu derece çalışanlara ilişmeyiniz.”
  • Bediüzzaman diyor: “bundan sonra her meselemizde emir, Risale-i Nur’un şahs-ı manevisini temsil eden has şakirtlerindir ve sizlerindir. Benim de şimdi bir re’yim var.”
  • Bütün müşkülat ve manilere galebe edip muhtaçlara Zülfikar ve harika mucizatlı hüccetleri yetiştirmek; Medreset-üz-Zehra’nın erkanlarının hakiki tesanüdü ve sarsılmaz itihadlarının kerameti iledir. Bu neticeye mukabil çektiğimiz zahmet bin derece de olsa ucuzdur, ehemmiyeti yoktur. Demek ki vazifemiz ancak ittihad ve tesanüd ile ifa edilebilir.
  • Bediüzzaman, çocuklar taifesinden Risalelere hizmet edenlere çok önem vermiştir. Hatta o çocuklar öyle fevkalade bir fedakarlık gösteriyorlar ki kendi hayatlarından Üstadlarına vermek istiyorlar. Bediüzzaman bunu medar-ı hayret ve taktir bir hadise-i Nuriye olarak vasfediyor. Üstad bu fedakar çocukları adları ve yaşları ile mektubunda zikrediyor ve onların bu hediyelerini kabul ettiğini, Risale-i Nur’a çalışmaları için o küçük Said’lere hediye ettiğini ifade ediyor. Böylelikle Üstadları namına Risale-i Nur’a çalışmakla hayatlarını Üstadlarına vermiş oluyorlar. Risale-i Nur’a çalışmak ile Bediüzzman’ın kendi hayatı olarak kabulüne mazhar olan bir hayat ile Risale-i Nur’a çalışmak arasında keyfiyet ve bereket noktasında fark olması akıldan uzak değil. İhlas nasıl her şeyi değiştiren bir iksir ise, Bediüzzman’ın hayatına dahil olduktan sonra Nurlara çalışmaya sarf edilen hayat arasında keyfiyeten fark olsa gerek.
  • Hacı Hafız’ın mahdumu ve varisi Hafız Mehmed mektubunda yazıyor ki: “Nurlarla iştigalin, ölümden başka her belaya, hastalıklara bir ilaç olduğu gibi; dehşetli ölümü de, Cennetin kapısı gösterip, ehl-i imanı heyecanla şevke getiriyor”. Bediüzzaman bu fıkranın hakikat olduğunu tasdik eden pek çok hadiseler olduğunu söylüyor.
  • Çok tecrübelerle görülmüş ki; Risale-i Nur’un serbest intişarı ile belalar re’f olur ve ona ilişmek ve susturulmakla belalar gelir. Emirdağ’da yağmura çok ihtiyaç var iken Mucizâtlı Kur’anın gelmesi ve Afyon’da müsadere edilen Zülfikar’ın taktir ile emniyet müdürü tarafından okunması, İsmail namında üç ehemmiyetli memurun Nurlara tam şakirt ve nâşir olması yağmura vesile olmuştur. Bunun aksine olarak, İkisi dahilde ikisi hariçte olan dört cereyan Nurcuların şevkine ve sa’ylerine ilişmeleri ve yüzlerini dünyaya ve siyasete çevirmek istemeleri ise kuraklığa vesile olmuştur. Günümüzde de bu kanun caridir. Risalelere hücum zamanında kışın şiddeti ve kuraklık artmakta ve Risalelerin serbest intişarı ve fütuhatı zamanlarında kainat ile beraber Küre-i Arzın yüzü gülmektedir. 

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.